Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '11

 
Kategori
Eğitim
 

Eğitime dair gündem, sorunlar ve sorumlular

Eğitime dair gündem, sorunlar ve sorumlular
 

saatler durun biraz ömrümü bitirmeyin....


Eğitim alanında son günlerde bir çok haberler gündeme geliyor. Televizyonlar, gazeteler ve internet medyasında en fazla çıkan haberlere bakıldığında eğitimle ilgili olanların başta geldiği söylenebilir. Eğitim konusunun bu kadar gündemde olmasını doğal karşılamak gerekiyor. Eğitim kurumları ile ilgisi olmayan birisi hemen hemen yok gibidir. Zira öğretmen, öğrenci, çalışan olarak bir şekilde toplumda hemen herkes bu alanla doğrudan veya dolaylı ilgili bulunmaktadır. Eğitim hizmetinin üretildiği kurumlar olan okullar kadar yaygın ikinci bir resmi devlet kurumu yoktur denebilir. İnsan hayatının içinde geçtiği en uzun resmi kurumsal yapılar da yine okullardır. Toplumda bu kadar çok kişiyi ilgilendiren, bu kadar yaygın olan ve her bireyi bu kadar uzun süre bünyesinde taşıyan kurumsal yapılar olan okulların ilgili olduğu eğitim sistemine dair haber, tartışma ve konuların gündemde olması bu yönüyle şaşırtıcı olmasa gerek.

Eğitim hizmetini yönlendirme görevini üzerine almış olan Milli Eğitim Bakanlığı bu haber, tartışma ve konuların merkezinde yer almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın konu olduğu her tartışmada söz dönüp dolaşıp Milli Eğitim Bakanlarına ve hükümetin eğitim politikalarına gelmektedir. Bu yönüyle bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı yapan kişilerin yanında siyasi iktidarların eğitim konusundaki işleri oldukça zor gibi görünüyor. Toplumun her alandaki ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik hizmetlerin yönetilmesi, düzenlenmesi bakanlık ve hükümetin görev ve sorumlulukları arasında sayılıyor. Eğitim konusu da bu alanların en büyüğü, en kapsamlısı, en uzun süreli olanıdır. Ancak eğitimin üretimi, ürünlerinin alınması, değerlendirilmesi oldukça uzun süreçleri kapsıyor. Bu durum eğitim hizmetine yönelik görev ve sorumluluk sahiplerinin işlerini hem kolaylaştırıyor hem de zorlaştırıyor. Uzun süreyi alan bir faaliyetin başlangıç ve bitişinin takip edilebilmesini bir kişinin görmesi mümkün değildir. Bu durum eğitime dair alınan kararların sorumlularını uzun bir sürecin sonunda bulabilmeyi imkansız hale getiriyor. Eğitim ile ilgili geçmişte alınmış yanlış kararlar veya alınması gerektiği halde alınmayan kararların sorumlularını geçmişe giderek bulabilmek, hesaba çekebilmek imkansız olunca bugünkü karar makamlarında oturanlar yaşananlardan dolayı sorumlu olmuyorlar. Bu gün içinde bulunduğumuz toplumda karşılaşılan pek çok sorunun kökeni geçmişteki yanlış uygulamalardan kaynaklanmaktadır. 1973’lü yıllarda kanuni alt yapısı düzenlenen ilköğretim okullarının yaygınlaşmasının 1990’lı yılların sonuna gelindiği 1997’li yıllarda bile hala gerçekleştirilememiş olunmasının sorumlusunu, okul öncesi eğitimin %40’larda ancak gelebildiği günümüzde geçmişte yapılmayanların sorumlusunu, yeterli öğretmen bulunmadığı için eğitim alanı dışından mezun olduğu halde öğretmen yapılan binlerce insana karşın bu gün öğretmenlik eğitimi almış yüz binlerce kişinin öğretmenliğe başlayamamasının sorumlusunu bulmak, bulunsa dahi hesaba çekmek, hesaba çekseniz dahi bu günün sorunlarının çözümüne katkı yapmayacak durumlarla vakit geçirmek gibi durumlarla karşı karşıya kalınmaktadır. İflas eden tüccarın geçmiş defterleri karıştırması gibi gereksiz, yararsız çabalara girmek düşüncesi bir bakıma eğitim gibi uzun süreli bir faaliyetten sorumlu olanların işini kolaylaştırmış oluyor denebilir. Aslında aynı durum sorumluluk altındaki kişilerin işlerini zorlaştıran bir yöne de sahiptir. Eğitim işinin yönetiminden sorumlu olan kişinin oturduğu makamla ilgili alacağı kararların sonuçlarını görüp göremeyeceğini bilememesi işin zor yönünü oluşturmaktadır.

Cumhuriyet tarihi boyunca eğitim alanında görev alan bakanlık düzeyindeki kişilerin sayısına bakıldığında şu anki bakan Ömer DİNÇER’in 75. bakan, kurulan hükümetin 60. hükümet, Cumhuriyetin kuruluş yılı ise 88. yıl olduğu dikkate alındığında eğitim konusunda politika üretmesi gereken sorumluların sık sık değiştiği gerçeği ile karşı karşıya kalınmaktadır.

En uzun süre bakanlık yapanlara bakıldığında 1940’lı yıllarda Hasan Ali YÜCEL’in yaklaşık 7 yıllık süre ile birinci sırada, 2000’li yıllarda da Hüseyin ÇELİK’in yaklaşık 6 yıl ile ikinci sırada olduğu görülmektedir. Uzun süre bakanlık yapan bu kişilerin dışında ortalama sürenin bir yıla yakın olduğu görülmektedir. Bu duruma göre Milli Eğitim Bakanlığı gibi yaygın, kapsamlı ve uzun süreli eğitim hizmetlerini yürütmekle sorumlu olan bir makama oturan kişilerin bir yıl gibi bir sürede eğitimin hangi sorunlarını çözülebilir sorusu üzerinde ciddiyetle durulması gerekiyor. Aynı şekilde hükümetlerin iktidarda kalış sürelerine bakıldığında da benzer bir durumla karşılaşılmaktadır. Siyasal istikrarın temsilcisi durumundaki hükümetlerin iktidarda kalış süreleri de birkaç tanesi dışında oldukça kısadır. Bu kısa sürede eğitime dair köklü politikaların üretilmesini beklemek toplumsal, siyasal, sosyal gerçeklerle uyuşmamaktadır.

Halen iktidarda bulunan hükümetin ve benzer durumda uzun süre iktidarda kalan hükümetlerin ve bu hükümetlerin eğitimden sorumlu bakanlarının çalışmalarına yönelik değerlendirmeler yapmak daha gerçekçi olabilir. Bunun dışında kısa sürede iktidarda kalan hükümetlerin veya bakanlara yönelik yapılacak değerlendirmeler anlamsız, haksız ve gereksiz olacaktır.

Eğitimle ilgili milli bir politikanın belirlenmesinin, belirlenen bu politikanın değişen siyasal iktidarlara bağlı olmaması gerektiğinin dile getirilebileceği dikkate alındığında ülkemizde bu yönüyle hemen hiçbir konunun bu kapsamda ele alınamadığı gerçeğinin de mutlaka düşünülmesi gerekmektedir. Toplumsal yaşamın düzenlenmesinde her alanda var olması gereken istikrarın hemen hiçbir alanda olmaması toplumsal düzeyde ekonomik, sosyal, siyasal, eğitsel, kültürel hemen her alanda sorunların da temel kaynağıdır.

Sürekli istikrarsızlığın olduğu bir durumda on yılı aşan bir süredir iktidarda olan günümüz siyasi iktidarın önemli görev ve sorumluluklarının olduğu hususunu dikkate almak gerekmektedir. Gerçekten Cumhuriyet Tarihi boyunca tek parti iktidarları dışında hiçbir döneme nasip olmayan bir siyasi istikrarın olması eğitim açısından büyük bir avantaj olarak düşünülmesi gerekmektedir.

Eğitime dair yaşanan sorunların kısa sürede çözülmesini beklemek eğitimle ilgili sorunların bilinmediğinin temel bir göstergesidir. Gerçekten yılların getirdiği sorunlar birkaç yılda çözülemeyecek kadar karmaşık ve kapsamlıdır.

Eğitimle ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında önemli başarıların elde edildiğini görmek mümkün. Siyasal endişelerle yapılacak değerlendirmelerden uzak kalarak okul ve derslik sayılarının büyük oranda artırıldığı, teknolojinin okullara büyük oranda girdiği, önemli sayıda personelin öğretmen olarak sisteme dahil edildiği, taşımalı eğitim, ücretsiz kitap, e okul, bilgisayarın yaygınlaşması, okul öncesinin yaygınlaştırılması, açılan yeni üniversiteler, ortaöğretimin yaygınlaştırılması gibi önemli çalışmaların yapıldığı bir gerçek. Son dönemlerde bakanlık merkez teşkilatına yönelik çalışmalar, programların yenilenmesine yönelik çalışmalar yine eğitim alanında yapılan önemli çalışmalardan bazıları olarak sayılabilir. Bu çalışmaları on yıllık bir sürede az olarak görüp eleştirmek de bir bakış açısı olabilir. Ancak bu çalışmaların eğitim adına önemli kazanımlar olarak dile getirilmesi gerekmektedir.

Eğitim adına yapılanlar kadar yapılabileceği halde yapılamayanların da üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Zira Cumhuriyet Tarihi boyunca hemen hiçbir iktidarın döneminde eğitimin arkasında bu kadar güçlü bir siyasi iktidar olmamıştır(Tek parti dönemi hariç). Buna rağmen eğitimin temel sorunlarına yönelik, bürokratik sisteme yönelik, yasal alt yapıya yönelik, eğitim sisteminin iç düzeninin çalışmasına, geliştirilmesine yönelik birçok çalışma yapılmamış veya yapılamamıştır. Eğitim alanı ile ilgili 1930’lu yıllarda çıkarılmış olan yasalar hala yürürlüktedir. Bu yasal metinlerin içeriği, kapsamı, uygulama ilkeleri artık çağın dışında kaldığı halde varlığını devam ettirmektedir. Yasal metinler yanında yönetmelik ve diğer alt düzenlemeler yine bu çerçevede ele alınabilir. Bu çalışmaların yapılması için başka alanlarda düzenlemelerin yapılmasını beklemeye gerek yoktur. Belki de en başta yapılması gereken ve en kolay yapılacak çalışmalardan birisidir. Bu konuda hala bir şey yapılmamış olması eğitim adına büyük bir eksiklik olarak sayılmalıdır.

Eğitim faaliyetinin yürütülmesinde can alıcı bir öneme sahip olan yönetim sistemi üzerinde hala sağlam bir temel oluşturulamamıştır. Son on- on beş yıllık dönemde eğitimin sadece kurumların yönetimine yönelik yapılan yönetici atama sistemindeki değişikliklerin sayısının haddi hesabı yoktur. Kurumların yönetimine yönelik sistemli bir düzenlemenin getirilememiş olması sistemin sağlıksız işlemesinin temel nedenidir. Eğitimin yönetimine dair merkez ve taşra teşkilatlarındaki yönetim birimlerine atanma, seçme ve yer değiştirmeye yönelik bir kriterin olmaması eğitimin yönetimi adına büyük bir handikaptır. Özellikle il ve ilçelerdeki eğitim faaliyetlerinin yönetimi konusu hayati bir öneme sahip olduğu halde bu alanda büyük ve önemli boşluklar bulunmaktadır. Taşra teşkilatı içinde il ve ilçe eğitim yönetimleri okul ve kurumların çalıştırılmasında çok büyük bir öneme sahip olduğu halde bu alanda hiçbir yetiştirme, seçme ve yerleştirme kriteri bulunmamaktadır. Bu durum eğitim yönetimi adına önemli sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Eğitim kurumları adına çok çeşitli kurumların yönetilmesi, yönlendirilmesi, değerlendirilmesi adına il ve ilçe yönetimlerine gelmesi gereken kişilerin eğitimin yönetimi adına çok iyi yetiştirilerek seçilmeleri gerekirken bu konuda hiçbir yetiştirme programının olmaması, seçme kriterlerinin subjektif ölçütlere dayanması eğitimin yönetimi adına büyük ve önemli bir eksikliktir. Örgün ve yaygın, özel ve resmi olmak üzere okul öncesinden yüksek öğrenim düzeyine kadar her tür ve derecedeki okul ve kurumun yönetilmesinden sorumlu il ve ilçe yönetim birimlerinin liyakat, eğitim ve kariyer bakımından çok yetkin kişilerden oluşması gerekirken bu alandaki boşluğun sebebini anlamak mümkün görünmemektedir. Aynı şekilde merkez teşkilatına yönelik de benzer sorunlar yıllardır olduğu gibi devam etmektedir.

Eğitimin yönetilmesi sürecinde can alıcı öneme sahip denetim sisteminin de önemli sorun alanlarından birisi olduğunu söylemek gerekiyor. Denetimin çağdaş dünyadaki önemi ekonomik, sosyal, siyasal her alanda karşımıza çıktığı halde eğitim sisteminin içinde denetimin işlevsizleşmesi, denetim dışı birçok alanın varlığını devam ettirmesi, denetime yönelik etkisiz, gereksiz, sistemsiz düzenlemelerin yapılması eğitim adına çok büyük bir eksikliktir. Denetimi olmasa da olur bir işlev olarak görmek yönetimi güçsüzleştirirken sorunların daha da büyümesine yol açmaktadır. Denetim alanındaki politikasızlık eğitim adına yine büyük eksikliklerden bir diğeridir. Denetim alanında da tıpkı yönetim alanındakine benzer sistemsiz, günü birlik uygulamalar devam etmektedir. Yönetim ve denetim her faaliyetin olduğu gibi eğitim faaliyetinin en can alıcı iki işlevidir.

Eğitimin can alıcı unsurlarından birisi öğretmendir. Öğretmenlere yönelik yapılan uygulamalara bakıldığında önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Sınıf ve branş öğretmenlerine yönelik ayrımcı uygulamalar, bölgeler itibariyle öğretmenlerin çalışma şartlarında yaşanan önemli sorunlar, ders ücretine yönelik yaşanan sorunlar, karmaşalar, atama ve yer değiştirmeye yönelik belirsizlikler, öğretmenlerin iş yükünün her geçen gün artması, eğitim öğretim gibi doğrudan öğretmenin görevi olan alanların dışında bir çok görevin öğretmenlere yüklenmesi, öğretmenlerin performansına yönelik hemen hiçbir değerlendirmenin yapılmaması, yeterince işlemeyen/işletilmeyen norm kadro sistemi, çalışanla çalışmayana aynı muamelenin yapılması, yetersiz ödüllendirme sistemi gibi uygulamalar eğitim öğretim personelinin motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Bu alanda mutlak surette acil çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Öğretmenlerin özlük haklarına yönelik sorunlar yanında öğretmen kalitesi konusunda herhangi bir çalışmanın varlığından söz edebilmek neredeyse imkansız gibi görünmektedir. Bakanlığın yaptığı öğretmen yeterliklerine yönelik çalışmalar kaliteye yönelik bir alt yapı çalışması olabilir. Ancak şu aşamada bunların teorik, kitabi doküman olmasından öte bir anlamı bulunmamaktadır. Eğitimin genel anlamda niteliğine yönelik etkin çalışmaların yapılmaması önemli bir eksikliktir. Eğitimin alt yapısal bir çok sorunlu alanlarının olduğu kesin. Ancak sorunlu olmayan yerlere yönelik durumsal bir yaklaşımla daha çok niteliğe yönelik çalışmaların yapılması imkansız değildir. Eğitim sisteminde durumsallığın mutlak surette sisteme girmesi gerekir. Eğitime dair alt yapı sorunları olan yerlerde bu sorunlarla uğraşılırken sorunların daha az olduğu veya daha farklı sorunlara sahip olan yerlerin görmezden gelinmesi çağdaş bir bakış açısı değildir. Durumsallık anlayışıyla alt yapı sorunları olanlara farklı, niteliğe yönelik çalışmalara ihtiyaç duyulan yerlere farklı uygulamaların yapılmasının yolunu açmak gerekmektedir. Eğitimin temel sorunları dile getirilirken farklı sorunlara sahip yerlerin şimdilik beklemeye alınması gereksizdir.

Okul ve kurumların mevcut durumlarında önemli iyileştirmeler olmakla birlikte önemli sorun alanları sanki görmezden geliniyor gibi. Okul ve kurumların alt yapı hizmetlerinin üzerinde durulması gerekirken adeta öğrenci velileri, okul idaresi, öğretmen ve öğrenci arasında çözümlenecek bir alan gibi görülmektedir. Okulların temizlik, bakım ve donatım ihtiyaçlarının velilere yüklenmesi adeta doğal bir hale gelmiş durumdadır. Kayıtlar sırasında veya yıl içinde öğretmenler aracılığı ile çocuklardan toplanan zorunlu bağışlar artık okullar için sıradan hale gelmiş durumdadır. Bu durumu eğitim adına önemli bir sorun alanı olarak görmek gerekiyor.

Eğitime dair sorunlu alanlara yönelik betimlemeler bu kadar olmamakla birlikte çözüme yönelik önerilere yer verme adına sorunlu alanları bir başka yazıya bırakmak daha doğru olacak gibi görünüyor. Bu anlamda eğitimin sorunlarına yönelik çözüm önerileri olabilecek temel yaklaşımlar üzerinde durmak istiyorum. Eğitimin her tür ve düzeyde merkezi bir anlayışla yönetilmesi uygulamasının yumuşatılması gerekmektedir. Öncelikle temel bir takım işlevler merkezde kalmakla birlikte okul ve kurumların bulundukları yerlere daha yakın olan yapılar aracılığıyla yönetilmesi üzerinde durulmalıdır. Merkezde mutlak surette kalması gereken işlevlerin başında genel anlamda yönetim ve denetim olmalıdır. Özellikle etkin bir denetim sisteminin kurulması sonrası merkezin daha çok genel çerçeveyi belirleme, standartlar koyma, koyulan standartlara uygun çalışmanın yapılıp yapılmadığının etkin bir şekilde denetlenmesi sistemi büyük oranda rahatlatabilir. Belirlenen standartların gerçekleştirilmesini denetleyen resmi ve özel bağımlı ve bağımsız denetim organları geliştirilebilir. Okul ve kurumlar sadece merkezin ve bakanlığın resmi kişi ve kurumları tarafından sınırlı bir zamanda sınırlı bir sürede denetlenmek yerine kurumdan yararlananların isteğine göre istenildiği zaman, istenilen kişi, hizmet ve alana yönelik denetim faaliyetleri yaptırılabilir. Okul ve kurumların yönetilmesi atanmış kişiler kadar bu okul ve kurumlardan hizmet alanların da katılımını sağlayan yapılara emanet edilebilir.

Bürokratik sistemin işleyişinde şeffaf, adil, katılımcı, liyakati, eğitim ve kariyeri önceleyen bir anlayışı temel alan düzenlemeler yapılmalıdır. Mesleğe girildiği andan itibaren sürekli geliştirme, iyileştirme ve yapılan hizmetin kalitesini yükseltmeye yönelik çalışmalar planlanıp uygulanabilir. Özellikle yönetim ve denetim birimlerine hizmet öncesi etkin eğitim süreçleri konulabilir. Böylece bireyler geldikleri makamın gereği olarak eğitim ihtiyaçlarını önceden karşılamış olurlar. Öğretmenler arasında adil, işin zorluğunu dikkate alan bir sistem kurulmalı. Eğitim öğretim faaliyetlerinde geleneksel bakış açıları yerine yapılan faaliyetin önemine, bireye yönelik faaliyetin önem ve zorluğunu dikkate alan bir özlük, ödüllendirme sistemi kurulmalı. Yapılan işin zorluk derecesine göre yetiştirme, yerleştirme ve ödeme sistemi geliştirilmeli. Okunması, anlaşılması zor ders ücret sistemleri yerine basit ve adil bir ücret sistemi getirilmeli. Yasal düzenlemelerin bir an önce güncel ve çalışanın siyasal, ideolojik yönünü değil işini ön plana alan ve çalışanın haklarını koruyucu bir anlayışla yapılması gerekir. Sık sık değiştirip yap boza dönüştürmek yerine sistem içinde yaşanan sorunlu alanların giderilmesine, hak kayıplarını önleyici bir anlayışla genel çerçeveyi oluşturduktan sonra bu çerçeveye uygun iyileştirici, geliştirici düzenlemeler yapılmalı, kişilere, zamana ve duruma göre düzenlemeler yapılmamalıdır.

Eğitime dair sorunların ve çözümlerin tek bir bakış açısıyla çözüleceğini beklemek doğru olmayacaktır. Bunun yerine özellikle sistemi yönetenlerin bu alandaki tartışmaları cesaretlendirici bir bakış açısıyla olaylara yaklaşması gerekmektedir. Katılıma, tartışmaya, eleştiriye dayalı çalışmalardan korkmamak tersine bunları desteklemek gerekmektedir.

 Soru, Görüş ve Eleştirileriniz için….

 Ali Hikmet DEMİR

    ahdemir35@gmail.com

 
Toplam blog
: 147
: 1198
Kayıt tarihi
: 26.09.08
 
 

Öğretmen olarak başladığım meslek hayatıma yönetim ve denetim konusunda aldığım yeni eğitimler sonr..