Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '10

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Ekonomik gerçekler

Ekonomik gerçekler
 

TÜİK hokuspokusçuluğu da ekonomik gerçekler karşısında iflas etti.


Ekonomik gerçekler

Son 60 yıldır Türkiye Tayyip Erdoğan gibi bir politikacı, Başbakan görmüş müdür araştırmak gerek.

Toplumsal hayattaki bütün olumsuz, kötü gelişmeleri tersine çevirerek “makûs talih”in kırılmasıymış gibi göstermesi; işin ilginç yanı alanlara buna inanan yoğun kalabalıkları toplayabilmesi halkın aklıyla oynamak, halkı salak yerine koymak değil midir?

Atatürk bu halk için “zekidir” dememiş miydi?

Yüzde 47’den Aziz Nesin’in oranına ne kadar kalmıştır dersiniz?

Bu oranlar iktidar sahiplerine fazlaca cesaret verdiği aşikârdır ancak her zaman söylerim, tarih bilincinin eksikliği insan düşüncesini dumura uğratan bir zaaftır, bu millet “Karaman’ın koyunu” gibidir; sonra çıkar oyunu! Bu millet, insanlığa yön vermiş büyük devletler ve imparatorluklar yönetmiş, on parmağının altında on pireyi 600 yıl boyunca tutmasını bilmiş bir millettir. Hiçbir şey bilmiyorlarsa, tarihsel sürecin son 150–160 yılına baksınlar… Bir buçuk asra dört devrim sığdırmış, dört büyük krize dört büyük devrimle cevap vermiş kaç tane millet bulunur insanlık âleminde?

İktidar sahipleri, ellerine geçirdikleri medya gücüyle milletin beynini dumura uğratmak için bombardımana tutuyorlar. Medyada ihracat rekorları kırıldığı anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Yiyecek ekmeğe muhtaç, sırtında şilteleriyle AKP’nin etkisindeki insanlar ülkenin dışarıya satış rekorları kırıldığıyla öğünüyor. Ama bunun karşılığında madalyonun öteki yüzünden bahseden yok. İthalat rakamları halktan gizleniyor.

TÜİK sağolsun; Ona da bir kılıf bulur elbet!

İthalat rakamlarının tavana vurduğu ve dış ticaret açığının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 94, 5 arttığı, 28 milyar dolara fırladığı daha az yer buluyor medyada ve insanlarımız bu gerçeği daha az konuşuyor. İthalatın içeriği de evlere şenlik… Yatırım malları ithalatı yapmaktansa sürekli tüketim emtiası üzerinden yapılan ithalat AKP iktidarının ekonomi felsefesinin özünü oluşturmaktadır. Neoliberal politikaların başka izah tarzı da yoktur. Bu ithalat düzeninin yaratacağı en doğal sonuç ise işsizliğin patlamasıdır. AKP iktidarında da bu alanda da rekor üstüne rekor kırılmaktadır. TÜİK’e göre bile işsizlik oranı yüzde 14-15’lerde dolaşmaktadır. Oysa gerçek işsizlik oranı yüzde 20’lerin üzerindedir. Çalışma yaşında olan her beş kişiden biri işsizdir. Bu oran genç nüfusta dörtte bire tırmanmaktadır. Bu müthiş bir rakam ve orandır. Başka ülkelerde olsa toplumsal patlama dedikleri olaylar meydana gelir. Ama bizde bunu toplumumuzun geleneksel yapısı önlemektedir.

İhracatın ithalatı karşılama oranı gitgide tehlikeli boyutlara varmış, yüzde 66 olmuş; aklı başında bazı ekonomistlerin dışında kimsenin umurunda değil!

Gerçekten “aldanmak şifa” mıdır acaba?

TÜİK, “padişahın arizası” olsa da her zaman gerçekleri gizleyemediği görülmektedir. İlan ettiğine g öre, 2009 yılında sanayi sektörü istihdamı azaltarak, yani işçilerinin bir kısmını sokağa atarak üretimi artırdığı; öte yandan gene TÜİK ilanına göre, aynı yıl reel ücretler, yani maaş ve ücretlerin alım gücü bir yıl öncesine göre yüzde 17 gerilediğini öğrenmekteyiz.

Ne demektir bu?

Krizin bedelini çalışanların ödediği anlamına gelmez mi bu sonuçlar?

Bakıyoruz istatistiklere; ürün imalatında yerli payının oldukça azaldığı, aramalarında ithal payının artmış olduğu, aslında montaj -kurtak sanayi demenin daha doğru olduğu- otomotiv sanayisinde çok yoğun bir istihdam azaltılması yaşanmış; yıllık ithalat 60, ihracat 13 milyar dolar olmuş.

Dünyanın uygulandığı her yerinde neoliberal ekonomi politikaları varıp duvara çarpmıştır. Merkezlerde çıkan krizler dalga dalga diğer alanlara yayılmış, “küresel” bir krizden bahsedilir olmuştur 2008’den bu yana. Aslında küresel kavramı çok abartılıdır. Zira dünyanın başka yerlerinde kriz yoktur. İran, Suriye, Çin, Hindistan krizden etkilenmeyen ülkelerdir. Başka birçok Asya ve Latin Amerika ülkesinde –Atlantik’le ilişkisi olmayan ya da Atlantik sultasından yakasını kurtarmış ülkelerde-krizin esamisi bile yoktur. O zaman bu krizin neresi küreseldir? Kriz Batı dünyasının, kapitalist emperyalizmin krizidir. Kriz neoliberalizmin krizidir.

Neoliberalizm, Türkiye’nin hiçbir ekonomik sorununu çözemiyor. İşsizlik gitgide derinleşiyor. Periyodik olarak musallat olan ekonomik krizin geliş seyri gitgide daha sıklaşmaya başlamıştır. Gümrük Birliği, para politikaları, kambiyo rejimi gibi çeşitli Batı’yla bütünleşme süreçleri resmen Batı’dan kriz ithal etmektedir.

Neoliberalizm, gelir dağılımındaki adaletsiz uçurumları iyice büyütmüştür. En zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde arasındaki gelir farkı isyan ettirecek boyutlarda seyretmektedir.

Devletçi ya da karma ekonomi politikalarından uzaklaşıldığı ölçüde Türkiye ekonomisini üretimsizliğe mahkûm eden neoliberalizm, ister istemez iç piyasayı da daraltmıştır. Orta sınıfın gelirini düşüren uygulamalar talep yetersizliği yaratmış, ekonomideki sanal büyüme ithalata dayanır olmuştur. Üretim olmadan büyüme sanal bir büyümedir ve halka faydası yoktur. Başbakan gelir artışının yüzde 10’lara dayandığını, önümüzdeki yılda bunun 11-12’lere dayanacağını ilan etmektedir. Bu büyüme “gemicik” büyümesidir. Halk kitlelerinin cebene yansımayan bir büyümedir.

İç piyasayı açmadan, üretimi artırarak talebi büyütmeden krizden kurtuluş yoktur. Talebi de ancak ve sadece bölüşümdeki adaletsizliği gidererek, yüksek ücret politikası izleyerek, yani halkın cebine para koyarak mümkün olabilmektedir. Ama bu politikalar BOP Eşbaşkanlığı ile birarada yürütülemez. Milli ekonomi politikaları izlemek zorundayız. Bunun da işbirlikçi hükümetler değil, milli bir hükümet üstesinden gelebilir. Halkın büyük çoğunluğunu –en geniş kitleleri- birleştiren milli birleşik cephe sağlanmadan milli hükümet olanaksızdır.

Haziran 2010

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..