Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '13

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Ekmek aslanın ağzında bile olsa çalışmak velinimettir

Ekmek aslanın ağzında bile olsa çalışmak velinimettir
 

Ekmek cidden aslanın ağzında


“Basit bir adamın elinden geleni yapmaya çalışması, zeki bir adamın tembelliğinden iyidir.“

G.Gracian

“Çalışıp da tevekkül etmek, bir yere çekilip ibâdet yapmaktan hayırlıdır.”

Abdullah Bin Menazil

“Çalışma; sıkıntıyı, kötülüğü ve yoksulluğu uzaklaştırır.”

Andre Maurois

“Çalışma uçup gidebilen bir alışkanlıktır; bırakması kolay, yeniden başlaması zor bir alışkanlık.”

Victor Hugo

 

Günümüzün yaşam koşullarında artık eskiye nazaran daha çok insan çalışıyor. Uzun bir süredir bayanların iş gücüne daha aktif katılımı teşvik ediliyor ve bu konuda ilerleme kaydediliyor. İnsan düşünen bir varlık olarak beynini aktif kullanmak ve bunun sonucunda da başarılı olmak ve en nihayetinde ailesi ve kendisine iyi, dürüst, kaliteli bir yaşam sağlamak istiyor. Bunun için çalışıyoruz. Çocuklarımız daha iyi bir eğitim alsın, bizlerden daha önde hayata başlasınlar diye çalışıyoruz.  Daha iyi bir araba veya daha büyük bir ev almak için çalışıyoruz. Daha iyi hayat koşullarına sahip olmak, hayallerimizi gerçekleştirebilmek adına daha iyi imkanlara sahip olmak için çalışıyoruz. İnsanlar çalışıyorlar...ama bir makine gibi, kendilerini unutarak, yaşamı unutarak, ilişkide oldukları değerli insanları unutarak, evreni, sistemi ve Yaradan’ı unutarak. Şuursuzca çalışıyorlar, çalışıyorlar, çalışıyorlar...

İnsanlar zorluklarla mücadele ederek ve çalışarak hayat koşullarını sağlıyorlar. Peki ama insanlar bu denli çabaya rağmen mutlu mu çalışıyorlar? Fayda-maliyet analizi ne diyor onlar için? Maalesef üzülerek çoğu insan buna olumlu cevap vermek kolay değil. Genel olarak birçok insandan işe ne kadar zor gittiğini, ne zor koşullarda çalıştığını, ne denli az para kazandığını, patronunun ne garip ve adil olmayan bir insan olduğunu vb gibi iş hayatlarına dair birçok olumsuz ifadeler işitiyoruz. Çok fazla insan çalışmaktan ve iş yaşantısından mutsuz.

Mutsuzluk bir seçim midir peki? Yoksa dünyevi unsurlarla aklı, fikri, kalbi ve vicdanı bağlı insanların bir kurban sendromu mudur?  Ya da doğum ile kaybedilen İlahi Bütünlüğün unutulması ile gelen bir bağnaz kadercilik midir? Hayata nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar. Ne ekersen onu biçersin. Algı filtrelerimiz bizim hayatı bizim etkiye nasıl tepki vereceğimizi yani seçimlerimizi yani kaderimizi belirler. Seçim her şeydir. Ya bilinçli yaparsın, ya da bir yanılsamalar dünyasının kölesi olarak bilinçsizce. Terzi söküğünü dikemez diye agnostik bir yaklaşım da sergileyebilir ve kendini inkar da edebilirsin. Ancak hayatın tozlu yollarından kaçış yoktur ve bizler neyi seçersek onu yaşarız. Kısaca ne istediğini değil, ne olduğunu seçersin ve yaşarsın...aynı İsa’nın “önce kral ol, sonra krallık gelecektir” derken bilgece dediği gibi.

O yüzden zorluklar ne denli büyük, muazzam, yıldırıcı, göz karartıcı, korkutucu olursa olsun iş hayatına şu şekilde bakmayı öneriyorum. Bu dünya bir sınav ortamı. İnsanın eksiklikleriyle sınandığı bir sınav yeridir. İnsanın başına ne geliyorsa kendindendir ve ne oluyorsa onun iyiliği için oluyordur. Her şey Tanrı’nın bu muazzam ve hayret verici kesinlikteki düzeninde şaşmaz bir İşviçre saati gibi kusursuzca işer. Rastlantı diye bir şey böyle kusursuz bir düzende yoktur. İnsan küll-i iradenin yeryüzündeki izdüşümü olan ve ona bahşedilen cüz-i iradesi ile Roma’ya gideceği yolları seçebilir. Örnek üstünden gidersek, Roma kaderidir ama oraya nasıl gideceğini kendi seçer. Ama bir türlü Roma’ya gidecektir. Yani iş dünyasında da ne yaşıyorsak bunlar kişiyi kişiye buldurmak içindir. Bu sınavları biz yaptğımız seçimler ve ne olduğumuzla seçeriz. İş hayatı yaşamımızın sadece bir parçasıdır. Haftada 45 saat artı yemek ve fazla mesai dersek toplam 60 saatimizi belki de daha fazlasını işte geçirdiğimizi anlarsak, 168 saatlik bir haftada uykudan sonra ne denli büyük bir zamanı işte geçirdiğimizi görebiliriz. Bu yüzden de bu velinimetten azami fayda sağlamak akıllıca olur.

İş hayatı insanın gelişimi/tekamülü için bulunmaz bir fırsattır. İnsanların yan yana kol kola aynı amaca ve hedefe koştuğu durumlarda bile zincirin zayıf halkası olmamak için dışsal mücadeleleri olur ve bu sefer iyi olmak için bir içsel mücadeleye dünüşür. Ayak kaydırılan, haşin iş ortamlarında ise bu mücadele hem dış unsurlarla başa çıkmak ve hem de içte güçlü kalabilmek için iç ve dış olarak bölünür. Her iki halde de pozitif ve negatif unsurlardan kaynaklı bir mücadele vardır ve bu mücadele kişini tekamülü için bulunmaz bir hazinedir. Bundan kaçmak yerine iş yaşamını ve getirdiği tüm güzellikleri ve zorlukları fırsat olarak algılayabiliriz. İşyeri yaşamı algımıza ve seçimlerimize göre Spartaküs’lerin savaşıp kaybettiği bir kanlı savaş arenasına da dönüşebilir, ya da yine herkesin aynı hedefe ulaşmak ve birlikte başarmak adına cenk tutuştuğu ama kendi iç dünyalarında daha iyiye, güzele, ideallera ulaşmak adına içsel yolculuklarında birbirlerinden feyz alarak ilerledikleri bir tekamül oyununa da dönüşebilir. Eninde sonunda bu geçici ve ölümlü dünyada her şey fanidir ve geçicidir. Her tiyatro gibi bu da bir süre sonra bizler göçünce bizimle gelmeyecektir. Bu demek değildir ki körü körüne sadece tene zulmederek bir sonraki yaşamında kral olmayı dileyen Hint Fakiri gibi bir beklentisizlik ve eylemsizlik ile yaşayalım. Bu demektir ki, kimseyle rekabet etmeyelim tersine herkese kendi potansiyellerine ulaşmaları için insanlara yardım edelim, hizmet edelim ve aynı zamanda kendi içimize dönerek kendimize AYNA tutalım ve farkındalığımızı artırarak tekamül basamaklarını tırmanalım. Japon savunma sanatı Aikido felsefesinde geçtiği gibi aslında savaşmaya başladığın an kaybetmeye de başlarsın, ama doğru olan idealler için de gerekirse savaşmak lazımdır. Ama o zaman bile erdemlerden ve doğru olandan taviz vermeden. Bir şövalye gibi. Biz bu sonsuz basamaklı yolda tırmandıkça bizi çevreleyen tiyatro sahneleri, dekorlar, oyuncular, oyun ve replikler de değişecek, daha ışıklı ve berrak sahneler katılımımız için karşımıza çıkacaktır.

Bu yüzden iş hayatı bir velinimettir diyorum. Hele de yöneticiyseniz. Zira bir büyüğümün dediği gibi yönetici alttan ve üstten gelen baskılarla iki ekmek arasında hardal içinde aradan kaymamaya çalışan bir sosis gibidir. Kaymamak ve yerinde durmak önce çabayla sonra da Çin Taoizmi’nde bahsedildiği gibi “Wu Wei” haliyle yani “bilmeden bilmek, olmadan olmak” hali ile olur. Etkilenmeme sanatına ve iyi-kötü her şeyi olumluya dönüştürme sanatına hakim olmak, Nefs’in Mertebeleri’nde Nefs-i Mutmainne aşamasında bahsedildiği veya Buda’nın öğretisini anlatan Dhammapa’da 2300 yıl önce bahsedildiği gibi kişiyi içinde bulunduğu acı ve ızdıraptan kurtacaktır. İşte o zaman iş hayatındaki çeşitlilikler ve farklı fikirler sorun yerine zenginliğe, engel yerine daha iyi bir sonuca, red yerine kabule götürecektir. Kabul etmek işin başlangıcı ve bunun için de bilgiden gelen farkındalık ve bunun hayatta kullanılmasından gelen deneyim lazım. Tabii ki de bir tutam sezgi atmadan karışım tamamlanmaz.

Özetle iş hayatı br velinimet. Çalışmayan veya daha doğru bir ifadeyle aktivitesi olmayan bir insana göre daha fazla insan, ortam ve koşullarla çevrili olmak demek. Bu da çeşitli ortamlarda çok daha fazla öğrenme fırsatı, sorunlarla yüzleşerek deneyim kazanma ve herkesin iyi yönlerinden öğrenmek için feyz alacak daha fazla rol model ile karşılaşma fırsatı sunar. Unutmayalım ki statik olan ölüdür ve evrende her şey hareket, değişim ve dönüşüm içindedir. Ve gezen kurt aç kalmaz, su akar mutlaka yolunu bulur. Yeter ki sağlık, mutluluk, huzur her daim bizimle olsun. Dilerim öyle olsun.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..