Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '13

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Ekonomik büyümenin alternatif maliyeti

Ekonomik büyümenin alternatif maliyeti
 

II.Dünya Savaşı'nı izleyen 30 yıl için altın yıllar diyebiliriz. 1970'li yıllardaki OPEC krizi ve ortaya çıkan stagflasyon olgusu aynı zamanda Amerika'nın altın standardı sistemini terk etmesi ile beraber orta sınıf refah dönemi de sona ermiştir.

Günümüzde ülkeler ekonomik verilerde sürdürülebilir büyüme, artan dış ticaret hacmi, döviz rezervi ve düzenli sıcak para girişini sağlayacak politikaların peşinden koşuyor. Adil gelir dağılımı, fırsat eşitliği veya tüketicilerin borç düzeyi ile ilgili herhangi bir iktisatçı veya politikacı elini taşın altına koymuyor. Nasıl olsa ekonomik verileri anlamıyor sıradan vatandaşlar hatta politikacılar bile. Seçim dönemlerindeki çılgın projeler ile balık hafızalı halkın oyları çalınıyor, rakamsal olarak artan milli gelir ile borç stoğu örtbas ediliyor, enflasyon rakamları düşerken hanehalkını sepetine koyduğu gıda alımı azalıyor.

John F. Kennedy'in meşhur bir sözü vardır: " Ülkenizden sizin için bir şeyler yapmasını istemek yerine, ülkeniz için ne yapabilirsiniz, kendinize bunu sorun!" Kişisel yorum yapmak istemiyorum. Tarih kitaplarını açıp okuyunca veya hafızanız kuvvetli ise her akşam izlediğiniz haberleri hatırlayın. Ülkesinin kahramanlık simgeleri olan insanlara. Nelson Mandela ömrünün üçte birini hapiste geçirmiş cefakar lider açlıktan kırılan Güney Afrika'da öldükten sonra arkasında 110 milyon dolar kişisel servet bıraktı. Bizim başbakanımızın ne kadar serveti var ondan haberimiz bile yok. Artık veraset ilamında öğreniriz.

Ekonomik dar boğaz dönemlerinde toparlanmak için başı çekenler hep tüketiciler olmuştur. Hem sırtlarındaki borç yükünden muzdaripler, hem de işlerini kaybetme korkuları var. Hali hazırda piyasada birçok işsiz ve atıl araçlar varken birileri bunu fırsata çevirir. Düşen girdi fiyatları , ucuzlayan krediler, sübvansiyonlar, vergi indirimleri yatırımcıları teşvik eder. Kazan kazan durumu yaratılır. Ama tek kazanmayan kesim tüketiciler yani işçilerdir. Krizden çıkılırken hallerine şükrederler çünkü işlerini kaybetmediler ve üzerlerindeki kara bulutlar dağıldı. Fakat birşey dikkatlerini çekmez o da bitmek bilmeyen borç yükü...

Bu aralar çoğu ekonomi yazılarında şu klişe ile karşılaşıyoruz. Türkiye'de açlık sınırı 1.100 lira iken asgari ücret 870 lira civarında. Bu buzdağının görünen yüzü. Sürekli asgari ücretlileri koruyan yasalar çıkarıyoruz sözde. Fakat onları korumakla alakası olmayan düzenlemeler hepsi. Maaşı 1.600 lira olan bir çalışanın maaşının yarısı elden veriliyor yarısı da bankada açılan göstermelik bir hesaba yatırılıyor. Böylece verilen maaş kayıtiçine alınıp, devlete de yatırılan maaş asgari ücret olarak gösteriliyor. Böylece işverenler sözde devlete olan yükümlülüğünü yerine getiriyor. 55-60 yaşına gelince emekli olan insanların aldıkları kıdem tazminatları bir ev peşinatı bile etmiyor. O para ile de zaten var olan borçlarını kapatıyorlar. Sonra hayata sıfırdan başlamış gibi 60 yaşında çalışmaya devam ediyorlar.

Türkiye büyüyor, milli gelir artıyor, milyoner sayımız katlanıyor fakat hanehalkı hala pazarda artan fiyatlara rağmen enflasyonun nasıl düştüğünü merak ediyor. Türkiye ekonomik olarak büyürken, nispi olarak fakirleşiyor.

http://muratkochan.blogspot.com/2013/12/ekonomik-buyumenin-alternatif-maliyeti.html

 
Toplam blog
: 27
: 980
Kayıt tarihi
: 22.05.13
 
 

Cebi delik, gönlü zengin, kahkahası bol, hayatı sıradan ve sade yaşayan bir insan evladı. Ekonomi..