Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ehl-i keyif

Ehl-i keyif
 

Birkaç sene önce idi, bir gazete röportajında rastlamıştım. Nevizade' de kurulmuş bir masanın çevresini ve üzerini gösteren fotoğraf karesinde; rakı kadehlerinin, içine oturtulduğu malzemeyi görünce nevrim döndü, beynimden vurulmuşa döndüm. Niye böyle oldum, anlatınca anlayacaksınız.

Türk Dil Kurumu, Büyük Sözlüğü, kelimenin anlamını "rahatına düşkün kimse, keyif sahibi" olarak açıklıyor. Bizler de malumunuz vechiyle, bu anlam temelinde; hayata bağlı, yaşamayı bilen, dünyayla barışık, kendisiyle barışık, zevk ve neş'e dolu insanlarımız için kullanmaktayız.

Birkaç sene önce idi, bir gazete röportajında rastlamıştım. Nevizade'de kurulmuş bir masanın çevresini ve üzerini gösteren fotoğraf karesinde; rakı kadehlerinin, içine oturtulduğu malzemeyi görünce nevrim döndü, beynimden vurulmuşa döndüm. Niye böyle oldum, anlatınca anlayacaksınız. Hemen o gün arayışlarım başladı. Yakınımdaki bakırcıları, hediyelik eşya satıcılarını, ev dekorasyon mağazalarını bir bir dolaştım ama nafile. İnternette araştırma yaptım. Bir tek sitede, hakkında bilgiye ulaştım. Antep kökenli, bir bakır işi idi. Eşimin, Kemeraltı'nda belki bulabiliriz fikri ile soluğu, tarihi çarşının, yıllar, asırlar kokan dar sokaklarında aldık. Hiç ummadığımız bir çıkmaz sokak sonunda, eski, iki katlı, nerede ise metruk diyebileceğimiz bir bakırcı dükanını, imalathanesini farkettik. Dükkanda, sanki zaman durmuştu. Belki yüz elli sene geriden geliyordu yaşam. Bizi karşılayan, genç delikanlıya aradığımız şeyi anlattık. Bizi, gıcırdayan ve oldukça dik ahşap merdivenlerden ikinci kata çıkardı. Bakırdan bir hazine dairesinde bulduk kendimizi. Neler yoktu ki içerde. Kamalar, kılıçlar, semaverler, tepsiler, buhurdanlıklar, nargileler, vazolar, mücevher kutuları ve aklıma gelemeyen bir çok nesne. Tabi ki aradığımız "ehl-i keyif".

Efendim, rakı soğuk içilir. Altı ila sekiz derece, ideal içim sıcaklığıdır. Bu işin en doğru metodu, rakıyı, şişesi ile birlikte, içmeden önce güzelce soğutmaktır. Dikkat ediniz, içmeden hemen önce soğutulmalıdır, rakı, soğutucuda bekletilmez. Serin, kuru ve karanlık bir bölgede saklanmalıdır.

Rakı, sek içilmeyecek ise; en doğru servis şekli şöyle olmalıdır. Önce, istenilen miktarda rakı, kadehe konur ki burada da bence en doğru ölçü, su ile bire bir oranında olmasıdır. Sonra, su ilavesi ile beyazlatılır. İsteniyorsa son olarak da buz ilave edilir. Buzu, su koymadan rakıya koyacak olursanız, rakı kristalize olur ve lezzeti, son derece olumsuz etkilenir. Buzun üzerine rakı koymak ise bir cinayet sebebidir(!).

Bu teknik bilgileri bir tarafa koyalım ve sadede gelelim. Bendenizin naçizane tavsiyesi; rakınızı ve mutlaka kadehlerinizi de içmeden önce güzelce soğutunuz. Sıcak bir yemeğin tabağının ısıtılması ne anlama geliyorsa rakı kadehinin de soğutulması aynı anlama gelir. Kadehinize, bardağın altındaki kalınlığı da hesap ederek tam yarısına kadar rakı koyunuz. Sonra rakı ve kadehlerle aynı anda soğutulmaya alınmış olan, aynı ısı derecesindeki, kaliteli içme suyunu rakınızın üzerine ilave ediniz. Şayet buz atacak iseniz kaplayacağı hacmi hesap ederek, bir dudak payı mesafe kalacak seviyede kadehi doldurunuz.

Ben, ne olursa olsun rakıya buz atılmaması gerektiğine inananlardanım. Hiç bir şey olmasa ölçüyü tutturamayacağımdan korkarım. Ve tabi ki buz eridikçe, su-rakı oranı değiştiğinden, her yudumda farklı lezzet almak beni hiç memnun etmez, tam tersine irite eder. İşte efendim, bu nedenle bu ehl-i keyifi icat edenlerin; öldülerse mekanları cennet, yaşıyorlarsa uzun ömürler, keyifli ömürler onların olsun.

Önceden, çevresini suyla doldurup, buzluğa koyuyorsunuz. Keyif zamanı geldiğinde, buzluktan çıkarıyor ve ortasında bulunan ve bir bardak girecek ebatlarda dizayn edilen boru gibi kısma kadehinizi yerleştiriyorsunuz. Muhabbet süresince bardaktaki rakınız aynı soğukluk derecesinde kalıyor.

Ehl-i keyif, bizim gibi ehl-i keyifler için bulunmaz nimet. Yakın zaman önce bunu anlayan Mey İçki, ürünlerinin yanında eşantiyon olarak vermeye başladı bu aparatlardan. Büyük marketlerde, kutuların içinde gördükçe ehl-i keyifleri, yana döne onu aradığım günlerim aklıma geliyor. Ama benimki, bence yine de çok güzel. Kemeraltı'ndaki tarihi bakırcımın önerisi ile sık sık limon kabuğuyla sürterek kırmızı bakırdan dış kısmını parlatıyor, bakımını yapıyorum. Gözüm gibi bakıyorum vallahi. O sofrada, o kızıl-kahve endamı, nazenin duruşu ile, bilseniz ne çok hoşuma gidiyor. Birdik, iki olduk bak diyorum içimden, usul usul.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..