Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '11

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Ekonominin Hormonu = Borçlanmak

Ekonominin Hormonu = Borçlanmak
 

Borçlanmak resimdeki diyagram gibi önce uçurur sonra süründürür.


Hani GDO başlığıyla kamuoyunda tartışılan tarım tohumlarıyla oynanmanın insanlara zararları konusu vardı. Kocaman salatalıklar, kocaman çilekler ve kocaman domatesler. Genetiği değiştirilmiş tohum ürünü sebze ve meyvaların insanlığa ne kadar zararlı olduğu gıda mühendislerinin uzmanlığında olduğu için konuya ilişkin detay yazmak için birikimim yetersiz. 

Ancak uzun süredir ekonominin imajını en özet nasıl ifede edebilirim diye düşünürken HORMONLU EKONOMİ kavramı belirginleşti. Evet canlı organizmalara artma büyüme gücü veren hormonlar gibi ekonominin de hormonu olduğunu ve bu hormonun borçlanmak olduğunu ifade etmek istiyorum. 

Öncelikle bu blogu iktidar veya muhalefet mantığıyla değil 'rasyonel bir devlet yönetimi' mantığıyla yazdığımı ilginize sunuyorum. 

Devletin borcu, belediyelerin borcu, KİT'lerin borcu, bankaların borcu, şirketlerin borcu ve bireylerin borcu derken devleti oluşturan tüm kişiliklerin borçlanma imkanı olduğunu ifade ettikten sonra ne kadar akılcı borçlandığını irdeleyen var mıdır? diye sorsak cevap alabilir miyiz? bence alamayız çünkü bu konu ekonomi biliminde bir doktora konusudur ve henüz böyle bir çalışma yapılmadığı anlaşıldığından ekonomi okumamış köşe yazarları da ahkam kesebilmektedir. 

Bende acizane 1991 körfez krizini ve 1994 ulusal ekonomik krizi Genel Müdür, 1997 ve 2001 ekonomik krizi danışman sıfatları ile yaşamış izlemiş, faaliyetini % 100 borçla yürüten şirket yönettiğim ve destek verdiğim için bu kavramdan ürkmekten ötürü ilgiyle izlediğim bir konudur BORÇLANMAK. 

(Ücretli yaşamda borçlanmanın sonuçları yaşamanın tecrübesinin psikolojiysiyle girişimci olarak boçlanma ihtiyacı doğurmayacak lokanta açtım 15 yıldır faaliyettedir ancak o sektöründe farklı sorunlar vardır.) 

Taşınabilecek kadar BORÇLANMAK yiğidin kamçısıdır ama sınırı aşılmış borçta eşşeğin belini kıracak yüktür. 

Şimdi hemen yanıbaşımızda borçtan batmak üzere YUNANİSTAN'dan başlayıp, dünyanın en müreffeh ülkelerinden biri olduğu ama bizzat borçtan battığı yazılan İZLANDA'ya kadar borçlu devletlerin durumlarını incelediğimizde borç sınırı aşıldığında bireyi, şirketi, belediyeyi ve bizzat devleti batıracak bir ekonomik argümandır borçlanmak. 

Türkiye'de devletim IMF ye borcunun azaldığı yazılıyor ancak 'dış ödemeler açığının' artık topluma yerleşmiş karşılığı olan 'cari açık' ile şirketlerin ve bankaların borcu giderek artıyor. Eskiden zor alınan ev ve otomobil artık bugün al seneye öde kampanyaları ile pompalanmakta, bu pompalanma talebi artırırken fiyatları ve borçlanmayı şişirmektedir. 

Özetle; toplumsal refah düzeyimiz ile borçlanma yükümüz paralel gidiryor. Borçlandıkça refahımız artıyor ve artık buna da teknik bir isim bulundu (hamama giren terler misali) 'ekonomi ısınıyor-ısındı' soğutmak gerek ama ne kadar sovutmak gerek sonra hepten sovursa ve ortada refah kalmazsa ne olur? 

Borçlanmanın başlangıç noktası; düşük kurdur, düşük kur; ihracatı engelleyip ihtalatı azdırı, bu durum; dış ve iç boçlanmayı ve işsizliği azdırır artırır, bundan sonrası toplumsal problemler üretir. 

Düşük kur kaydi (dandik) olarak GSMH ve ABMG (Gayri safi milli hasıla ve adam başına milli geliri) yükseltse de aslında kösteklemektedir. 

Döviz kurunun dengeye gelmesi halinde (tahminim 1 $ = 2, 5 TL civarı) hakkettiğimiz sürdürebilir gerçek refahı yaşarız ve ekonomi ısınmadan en güçlü şekilde büyürüz. Borçla yaşanan saltanat alacaklının kapıya gelmesine kadardır ancak borçsuz yaşanan doygun tevazü sonsuzdur nesiller boyu devam eder ve potansşyelini hak kettiği kadar yaşar. Türkiyenin potansiyeli çoktur ve mevcut şartlarda kulanılmamaktadır. 

Seyahatım nedeniyle 10 gün sonraki yazımızda döviz kuru düşüklüğünün zararlarını ve doğurabileceklerini farklı açıdan biraz daha detaylı irdeleriz. 

 
Toplam blog
: 617
: 1221
Kayıt tarihi
: 03.12.07
 
 

Her kesimi anlama ve kabullenme bilincimle; her kişinin asgari yaşam şartlarına sahip olabildiği,..