Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '10

 
Kategori
İnançlar
 

Eğitimin önemi ve çocuk eğitiminin ana hatları

Eğitimin önemi ve çocuk eğitiminin ana hatları
 

Alkolün ölümcül zararlarına karşı uyarı ve gençler


İnsan toplumsal bir varlıktır. Onun için öğretimin eğitimle tamamlanması gereklidir. İnsanlığın evrensel değerleri, adalet duygusu, karşılıklı saygı ve anlayış, araştırma ve öğrenme, paylaşma, öz güven ve özgürlüğün sınırları, sorgulama ve sorumluluk alma, toplumsal ve çevresel duyarlılık konusunda gelişmemiş insanlar, meslekleri, mevkileri ve kazançları ne olursa olsun eksikleri olan insanlardır.

Eğitim zorla verilemez. “Zorla güzellik olmaz” onun için, dinde “din bekçiliği”, “zorlama ve tiksindirme” yoktur. İyilikle ve düşündürerek davet vardır.

İnsanlar herhangi bir davranışı, bilgiyi, doğruları ancak kendi özgür iradeleri ile benimserlerse o seçim kişinin kendi bilgisi, kendi doğrusu haline gelir ve kalıcı olur. Aksi takdirde sadece riya, rol olur. Baskı kalktığında terk edilir.

Gençlerin de belli sınırlar içinde, kendi tecrübeleri ve akılları ile kendi doğrularını bulmaları güvenli ve tutarlı bir kişilik yapısı için önemlidir. Gençler bu geçiş döneminde hatalar da yaparlar, toplum değerlerine karşı çıkarlar. (Eski Mısır’da bile, “Tanrılara gerekli saygıyı göstermiyorlar” diye, gençlere yönelik eleştiriler vardır!) Belli bir yaşa ve olgunluğa gelince durulurlar, çoğunlukla da kendi anne-babalarının modeline girerler. Ancak bu dönemi hem bastırmamak ve dayatmalarla hastalıklı kişilik yapısı oluşturmamak, hem de kendilerine ve çevrelerine kalıcı zarar vermeden geçirmeleri için önlemler almak, doğru tutum ve davranış konusunda açık bir bilince sahip olmak gerekir.

Gençlerin enerjisini spora, yaşayacakları dünya ve ülke için kafa yormaya ve sorumluluk almaya yönlendirmek önemlidir. Gençler için çalışma kampları, kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde yol, suyolu yapımı, yaşlı bakımı, ağaçlandırma, tarımda çalışma gibi projeler yetişkin çağlarında toplumdaki eksikleri görüp düzeltmeye katkıda bulunmaları için önemlidir.

Ezilmişlik, haksızlığa uğramışlık, değersizlik, yoksulluk veya rekabet duygusuyla yetiştirilen çocuklar yetişkin çağlarında bu duygulardan kurtulamamakta, sahip oldukları hiçbir şey veya gelebildikleri hiçbir aşama onları mutlu etmemektedir. Yaşam boyu eziklik duygusunu atamamakta veya sahip olduklarını yetersiz görmekte, mutsuz olmaktadırlar. Hatta o duyguları yaşatacak ortamı bilerek veya farkında olmadan kendileri yaratmaktadırlar. Ezilenler çoğunlukla kendilerinden güçlü gördüklerine karşı eziklik hissederlerken, ellerine fırsat geçince veya kendilerinden daha güçsüz gördüklerini ezmeye meyillidirler.

Allah’ın yarattığı her kulun eşit değerde olduğunu bilen, değerin mal, mülk, unvan vb. gibi bırakılıp gidilecek şeylerde değil, gönül kazanmakta, iyiliğe ve barışa hizmet etmekte olduğunu, Allah katındaki seviyeyi belirleyecek kıstasların bunlar olduğunu bilen insanlar, her insanda bu kapasite olduğu için, isterlerse iyi insan olabilecekleri için, değersizlik duygusu yaşamazlar.

Kur’an’ın insanı, kendisine, ailesine, çevresine ve diğer yaratılmış olanlara karşı sorumlulukları olan, ancak kendi davranışları ve inançları konusunda kendisi karar veren özgür insandır. O, ne tarikat cemaatinin, ne de dinleri reddedenlerin oluşturduğu cemaatin genel kabulleri dışına çıkmaktan korkandır. O, yanlışı fark ettiğinde ondan uzaklaşan, yanlışın yerine doğrusunu yol edinendir.

Farklı düşünmekten, “dinsizlerle aynı fikirleri savunuyor” olmaktan veya “softalarla aynı kefeye konmak” tan, sonuçta kendi çevresi içinde yalnız kalmaktan korkmaz. Öğrenmeye ve kendini geliştirmeye, eleştiriye ve özeleştiriye açıktır. Okur, düşünür, tartışır, karar verir.

Allah akıl vermişse onu kullanması gerektiğini, başkaları tarafından kandırılmış olmanın Allah’a karşı bir mazeret olamayacağını bilir. “Kimsenin başkasının günahının taşıyıcısı olmadığını”, “Doğduğu gün gibi tek başına kalacağını ve o günde dostun dosta yararının olmayacağını”, “Güzellikler getirene daha fazlasının var olduğunu” bilerek, dinini sadece başkalarından değil, kendi kitabı olan Kur’an’dan öğrenir. İnancını “kınayanın kınamasından korkmadan” yaşar ve dile getirir.

Paylaşarak, değer verilerek yetişenler az da olsa alın teri emeğin karşılığını, helal kazancı değerli bulmakta, ayağını yorganına göre uzatmaktan gocunmamakta, hatta paylaşarak, daha kötü durumdakine destek olarak varlık ve tokluk duygusu yaşamaktadırlar.

Hem kendine, hem diğer insanlara değer vermek yanında, ne kendisinin, ne de diğerlerinin kusursuz olmadığını kabul etmek, sorunlara ve çözümlere çok yönlü olarak bakabilmeyi, kendi yanlışlarını olgunlukla kabul edebilmeyi ve özür dileyebilmeyi, konuşarak ve tartışarak herkesin yararına olacak çözüm bulma yeteneklerini, kendine güveni ve başkalarına saygıyı geliştirir. Bu da kendini kanıtlamak veya istediğini elde etmek için şiddet kullanmayı, kendi eksiğini tamamlamak yerine başkasında kusur bulmayı bir yöntem olmaktan çıkarır.

Çocukların insanlığın evrensel değerleri öğretilerek yetiştirilmesi, yanlış davranışlarının sonuçları konusunda uyarılmaları gerekir. Yeterli bilgisi ve yaşam tecrübesi olmayan çocuklar ve gençler, net sınırlar ve kurallar bulunmadığı zaman bocalamakta, kendilerine ve arkadaşlarına etkisi hayat boyu devam edecek zararlar bile verebilmektedirler.

Başkalarına karşı şiddet uygulayanlar, ummadıkları zaman saldırıya uğrayıp bu kez kendileri şiddet kurbanları olmaktadırlar. Gençlere barışçı olmanın üstünlük olduğunu öğretmek gerekir:

Kavgacı olmak gelişmiş bir kişilik veya zihinsel yetenek gerektirmez. Ama öfkeyi yenebilmek, sorunlara konuşarak, tartışarak çözüm bulmak, gerektiğinde affeden olabilmek gelişmiş bir kişilik ve zihinsel yeterlilik gerektirir.

Kendinden güçsüzü ezmek veya alay etmek duyarsızlığın ve acımasızlığın göstergesidir. Zayıf olanı korumak ve ihtiyacı olana yardım etmek ise, insana özgü bir özellik olarak, erdemdir.

Kendini tehdit altında hisseden gencin ailesinden, öğretmenlerinden ve hatta polisten yardım istemesi onun korkaklığının değil, kafası çalışan, barışçıl, ne zarar vermek, ne de zarar görmek istemeyen sağduyu sahibi bir insan olduğunun göstergesidir.

Öğretmene saygısızlık, öğretmenin bilgisini azaltmaz veya saygınlığına gölge düşürmez. Ama öğretmenden öğrenmemek bilgisiz kalmaya neden olur.

Aile içinde şiddet görenlerin, sevgisiz büyüyenlerin şiddete ve otorite kurmaya yatkın oldukları, her istediği yapılan çocukların çoğunun ise bencil, zorluklara dayanma veya bir problemle karşılaştığında başarısız, başka insanların gereksinim ve duygularına karşı duyarsız oldukları bilinmektedir.

Ancak, yetişme şekli nasıl olursa olsun, gençlerin eksiklerini tamamlamaya ve yanlışlarını düzeltmeye çalışmaları, önceki kuşağın yanlışlarını sonraki, kendilerinin ana baba, devlet yöneticisi, çalışanları olacağı geleceğe taşımamaları, öncekinden daha huzurlu bir toplumda yaşamayı hedef almaları kendi yararlarınadır.

Çocuğunu iyi yetiştirmek isteyen ana baba açısından ise, çocuklar için yapılabilecek her şey yapılıp, söylenebilecek her şey söylendikten sonra onları kendi seçimleri ve sonuçlarıyla baş başa bırakmak gerekir.

Çocuk ana-babanın malı değil, kendisini yaratmış olan Allah’ın, kendi yaptıklarından kendisi sorumlu olacak, bir başka kuludur. Çocuk ebeveyne emanet ve ebeveyn çocuğa örnektir. Çocuğa söylediğini kendisi yapmayan ana baba kötü örnektir. Doğru örnek olup, gerekli uyarıları yapmasına karşın ebeveynin başarısız olduğu durumlar da vardır. Ancak yapılan uyarıları dinlemeyenler de uğrayacakları zararlardan ana-babayı veya bir başkasını sorumlu tutamazlar.

Çocukların, doğruya güzellikle davet edilip, sonuçlar da açıklandıktan sonra kendi seçimleriyle baş başa bırakılmasının Kur’an’daki örneği Nuh Peygamber ve oğludur: Nuh Peygamber’in oğlu, karısı gibi inançsızdır. Nuh Peygamber tufan öncesi oğluna yumuşak bir dille son bir çağrı yapar, sonucun ölüm olacağı konusunda uyarır. Ama onun öleceğini bilmesine rağmen, ne bağırıp çağırır, ne de zorla gemiye almaya çalışır.

<ı>“Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nuh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi:’Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma.’ Oğlu cevap verdi:’Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.’ Nuh dedi: ‘Allah’ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah’ın kararından kurtaracak yoktur.’ Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.” (Hud, 52/11, 42-43)

Ana baba öğüdüne bir başka örnek de aşağıdakidir:

<ı>“Hani Lukman oğluna öğüt vererek şöyle demişti:’ Oğulcuğum, Allah’a ortak koşma! Çünkü Allah’a ortak koşmak, gerçekten büyük bir zulümdür. Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal danesi ağılığında olsa, bir kayanın bağrında veya göklere yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif’tir, lütfu sınırsızdır, Habir’dir, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum, namazı/duayı yerine getir, iyilik ve güzelliği belirlenene özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu/önemli işlerdendir. Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” (Lukman, 57/31, 13, 16-19)

İyi yetişmiş insanlar hem kendi değerlerinin, hem de toplumdaki diğer insanların ve toplumsal değerlerin farkındadırlar. Kendi duyguları ve istekleri kadar, diğer insanların duygularının, isteklerinin, gereksinimlerinin farkındadırlar. Diğer insanların da kendileri gibi, doğruları ve yanlışları ile, eşit değerde canlılar olduğunu bilirler. Onlar özgür iradeleri ile ve kendi kararları olarak, yanlış olduğundan emin oldukları şeyleri yapmayan ve yapmayı zaten akıllarından geçirmeyen insanlardır.

(Örneğin, başkalarının malına ve canına zarar vermenin yapılmaması gereken, haksız davranışlar olduğunu bilenler için hırsızlığın veya adam öldürmenin cezalarının olması onlar için bir baskı unsuru, çalma ve öldürme özgürlüğünün ellerinden alınması değildir. Aynı şey zina, sarhoşluk, kumar vb. için de geçerlidir.)

Öte yandan, insanların tüm mutsuzluklarının ve yanlışlarının faturasını topluma, çocukluk dönemlerine, ana-babaya çıkarmaları da doğru değildir. Ana-babalar da kendi yetenekleri ve kapasiteleri dışında bir şeyle yükümlü tutulamazlar. Çocuk yetiştirmek birkaç günlük bir uğraş değildir. Uzun yıllar alan bir süreçte, eğitimli ve çok ilgili de olsalar, ana-babaların hiç hata yapmaması da olanaksızdır. Üstelik çocuk eğitimi konusunda sürekli değişen, önerilen doğru yöntemler vardır.

Çocuklarını iyi yetiştirme sorumluluğu duyan, bunun için ellerindeki tüm olanakları ve sahip oldukları tüm bilgiyi kullanan ana-babalar, yanlışları olsa da, özünde iyi ana-babalardır. Yanlış olanlar sorumluluktan kaçanlar, daha iyisini biliyorken veya yapabilecekken yapmayanlardır.

Günümüzde filmlerde, oyunlarda, çevremizde ve toplum yaşamında şiddetten geçilmiyor. En azından televizyonların bu açıdan daha sıkı denetlenmesi, internet konusunda ebeveynlerin daha uyanık olmaları gerekliliktir. Ancak, her şeye rağmen önemli olan, bir takım gerekçelerin arkasına saklanmak değil, büyüdükçe ve doğruları kavradıkça kendini geliştirmeye ve süreç içinde daha iyisini yapmaya çalışmaktır. Hatalarda ısrar etmenin, doğruları bilerek o yönde çaba harcamamanın hiç bir haklı gerekçesi yoktur. Sonuçta insan, toplum içinde de, Allah katında da kendi yaptıklarından sorumludur. Suç işleyene dünyada da, ahirette de ceza vardır. Yasaya karşı gelmek de suçtur, şeytana uymak da!

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..