Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '06

 
Kategori
Opera / Bale
 

Eğlenmek için hangi kültürü kullanırsınız?

Eğlenmek için hangi kültürü kullanırsınız?
 

Biraz sağda solda gezdiğim bir zamanın sonunda yine hayatımıza kulp takacak konular bulup sayfama düştüm. Opera ve bale deyip de müzikal üzerine doğru da ilerlememek olmazdı herhalde. Bu düşünce ile yemedim içmedim bir müzikal seyrettim, "Üç Silahşörler". Snobluk olsun diye uğraştığımdan, tabii ki bu eseri ülkemizde seyredemeyecektim, ben de buna uygun olarak yaban ellerin Stuttgart'ında tuttum bir eğlence merkezinin yolunu. Eğlence kelimesinin altını özellikle çizmeyi isterim. Çünkü bu kelime aslında bizim karşısına geçtiğimiz topluluktan ne isteyeceğimizi tanımlıyor.

Kısa ve rahat bir araba yolculuğundan sonra şehirdışı sayılabilecek konumdaki merkeze ulaştık. Etraf son derece düzenli, temiz, ve buyur eder şekilde düzenlenmişti. Amacınızı yerine getirebilmeniz, yani eğlenebilmeniz için, sadece bir gösteri değil aynı zamanda etrafında güzel yemekler yenebilecek restoranlar, uzaktan hevesle oralara gelenler için kalacak otel vs. hepsi bir arada ustaca paketlenmişti. Fuayede gezerken pek çok genç çiftin dikkatimi çektiğini söylemeliyim. Bunda önemsenecek şey bilet fiyatlarının azımsanmayacak seviyede olmasıydı. Aranızdan kaç genç bey kız arkadaşını 50-60 Euro verip bir müzikale götürür? Götürse de bunu 14-16 yaşında yapma şansına sahip olur?

Şu müzikali bir kenara bırakıp başka bir konuya atlayalım. Yine aynı dönem içinde bir yardım konserini de izlemem mümkün oldu. Yardım amaçlı olması sunulan show'un çorba görüntüsüne iyi bir özür teşkil ediyordu. Burada da salon tıklım tıklım doluydu. Gösteri içinde tiyatrocu veya balet olup da müzik grubu kurmuş olanlar, korkunç cırtlak bir akordeon eşliğinde etkileyici bir marimba performansı, stand-up yaptığını zanneden bir bey ve grubu, acapello komik şarkılar söyleyen bir grup vs. tüm hünerlerini sunduktan sonra bir soprano üç eser seslendirdi. Açıkcası insanlar sunulanın rock ile opera veya mizah ile laçkalık arasında çalkalanıp durmasından rahatsız olmuş görünmüyorlardı. Her bir kısımda da eğlendikleri açıktı.

Yukarıdaki bahislerden açıkca ortaya çıkan birkaç şeyden biri gösteri türü ne olursa olsun seyirci bulunmasıydı, hem de biletleri ucuz olmadığı ve sokaklarda kurulan noel pazarında pek çok bedava veya çok ucuza gösteri olmasına rağmen. Diğer önemli nokta ise eğlenmek için aynı kültür içinde farklı seçeneklerin ele alınabileceği gerçeği... Her iki ortamda da insanlar benzer kıyafetler içinde dolaşıyor, benzer şekillerde davranıyor, sokaktaki noel pazarındaki insanlardan çok da farklı görünmüyorlardı. Belli ki o gün yaşadıkları, o günün seçimi ve sonucuydu; yani onlar sadece bir stand-up seyircisi, opera izleyen ukala, veya sokak turlayan insan tipini taşımıyordu. Bu da benim çok hoşuma gitti. Çünkü bu hayatlarında "hem halva demeye hem de helva demeye" yer olduğunu gösteriyordu. Bu aynı zamanda kendilerine ve başkalarına hoşgörülü davranabildiklerini gösteriyordu. Kişilik ve görgüleri çerçevesinde kuraldışı davranmıyorlardı, ama sadece bir tek tip insan olmak zorunda hissetmiyorlardı kendilerini.

Seyirciler üzerine kesilen ahkam sonrasında sunulan gösterilere de bir iki dokunmak gerekir herhalde. Müzikal çok profesyonelce hazırlanmış dekorundan sahnesine, makyajından ışığına göze hoş görünecek şekilde tasarlanmış, kendi devinimi içinde akıp giden bir gösteriydi. Sahnedeki insanlar göze hoşgelen sevimli, güzel, ve yakışıklı, ama hepsinden önemlisi; o kadar atlama ve zıplamaya rağmen nefes nefese kalmadan şarkısını söyleyebilen profesyonellerdi. Sesler kesinlikle çaplı sayılamayacak tipde sadece role uygun ve müziği aktarabilen vasat kalitedeydiler. Bizde olsa belki bu prestijli sahneye ulaşamadan bir veya birkaç önceki rolde silinip gidebilecek tipler... Ancak, önemli başarı beklentinin karşılanabilmesindeydi; Constanze hoş bir gençkız, kraliçe ve kral şık ve hoş insanlar... Hepsi rol için doğru seçilmiş ve rollerinin gereğini fizik, efor, ses ve oyunculuk açısından yerine getiren insanlardı.

Yakın zamanda İstanbul'da da bir müzikal kolaj izlemiş olmak vesilesi ile karşılaştırma fırsatımın olması çok hoştu. Tabii sadece olayın blog yazarlığı kısmı için; yoksa bizdeki müzikal gösteride fizik beklenilene yakın olmasına rağmen, ne ses, ne dans, ne de oyunculuk vasatı tutturabilmişti. Bence iki durumda da işe alınan oyuncu / şarkıcıların yaşı olsun, eğitim seviyesi olsun, sağlanan imkanlar olsun temel sermayelerinde pek büyük fark yoktu. Ama fark bence neyi seyrettiğini bilmeyen, kafası gözü dağıtılarak söylenen parçaları anlamayan, anlamadığı zaman dahi sesini çıkarmayan ve böylelikle herşeyin sahneye konulabilmesine imkan tanıyan seyircideydi. Tutarsızlıkların, yeteneksizliklerin ve beceriksizliklerin kabul görmesi bizim kültürümüzde gerçekçi ve akılcı hoşgörünün yerine geçmiş, gözümüzü ve kulağımızı güzelliklerden mahrum eder halde gelmiş.

Yukarıdaki konu bizim kötü müzikal gösterinin eleştirisiymiş gibi olsada amaç eğlenme şeklimizi eleştirmek, yoksa sahneye çıkanları ezmek değil. Ayrıca, çok beğenilen, ağır (ağdalı), klasik, sanat vs adlarını paylaşan geleneksel eğlence gösterilerinde de kalitenin düştüğü ve düşeceği, hatta zaten hiçbir zaman bu seyirci ile bir kaliteye ulaşılamayacağı da bence açık... Nedeni de kendi kültürümüzün mozaik olduğunu her fırsatta yinelememize rağmen, birden fazla parçasıyla cidden ilgilenen ve görgüsünü birinden diğerine taşımayı bilmeyen bizleriz...

 
Toplam blog
: 10
: 606
Kayıt tarihi
: 23.11.06
 
 

Bir doktor mühendis ve amatör bariton olarak şanın ve dansın hayatımızda değişiklik yaratabileceğine..