Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '21

 
Kategori
Eğitim
 

EĞİTİLMİŞLERE NE EĞİTİMİ?

MESELE NEDİR?

 

Çocuklar 10. sınıf öğrencisi birkaç arkadaşlarıyla toplanmış bir bisiklete üç kişi binmeye uğraşıyorlar. “Düşersiniz kafayı gözü yararsınız, anneniz babanız sonra çok üzülür” diyorum, hak verir gibi yapıyorlar. Ben arkamı dönünce yine aynı şeyi yapmaya çalışıyorlar.

Aradan bir saat geçmiyor yine aynı şeyi yapıyorlar. Gençler tabi hemen bu çocukları azarlayıp kalplerini kırmamak lazım ama nasıl anlatsak da ikna etsek, kendilerini yaralayacak bir şey yapıp da kendilerine de bize de zarar vermeseler! Yanlarına yanaşıyor sohbet etmeyi deniyorum. İçlerinden en hareketli olanın babasının ne iş yaptığını soruyorum. Emlakçıymış. Soğuk şehirlerimizin en soğuklarından birinci sırada namı olan şehirliymişler. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen hatırlıyorum. Kimse üzerine alınmasın diye isim ve şehir oyununu açık etmiyorum. Zira bizde bölünme parçalanma köy köy, ilçe ilçe, şehir şehir başlar…

                Hiçbir öğretmen nöbet saatinde vukuat olsun istemez. Çünkü bilir ki herkes bir şekilde yırtar, iş döner dolaşır o gün o olayın vuku bulduğu nöbet mahallinde kim varmış diye suçlu aramaya koyulur.  Ondan fazla Avrupa ülkesinde yirmiden fazla okul ziyaret ettim de bizdeki gibi bir nöbetçi öğretmen müessesine rastlamadım. Aynı şeyi statlarda da görmek mümkün. Bizim seyirciler tel örgüler arkasından maçı izlerler. Avrupalılar ise seyirciye dokunacak mesafede olur. Bahanemiz güvenliktir. Bahanemiz nedir?  Sinirlerimiz çok fazladır, öyle fazladır ki kendimize hâkim olamayız, yalan öyle de bir oluruz ki aslında…

                Neyse efendim lafı uzatmayalım; benim nöbet bölgeme her hafta gelen bu çocuğu neredeyse her hafta uyardım. İyice de ahbap olduk. Ya da ben öyle sanıyordum.

                Yine günlerden bir gün okuldan, okula yakın bir alışveriş istikametinde yürürken yolda ben bu delikanlı ve arkadaşlarına denk geldim. Ellerinde sigaralar yanımda yürüyorlar. Tabi bizde çok şey değişti. Eskiden olsa öğrenci saklar mahcup falan olurdu şimdilerde yüzümüze içtiği sigaranın dumanını üfleyecek halde. Ben ise geçmişteki bu öğrenciyle olan muhabbetime, ailesinin ne iş yaptığını kaç kardeş oldukların vs sormuş öğrenmişim aramızda az da olsa bir hukuk oluşmuş diye düşünmüştüm ki çok fena çuvalladığımı az sonra anlayacaktım.

                Çocuğa yanaştım: Dedim "evladım henüz yaşın genç hatta çocuk yaşta sayılırsın, bu yaşta sigara içersen kemik gelişimine zekâ gelişimine bir sürü olumsuz etkisi olur," diye giriş yaparak anlatmaya çalışıyorum. Çocuksa beni tanımadığını ima etmiyor, "abi biliyorum ama alıştık işte biz de bırakmıyoruz ki" falan şeklinde benimle eğleniyor. "Ya sen şu şehirlisin baban emlakçı sen şurada oturmuyor musun" diye bana okulda anlattıklarından ona öğretmeni olduğumu hissettirmeye çalışıyorum ama nafile çocuk beni tanımadığını iddia ediyor ve hayatında da sanki beni hiç görmemiş. Benimle öyle dalga geçiyor ki aklı sıra. Anladım ki tavsiye, telkin işe yaramayacak yoluma hızımı değiştirmeden devam ettim. Tabi onlar da benim üç beş metre ya önümdeler ya arkamdalar. Neyse gele gele geldik bir süpermarketin açık oto parkına...

                Alışveriş yapan insanlar alışveriş arabalarını terk etmişler ve henüz toplanmamış birkaç alışveriş arabası var ortalıkta. Çocuklardan yine birisi kendisini alışveriş arabasının üzerine paralel attı, diğeri başladı boşlukta sıfır çizdirmeye. Yine öğretmenlik içgüdüsü yanaştım.

                “Siz beni tanımadınız ama ben sizin okulda öğretmenim, evladım bak düşecek kafayı gözü yaracaksınız.” Aldırmadılar bile. Birkaç kez tekrarladıktan sonra; “ bak dayı, biz burada düşsek ve kafayı yarsak var ya bizim yaşımız nasılsa küçük ailemiz bir tazminat davası döşer buraya, beş yüz bin liralarını alırız valla.”  Söylediklerini duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Henüz onuncu sınıf karşı tarafa karşı hakkı, karşı taraftan bir şey koparmak söz konusu olduğunda, meslek lisesi öğrencisi de olsa, nasıl da cin gibi. İşin garip tarafı ben o zamanlar daha yeni A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavına girmişim, yasalarla çok fazla haşır neşirim; çocuk haklı… Aynı çocuğa sor: altı kere sekiz, cevap altmış sekiz? Neden diye soruyorsun? Altı ile sekizi yan yana koydum altmış sekiz oldu. “Bari sekizi başa koysaydın da seksen altı olsaydı.” “Hayır, altmış sekiz daha ikna edici gibi, önce bir, bir düşersin. Baktın olmuyor 65’e bilemedin 60’a okutursun.” Neyi? Diyorum.” “Şeyine göre değişir hoca.”

                Hemen herkesin ısrarla üzerinde durduğu eğitim konusu artık ciddi bir şekilde farklı kulvarlara kaymış durumdadır. Görüldüğü gibi, hile üçkâğıt, çıkarcılık söz konusu olduğunda akademik olarak yerlere sürünen bir kişi okuyan, yazan eli kalem tutan kesimleri adeta suya götürüp, susuz getirmektedir. Günlerdir tartışılmakta olan son fotoğraflar da sanırım beni doğruluyor…

https://www.youtube.com/watch?v=FNfCh3eNTrw&t=13s

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..