Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ekmek kokusu, emek kokusu...

Ekmek kokusu, emek kokusu...
 

Toplam dört kişi oluyoruz. Üç kişi arkaya oturuyor bir kişi de öne. Bayan sayısı çoksa arka koltuğu bayanlar alıyor yok erkek sayısı çoksa arka koltuk onların oluyor. Taksi dolmuşlarda kural budur. Ağır ağır yürüyerek taksi dolmuşların olduğu yere varıyorum. Üç adam umut dolu gözlerle bana bakıyorlar. Eğer durakta bekleyen üç kişiden biriyseniz ve uzun zamandır bekliyorsanız gelen dördüncü kişiye şükran dolu gözlerle bakarsınız. Çünkü o dördüncü kişi dolmuşun kalkacağının ve birazdan evinizde olacağınızın kanlı canlı kanıtıdır.

Benim dolmuşa doğru ilerlediğimi gören dolmuş şoförü "gidiyor musunuz?" diye uzaktan sesleniyor. "Evet" cevabımı duyan üç adam arka koltuğa yerleşmek için harekete geçiyorlar. "Kim, nerede inecek?" diye birbirlerine soruyorlar. Yakında inecek olan kapıya yakın oturacak çünkü kimse hiç tanımadığı iki adamın ortasında oturmaya yanaşmıyor. Ortada oturmak hem çok rahatsız hem de görüş alanı kısıtlı. Hemen hemen hepsi birbirlerine yakın yerde inecekleri için en sıska olanı ortaya oturtuyorlar. O da sesini çıkarmıyor. Bu sıska adamın başından fırlamış da gökyüzüne kaçacak gibi diken diken saçları var. Ve o dikenler uzun zamandır kesilmemiş olduğu için adamın kafası vücuduna göre oldukça büyük görünüyor. Küçük yüzünde, kanatlarını açmış küçük bir serçe yavrusu gibi duran bıyığı yüzüne sempatik bir ifade katıyor.

Serçe bıyıklı adam ortaya oturuyor. Ben ön koltuğa geçiyorum ve hareket ediyoruz. Dolmuşun içini nefis bir sıcak ekmek kokusu dolduruyor. Karmakarışık bir trafikte ilerlemeye çalışıyoruz. Bu küçük kentte trafik karmaşası hala beni şaşırtıyor. İleride bir kaza olduğunu ve karmaşanın bundan kaynaklandığını görüyorum. Dolmuşun içinde kimse konuşmuyor. Tek ses ekmek poşetinin çıkardığı hışırtı. Trafik karmaşasını geride bırakıyoruz. Dolmuş şoförü aniden "Nasılsın Halis Abi?" diye soruyor. Arkadakilerden biri "iyiyim" diyor fakat bu 'İyiyim'i öyle garip bir melodiyle söylüyor ki istemsizce başımı yana çeviriyorum. "İyiyim" diyen adam devam ediyor konuşmaya. Konuşanın serçe bıyıklı ortada oturan adam olduğunu anlıyorum. O garip melodili konuşmasıyla uzun uzun birşeyler anlatıyor. Zar zor bir kaç kelime anlıyorum. 'Kozalak', 'çalındı', 'eşekler', 'parasız', 'çocuklar' anladığım kelimeler. Dolmuş şoförü "Eee şimdi ne yapacaksın?" diye soruyor. Ben az önceki kelimelerden anlamlı bir cümle kurmayı başaramadan serçe bıyıklı Halis Abi başka uzun cümleler kurmaya başlıyor. Bu sefer kulak kepçeme 'çocuklar', 'evim', 'gideceğim' sözcükleri takılıyor. Şoför "Hayat zor be Halis Abi." diyor. "E ne yapacaksın? Elindeki parayı kaybettiysen gidip ekmeğini başka yerde arayacaksın. Evdekileri aç bırakacak halin yok ya! Çoluk çocuk ekmeksiz durur mu?"

Tüm bu konuşmalardan toparlayabildiğim hikaye şu; Halis Abi kazancını kozalak toplayıp satarak ailesine bakan biri. (Bu kentte yazları yaylalardan kozalak toplayıp onları satarak geçimini sürdüren insanlar vardır.) Fakat Halis Abinin eşek diye nitelediği birileri onun tüm yaz çalışıp çabalayıp topladığı kozalakları çalmış. Halis Abi ve ailesi de beş parasız kalmış. Şimdi ailesini geçindirmek için başka yerlere gidip kendine iş bulacak.

Halis Abi konuşmasını bitirip derin derin iç çekiyor. Fena halde içime dokunuyor bu iç çekiş. Elindeki ekmeklerin kokusu onun hareket edişiyle bir kez daha yayılıyor dolmuşun içine. Şimdi daha da güzelleşiyor o koku. Çünkü o kokuda Halis abinin binbir zorlukla kazandığı, emek verdiği hayatın kokusu var.

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/1583192/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..