Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '13

 
Kategori
Eğitim
 

Eğitimde boyutlar. 1 : Nicelik boyutu

Eğitimde boyutlar. 1 : Nicelik boyutu
 

Nicelik boyutundan kastımız sayısal değerlendirmelerdir. En geniş anlamıyla, uluslararası terimiyle “okullaşma oranları” dır. Bu bir bakıma kestirme bir yaklaşımdır.

Ama benim kastım, doğrusu, bundan çok daha geniş. Benim düşüncem her eğitim sisteminde “Girdiler ve Çıktılar”ın hesaplanmasına yöneliktir ; aslında burada “olması gerekenle-gerçekleşen arasındaki fark” bize idealle-gerçek arasındaki farkı verir. Eğitimde sayısal olarak ne yapmak istiyoruz ve bu rakamlara sonunda varabiliyor muyuz?

Sözgelimi, “Okul öncesi eğitim”de okullaşan öğrenci sayısı “1.169 milyon” mu; oysa bu yaş grubunda okula devam etmesi gereken ideal öğrenci sayısı “İki milyon” ise aradaki fark , olması gerekenle, gerçekleştirilen arasındaki farkı verir.

Bugün “Türkiye'de 607 bin 52'si erkek, 562 bin 504'ü kız olmak üzere toplam 1 milyon 169 bin 556 öğrenci okul öncesi eğitimi alıyor. Okul öncesi eğitim kurumlarında 2 bin 953'ü erkek, 52 bin 930'i kadın olmak üzere toplam 55 bin 883 öğretmen görev yapıyor.” Bu rakamlar yeterli mi? Gerçekçi mi? (eğitimedair.net)

“ MEB, 2011-2012 eğitim öğretim yılı istatistiklerini yayımladı. Sayısal verilere göre, Türkiye'de 60 bin 165 okulda toplam 25 milyon 429 bin 670 öğrenci eğitim görüyor, 880 bin 317 öğretmen de hizmet veriyor. Türkiye genelindeki tüm okullarda ise toplam 607 bin 98 derslik bulunuyor.” (eğitimedair.net)

Eğitimde niceliğin yeterli olup olmadığına ilişkin bazı sayısal göstergeler vardır:

- Ülkede bütün öğrencileri alacak yeterli sayıda  okul ve sınıf var mı?
 (Düşünün ki nüfusumuz hiç artmasaydı, hiç  fazla okula gerek kalmayacaktı, ama her annenin üç tane çocuk doğurması isteniliyorsa, bu kez üç misli okula ihtiyaç duyacağız demektir..! Ama düşünün ki, şimdiden bazı sınıflar 133 kişi..!)

- Bütün öğrencilere yetecek kadar iyi yetişmiş öğretmeniniz var mı?

(Eğitim yetkeleri bu durumda bile en azından 150 bin öğretmene ihtiyacımız olduğunu söylüyorlar. Diğer yandan 300 bin öğretmen adayı sokaklarda geziyor. Bunlar sayısal plansızlığın örnekleridir.)

- Genel liselerin oranı (%70), Mesleki Teknik Liselerin oranı (%30)’dur . Bu yanlış bir gidiştir.

( Geçen yıllarda ciddi çabalara rağmen bu oran ciddi bir şekilde değişmemiştir. Oysa bütün gelişmiş Avrupa ülkelerinde bu oran tersinedir. Bu durumu tersine çeviremezseniz, Düz liselerden çıkan öğrenci sayısı durmadan artacak olursa, onları kaç tane üniversite açsanız, bunları kabul edemez. Yapılacak şey, liselerde öğrencilerin çoğunluğunu mesleki teknik eğitime kaydırmaktır. İnsanlara beceri ve meslek kazandırmaktır.)

- Durmadan öğrencilere fazla ders verilmek isteniyor; çok şey öğretilmek isteniyor.

(Bu öğrencileri ezbere götürür ve eğitimden nefret ettirir. Onun için her sömestir normal sayıda (Bu sayı 6’dır) fazla ders koymamalıyız. Çok ders koymak ters tepkilere yol açar. Çocuğun kafasını sayısız gereksiz bilgiyle bombardıman ediyoruz. Bundan kaçınmalıyız )
 - Eğitimde “Eğitim Planlaması”na dikkat edilmiyor. Onun için durmadan her alanda sayısal dengesizlikler var.

(Bunun için baştan DPT’de dikkatli çalışmalar yapılmalı. Bakanlıklar ve Üniversiteler gerekli dönüşümleri yapabilmeli. Ve sayısal dengesizlikler önceden alınan önlemlere giderilmelidir.)

1927 yılı istatistikleri ile 1980 istatistikleri karşılaştırılırsa ,nüfusumuzun 3.28 kat, öğrenci sayılarının 16.36 kat, okul sayılarının 8.61 kat artmış olduğu görülmektedir (Tan,1989). 1980 yılına göre 2013 yılında işler çok daha büyük boyutlara erişmiştir. O tarihlerde zorunlu eğitim 5 yıl iken bugün zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmıştır. Öğrenci ve öğretmen sayıları büyük boyutlara ulaşmıştır.

1997-1998 öğretim yılında ilköğretimde yüzde 84,7 olan okullaşma oranı 2010-2011 öğretim yılında yüzde 98,4’e ulaşmıştır.(tepav.org.tr)

1997-1998 öğretim yılında ilköğretimde kızların okullaşma oranı yüzde 78,9 iken 2010-2011 öğretim yılında yüzde 98,2’ye ulaşmıştır. .(tepav.org.tr)

İlköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 2010-2011 öğretim yılında 31’dir. Bu sayı OECD ortalaması ve AB-21 ortalamasının oldukça üstündedir. İlköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısında OECD ortalaması 21 iken AB-21 ortalaması 19,8’dir.Ortaöğretimde ise derslik başına düşen öğrenci sayısı Türkiye’de 34 iken OECD ortalaması 23,7 ve AB-21 ortalaması 21,9’dur. (tepav.org.tr)

2000-2001 eğitim öğretim yılında %44  seviyesinde olan ortaöğretimdeki net okullaşma oranı, 2010-2011 eğitim öğretim yılında yüzde 70 seviyesine yükseldi..

Diğer yandan, “Örneğin, ülkeler arasında eğitime ayrılan paranın GSYİH oranına göre sıralama yapıldığında ‘ ‘Son 10 yılda eğitim ödeneklerinin genel bütçe içindeki payı yüzde 9,2-13,5; GSMH payı ise yüzde 2,3-4,18 arasında değişti. Son 3 yılda toplam eğitim ödeneklerinde bir artış gözlenmesine rağmen Türkiye, gayri safi yurt içi hasıladan (GSYİH) eğitime ayrılan pay bakımından OECD ülkeleri arasında her yıl sonuncu sırada yer alıyor’(Anadolu Ajansı)

Eğitimde nicelik ve nitelik (kemiyet,keyfiyet) Sayısal göstergeler ile kalite göstergeleri el ele gitmeye mecburdur. Özellikle:

- Sınıflardaki derslik başına ve öğretmen başına öğrenci sayısı olarak ölçülen öğrenci yoğunluğu, öğrencilerin başarısında ve dolaylı olarak da eğitimin kalitesinde önemli rol oynayan etmenlerden bir tanesidir.
 - Diğer yandan, bir diğer gösterge de “Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı”dır. Bütün bunlar resmi istatistiklerde normal ölçülerde gözükse bile, öğrenci,veli, ve öğretmen bilmektedir ki, çoğu kez sınıfsayıları normalin üzerindedir.

12 yıllık kademeli zorunlu eğitimin getireceği ek öğrenci yükünden bağımsız olarak yaratacağı yatırım maliyetinin 2012/’13 dönemi için 22,7 milyar TL olacağı hesaplanmaktadır. (tepav.org.tr)

İlkokullarda ve orta ve liselerde ek derslik ihtiyacı çok  artmıştır.
İlk, orta ve liselerde okullaşma oranları hızla olumlu yönde değişmekle birlikte, yeterli değildir.

Bütün bu rakamların hızla büyümesi; öğrenci sayısının hızla artması elbette eğitim maliyetlerinin hızla büyümesine ve ister istemez, genel bütçeden bu alanan aktarılacak paranın büyümesine yol açmaktadır.

“Her aile 3-5 çocuk sahip olsun” demek kolaydır ama, bunun bütçeye yükleyeceği büyük külfetler vardır ve bunlar mutlak olarak karşılanmalıdır. Yoksa çocuklarımıza, gençlerimize iyi bir eğitim veremezsek sonunda cahil cühela bir kuşak yetiştirmiş oluruz ki bunun sorumluluğu büyüktür.

………………………….
 Tan,H . (1989) . Psikolojik yardım ilişkileri. Milli Eğitim Basımevi. 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..