Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '10

 
Kategori
Eğitim
 

Eğitimde korkular…

Eğitimde korkular…
 

Korkulara nazarlık .


Önce öğrencilerin korkularından başlayalım. Daha ilk günden başlar çoğu kez korkular. “Anne beni yalnız bırakma!” Sen de kal ne olur! ” diye tuttururlar ağlayarak. Okulda yalnız kalmak istemez minikler. Yeni bir hayatın eşiğinde olmanın ürkekliğidir bu. Okula alışmaları için” ana sınıfları” na devam edenler daha uyumlu olmaktadır.

Bu nedenle minikler alışsınlar, büyük sınıflardaki abla - ağabeylerinden korkmasınlar diye de, onların eğitimi bir hafta önceden başlar. Ardından “arkadaş edinememe korkusu” yerleşir minicik yüreklerinde. Öyle ya, o yaşa gelene kadar evdekilerin “Sakın yabancılarla konuşma!”, “Tanımadıklarınla arkadaş olma!” uyarıları etkisini hala sürdürmektedir.

“Okula geç kalma korkusunu” çoğumuz yaşamışızdır. Hele idareden (okul yönetiminden) derse girmek için “izin kağıdı alabilme korkusu” hepsinden kötüdür. Müdür yardımcılarını ikna etmek için değişik mazeret üretebilmek o kolay değildir.

Şimdilerde yapılıyor mu bilemem ama “Ödevlerin kontrolü” korkusunu da yabana atmayınız. Ödevinizi yapmayı unuttuğunuz anda neler hissetmiştiniz? Hele bazı öğretmenlerimizin yaptığı gibi, habersiz ”Çıkarın kağıtları, yazılı sınav var!” alarmını duyan öğrencilerin panik atakların en büyüğünü yaşadığını unutmamalısınız.

Sözlü sınav için, “kurban arayan bakışlarla” her bir öğrencinin yüzüne tek tek bakan, bakarken de “sözlü sınav korkusuyla” bizleri titreten öğretmenlerimiz de oldu zamanın da. Bilirsiniz “not korkusu” çok hasta eder öğrenciyi.

Sigara, çakı, vb. araması için ansızın kapıyı açıp sınıfa dalan müdür yardımcıları karşısında “yakalanma korkusu”ndan birçok arkadaşımızın renk değiştirdiğini hatırlarım öğrencilik yıllarımda. Tuvaletlerde sigara araması da cabası olurdu. Sahi “delil olarak” el konulan paket paket sigaraları ne yaparlardı acaba? :)

Öğretmenlerin en önemli silahının “disiplin kuruluna sevk etme” olduğunu bilmeyen yoktur. Okuldaki kurallar dışına çıkan ve olaylara karışan, çeşitli nedenlerle ifadeleri alınan öğrencilerde ”disipline gitme korkusu” yıllarca çıkmaz. Hele işin içine “dayak korkusu” da eklenirse, okuldan uzaklaşmaları kaçınılmaz olur. “Tasdikname alma (okuldan uzaklaştırılma) korkusu” hepsinden beterdir. Davranış notunun düşürülmesi de öğrencilerin geleceği için bir kabus gibidir.

Karne alma, takdir veya teşekkür ile ödüllendirme heyecanı çoğu kez, özellikle durumu kritik olan öğrenciler için “ karne alma korkusu”na da dönüşebilir.

Öğretmenlerin de korkuları vardır. Kıdemli öğretmenlerin aday öğretmenler üzerinde egemenlik kurma istekleri, aday öğretmenlerde çekingenlik yaratmamalıdır. Aday öğretmenlerde genelde “sınıfı yönetememe korkusu” bulunur. Özellikle öğretmenlik heyecanını yitirmemiş olanlarda “derse iyi hazırlanamama”, “başarısını nasıl yükselteceği kaygısı” nın ve “denetim korkusu”nun olması doğaldır. Okul müdürüyle ters düşen öğretmenleri ise, “düşük sicil notu alma” ve “başka okullara gönderilme korkusu” hep tedirgin eder. Verimlerini düşürür.

Okul müdürlerinin korkuları arasında “okula hâkim olamama”, “okulunda öğretmenler veya öğrenciler arasında olayların çıkması”, “kayıtlar esnasında çevre baskısı” ve “okulunun başarısının düşmesi”, ”hakkındaki şikayetlerin üst makamlara iletilmesi”ni sayabiliriz. Vekil müdürlerin korkusu da, yetkilerini –asil müdürler gibi - tam olarak kullanamamasıdır.

Öğrenci velilerine gelince, çocuklarının okul önlerinden “kaçırılma korkusu” ile onlarla her gün okula gidip-gelmeleri, “uyuşturucu tuzağına düşmemeleri” için, dedektif gibi çalışmaları, “okullarda salgın hastalık ” olursa diye endişe etmeleri boşuna değildir. Çocuklarını okula kaydettirirlerken de, “kayıt parası”, ”okula katkı payı” korkusunu da yaşarlar. En önemlisi de çocuklarının “bir üst öğrenim kurumuna giremeyecekleri korkusu”dur şüphesiz.

Üniversite çağındaki gençlerimizin de “istediği yere girememe”, “kredi alamama”, “mezun olduktan sonra iş bulamama” korkularının olduğu bilinen bir gerçektir.

Eğitim yöneticilerimizin, - il bazında - eğitimdeki bu korkuların tümünü yaşadıklarını söylememe gerek yok. “Korkunun ecele faydası yok “ demişler. Okullarımızdaki rehber ve psikolojik danışmanların ve ilgililerin, sık sık yapacakları konferans ve seminerlerle bu korkuların bir kısmını gidermeleri yerinde olur. Diğer korkuların da yokedilmesi, yetkililerce –geçmiş uygulamalardan ders alınarak – toplumumuza uygun yeni yasal düzenlemelerin yapılması, eğitimin (yaz-boz tahtası) haline getirilmeden, kalıcı bir şekilde olmak üzere uygulamaya geçilmesi ile mümkün olur.

Sonuca giderken, her şeyden önce karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü ile herkes görevini ve sorumluluğunu bilerek - hakkıyla yerine getirmeye - çalışırsa, sorunlar kendiliğinden çözümlenir. Ancak bunun için de, ilişkilerimizde gülerek değil, “Gülümsemeyle”, “Lütfen” ve “Teşekkür ederim” i her zaman, yeri geldiğinde de “Özür dilerim” i kullanmasını bilmeliyiz. Ne dersiniz?

Sevgiyle kalın. Saygılarımla.

Ali İhsan ÖZÇAKIR

MEB. Bakanlık Başmüfettişi (E)

e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com

 
Toplam blog
: 172
: 4867
Kayıt tarihi
: 07.04.09
 
 

50 yıllık eğitimciyim. İngilizce öğretmenliği ve Bakanlık müfettişliği yaptım. Bunca yıllık eğiti..