Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '11

 
Kategori
Felsefe
 

Egonun oyunları ve amaçsızlığı anlamak

Egonun oyunları ve amaçsızlığı anlamak
 

Basit olan ego için yeterli değildir, ego, büyük bir meydan okuma ister. Basit olan ego için hiçbir zaman cazip değildir. O hırsın, meydan okumanın, zor olanın, çatışmanın, dolayısıyla öfkenin ve kederin peşindedir. Ne kadar karmaşık, ne kadar zor olursa, ego o denli tatmin olur, böyle meydan okuma da o denli görkemli olur. 

 

Çağlar boyunda ideolojilerle, dogmalarla, toplumların süregeldiği yalanlarla karmaşa artarak devam etmiştir, böylece eğitim sistemi sana ödül ve ceza ile daha çok hırs verir, sözde dindarların inanca dair daha çok aptalca sorular sorar, psikologların daha güçlü bir egoya sahip olman gerektiğini söyler. 

 

Egonun oyunları gerçekten izlenmeye değerdir, ebeveynlerin kendi gerçekleştiremeyip çocuklarından bekledikleri şey, çocukların kendilerini kanıtlamalarıdır. Senin doğmuş olman, mutlu olman yetmez, boyun eğmek ve basitçe hiçbir işe yaramayacak çatışmalara girmek, hırsa yenilmek, iktidar yaratmak zorundasın. 

 

Basit insanlar aptal olarak düşünülür, niçin o da senin gibi büyük sorunlara sahip değil, bu egonu incitir. Her çocuk saftır, basittir, temizdir. Çocuğun hedefi yoktur, çocuk bir amaç için yaşamaz, bir amaç için varolmaz. O varoluşla, o hayatın içinde keyif almaktadır. O senden çok daha fazla oyunun farkındadır. O her andan zevk alır, her ana coşkusuyla yanıt verir. 

 

Sonra devreye ebeveynler, öğretmenler, inançlar girer ve çocuğa ne olması gerektiği, ne olduğu konusunda bir fikir vermeye başlarlar, çocuğun saflığını lekelerler. Politikacılar, ebeveynler, din adamları, öğretmenler... sürekli sana nasıl biri olman gerektiğini dikte ederler. Aksi halde mutsuz olacaksındır. Oysa hakikat tam tersidir. 

 

Sen kendinsin. Önce kendini tanımalı, kendini bilmeli, kendini sevmelisin. Senin başka biri olmaya çalışamana, onların söyledikleri özellikleri edinmene gerek yok. Varlığın ile sessizce baş başa kalabiliyorsan, huzur içindeysen kendindesin, bu basitliktir, bu sadeliktir. 

 

Ego seni zirveye çağırır, kendinden uzağa bir başkası olmaya, sahteliği edinmeye, daha fazla çaba harcamaya çağırır. Yolculuğun hiç bitmeyecek olan, hep daha yükseği sunulacak olana ise, asla tam tatmin sağlayacağın bir nokta olmayacak. Tam tersine birçok şeyi elde ettikten sonra kendini tamamıyla boş, anlamsız, ziyan edilmiş hissedeceksin. 

 

“Yaşam ve ölüm çarkı”ndan çıkamadığın için ıstıraptan kaçacak ve hazzı aramaya devam edeceksin, onların iki ayrı şey olduğunu düşüneceksin. Haz ve ıstırap birbirinden ayrı değildir, onlar bir madalyonun iki yüzüdür, onlar çemberi tamamlar. Ne zaman haz alsan, ıstırap gelecektir çünkü haz sonsuza dek süremez. Ne zaman ıstırap içinde olsan, haz onu takip edecek, sonsuza dek mutsuzluk içinde hapis kalamazsın. 

 

Hep daha iyisini aradığın sürece, kıyaslamalara girdiğin sürece, kıskançlık ve tatminsizlik gölgen gibi seni takip edecek. Her zaman başka alanlarda, başka yönlerde, başka işlerde daha iyiler karşına çıkacaktır. 

 

Ego, senin bir şey olman, bir kimlik edinmendir, bu bir nevi hastalıktır. Kendin olmak ise sağlıktır. Basitliği, bütünlüğü, birliği, sağlığı, mutluluğu deneyimlediğin zaman arayışa gerek kalmaz, kıyaslamaya ve rekabete, kıskançlığa gerek kalmaz, tüm bunların fazlalık olduğunu görürsün. 

 

Toplum ve otoriteler, ebeveynler, din adamları seni egon sayesinde yönetebilirler. Tüm bu oyunu, sistemi fark ederek dışana çıkabilirsin, tüm bu çıldırmış zihinlerin dışına çıkıp varoluşun saf güzelliğini, sessizliğini, huzurunu, tatminini deneyimleyebilirsin. Rahatlamak ve keyfini çıkarmak, kendinle kalmak istiyorsan, egonun yolundan çıkman gerek. 

 

Ego, senin gerçek benliğinin, özünün, ruhunun tam tersidir. Ego, sana toplumun verdiği ve senin hayalinden ibarettir. O bir hakikat değildir, gerçek benliğine, kendi varlığına zaten sahipsin, sadece onu unutmaya, başka fikirler edinmeye zorlandın. 

 

Masumiyetini şu an, geri kazanabilirsin. Risk edeceğin, seni zarara uğratacak hiçbir şey yok. Mutsuzluğundan özgürleşmeyi seçebilirsin, bu bir anlayış sorunudur. Kandırmacaya devam etmek, oyunla oyalanmak yerine 

kendini bilmek, kendini tanımak yolunda ilerle. Sana sunulan her ilişki, her an, kendini tanıman, kendini anlaman için bir fırsattır, her ana farkındalıkla yaklaş, tamamıyla o anın içinde ol, o anın içinde eri. 

 

Doğduğun zaman hakiki benliğinle baş başaydın ama zaman ilerledikçe sana sahte bir benlik yaratmaya, giydirmeye başladılar. Sen kendine bir din, bir ırk, bir devlet, bir ideoloji seçtin ve birlik senin için diğerlerine dönüştü, kendini parçalara ayırdın. 

 

Tüm parçalar, senin kim olduğunla ilgili sana sahte bir kimlik verdiler, seni hırsla, kıskançlıkla, rekabetle çevirdiler. Okulda en yakın arkadaşınla yarıştın, iş yerinde iş arkadaşınla, ailede kardeşinle... Sistemin tüm yaratımı “daha fazla” içindir, bu reklamlardaki gibi hiç gerçekleşmeyecek bir vaatten, bir hayalden başka bir şey değildir. 

 

Sana bir isim verilir ve sen bunu dünyanın en önemli şeyi olarak algılarsın, isminle özdeşleşirsin. Ne zaman ismin yanlış söylense büyük bir hayal kırıklığı, öfke onu takip eder. Ne zaman sana isminle hitap edilse unutulmadığını, saygı gördüğünü, karşındaki için önemli biri olduğunu düşünürsün, hiç fark ettin mi? Sen isminle öyle özdeşlemişsindir ki, dünyanın en önemli sözcüğü “ben”dir, ve dünyanın en önemli ismi de kendi ismindir. 

 

Zamanla sana dayatılan dogmalar, eğitim sistemi egon üzerinde öyle çalışır ki, artık hedefin vardır, olmak istediğin bir kişi vardır, yerine getirmen gereken koşullar, satın alman gereken nesneler vardır. Kıskançsın, sürekli çatışma halindesin, haz peşindesin, yükselmek arzusuyla doldun ama içinde bir hiçsin, bomboşsun. Varoluşa verebileceğin hiçbir şey yok. 

 

Ego aslında fakir, çok fakir. O kadar fakir ki varoluşa verebileceği hiçbir şey yok. Bir tohum olarak, korkuyla, toprağın altında uyumaya devam eden insanlar, egolarına sıkı sıkıya yapışmışlardır. O yüzden bu kadar büyük sorunlar yaratılır, bu kadar büyük savaşlar yapılır. Egonu bırakmadığın sürece kendini tanıyamayacak, kendini yaşayamayacak, kendini soluyamayacaksın. 

 

Sana ismin, egon etrafında koşullandırmalar, hırslar yaratırlar ve böylece masum varlığını tamamıyla unutmaya başlarsın. 

 

Bir çocuk egosuz olarak doğar, onun egoya dair bir fikri, “ben” duygusu yoktur. O kendi için aslında bir üçüncü şahıstır, “ben” haline geldiği gün varlığının hakikatini, güzelliğini yitirmeye başlar. Hakikati arayan herkes, yola buradan başlamalıdır. 

 

Ne zaman türlü otoriteler, eğitim sistemi, dogmalar, ebeveynler, işveren seni biri olmaya davet etse, seni biri olmaya zorlasa dikkatli ol. Senin dışında hiç kimse senin kim olduğunu bütünüyle bilemez. Senin dışında hiç kimse sana coşku veremez, benliğinin mahremiyetine giremez. 

 

Aslında seni hiç kimse tanımıyor, belli sözlerin, belli davranışların senden kopartılarak belirli imgeler yaratılıyor, sana dair etiketler, önyargılar oluşturuluyor. Sen sürekli değişiyorsun, hiçbir an bir öncekinin aynı değil, nasıl aynı kalabilirsin? Kesinlikle anlattıkları kişi sen değilsin. 

 

Ego senin adına her türlü arzuyu, hırsı sahiplenir. O her zaman zirvede olmak ister. Ego seni kullanır, sana asla hakiki benliğini vermez. Bu yüzden mutsuzluk, ıstırap, haz arayışı, çatışma, rekabet, kıyaslama, kıskançlık, delilik, intihar, cinayet ile bir hayatın içinde yaşamaya, varoluşu anlamaya çalışırsın. 

 

Egoyu bir yana bırak, egonu erit. Böylece kendini keşfedebileceksin, kendini bütünüyle görebileceksin. Ancak o zaman ıstırap yerine, hayal kırıklığı, mutsuzluk, egoya tutunmak yerine, hakiki benliğini görebilirsin. 

 

Ne zaman sessizlik, huzur, sükûnet, mutluluk varsa, ego ortadan kaybolur. Masumiyetin yeniden ortaya çıkar. 

 

Sözde azizlerin, sözde dindarların hepsi, sevgiye karşıdır, aslında onlar Tanrı'ya karşıdır. Onlar sevgiye öyle çok karşıdırlar ki, aşktan, sevgiden, dolayısyla müzikten, resimden ve dans etmekten, yaratıcı olandan ölesiye korkarlar. Onların mezarlığı ciddiyettir. 

 

Buddha, Yunus, Rûmi, Kabir, Lao Tzu gibi çok az sayıda insan aydınlanmıştır, onlar egosuzdur, onlar doğdukları kadar masum kalmışlardır. 

 

İnsanın egosu tüm problemlerin, çatışmaların, savaşların, kıskançlıkların, kaygıların, başarısızlık korkusunun nedenidir. Başarı için yaşadığın kavga, kendini başkalarıyla kıyaslaman, seni egon yüzünden incitir. Birisi senden daha güzelse, zenginse, yetenekliyse, bilgiliyse, kariyerde öndeyse, saygınsa... Ego incinmek içinmek binlerce neden bulabilir. 

 

Ego, zirve oyunudur. Evlenip birine sahip olmak istersin, daha çok para kazanıp daha güçlü olmak istersin, daha güçlü olup daha fazla hükmetmek istersin... Herkes seninle birlikte mücadele eder ve zirvede herkese yetecek kadar yer yoktur. Bu ölümüne bir rekabettir, bu “zirve saplantısı”dır. Sürekli olarak egon güçlendirilir ve egonun sana verildiğini unutursun. 

 

Ego senin hakikatin değildir, menfaat gruplarının, otoritelerin senin üstünde gücüdür. 

 

Hiç bir bulutu izledin mi? O hiçbir şeyle mücadele etmez, direnmez ama her şeyin üzerinde süzülür. Onu yenemezsin, ondan öne geçemezsin, onu alt edemezsin. 

 

Ne zaman bir hedefe saplansan, kadere yenilsen, anlam arasan sorun çıkar çünkü yenilgi bir yerde mutlaka baş gösterir, senin mücadelen, gerçekleştirme arzun yenilginin kendisidir. 

 

Lao Tzu’nun “eylemsiz eylemini”, benimse “hedefsiz zihin” dediğim farkındalığı anladığın zaman, gidecek bir yerin, hedefin, kaygın, stresin olmadan, kıskançlık duymadan, kıyaslamadan, rekabet etmeden süzüleceksin. 

 

Tüm yüklerini bir yağmur gibi bırak… Her kimsen kendini olduğun gibi kabul et ve sülüşünüzü izle. 

 

O zaman varoluşla süzülen sen olursun. 

 

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..