Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '10

 
Kategori
Siyaset
 

Eksenimiz kaydı mı?

Eksen kayması son günlerin popüler konusu. Özellikle de Türkiye'nin İran'a yeni yaptırımlar getiren BM kararına "HAYIR" oyu vermesinden sonra bir numaralı gündem maddemiz haline geldi. Üstüne bir de Lübnan, Suriye ve Ürdün'le yeni bir oluşum için imzalar atıldı ya, "Türkiye yüzünü doğuya dönüyor" diye sızlanmaya başladı hemen birileri.

Aslında hayli zamandır konuşuluyor bu. Adı bazen "eksen kayması, " bazen de "Yeni Osmanlıcılık."

Özetle, Türkiye'nin, Batı'ya sırtını döndüğü, yüzünü Orta Doğu'ya çevirdiği ve Osmanlı İmparatorluğunun eski topraklarında nüfuzunu artırmaya çalıştığı tezi. Yıllardır peşinde koştuğumuz Avrupa bize yüz vermeyince, biz de, tarihsel içgüdülerimizin de etkisiyle, Orta Doğu'ya döndük. Bizi dışlayan Avrupa'yı bir kenara bıraktık, değerimizi bilen eski dostlar arasında abilik yapmaya karar verdik. Aslında, daha da geriye gidip Orta Asya'ya da dönerdik ama orası hem çok uzak, hem çok eski geçmiş; malum, hükümetimizin genlerinde “İslamcılık” olduğu için Orta Doğu daha çekici. Balkanlar falan da var ama oralar da başka türlü zor. En iyisi Orta Doğu.

Türkiye'nin Orta Doğu politikasının temelinde AKP'nin dünya görüşünden kaynaklanan bir motivasyon olduğuna ve eksenimizin kaydığına inanmıyorum. Bence hükümet pragmatik, gerçekçi bir dış politikanın gerekliliklerini yerine getiriyor. Türkiye'nin Orta Doğu'ya yakınlaşmasının, Avrupa'dan uzaklaşması anlamına geldiği görüşüne katılmıyorum; ikisini, "ya o, ya bu" şeklinde, birbirini dışlayan politika seçimleri olarak görmüyorum.

Osmanlı'nın son yüzyılında iyice ortaya çıkan Batılılaşma hareketi, Cumhuriyet döneminde devletin resmi ideolojisinin temel taşı oldu. Cumhuriyet yönetimi, devleti ve toplumu yeniden şekillendirmeye çalışırken Batıyı örnek aldı; Orta Doğu mirasımızı, tamamen silmeye kalkışmasa da, büyük ölçüde görmezden geldi, Türk ulusunun köklerini daha eski çağlarda aradı. Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma ülkümüz elbette dış politikamıza da yansıdı ama pragmatik cumhuriyet yönetimi büyük ölçüde tarafsız kalmayı başardı.

Bu durum İkinci Dünya savaşından sonra değişti. Savaşın bitmesiyle kendini yalnız bulan Ankara, birdenbire kapısında beliren Sovyet tehdidi karşısında adeta can havliyle Batı'nın kollarına atladı, dış politikasını neredeyse kayıtsız şartsız Batı eksenine oturttu. Türkiye, soğuk savaş yıllarının iki kutuplu dünyasında, dış politika alternatifleri geliştiremedi ve Batı kampının en sadık müttefiklerinden biri oldu.

Oysa günümüz dünyası çok farklı. Türkiye şimdi başka yerlerde çıkarları olduğunu görüyor ve bunun gereğini yapabileceği uluslararası siyasi ortam da mevcut. Ankara, Batı'nın yanında Doğuyu da dış politikasının önemli bir parçası haline getirmesi gerektiğini anlıyor. Hükümet bu yönde adımlar attıkça eleştiriliyor, Türkiye'yi Batıdan uzaklaştırmakla suçlanıyor. Halbuki hükümet yapması gerekeni yapıyor. Bazı ülkelerle aramız gerildi ama Türkiye'nin Batı ittifakından veya AB hedefinden vazgeçtiğine dair spekülasyonları destekleyecek somut delil yok. Delilin olmadığı yerde "niyet"ten konuşuyoruz ki, bunun da sonu yok.

Ben AKP'yi desteklemiyorum. Dünya görüşünde dinin bu derece ağırlığı olan bir hareket bana uzak. AKP liderlerinin, İslam'ın hayatımızda merkezi bir rol oynaması gerektiğini düşünmeleri ve benimsedikleri muhafazakar yaşam tarzını topluma empoze etme eğilimleri beni rahatsız ediyor. AKP'nin, yaptığı bir çok şeyi onaylamıyorum ve Başbakan'ın retoriğini zaman zaman duygusal ve aşırı buluyorum. Fakat hükümetin Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmesini, bu bölge ile ekonomik ve siyasi işbirliği olanaklarını artırmaya çalışmasını destekliyorum. Bunu yazmak bile saçma geliyor, aslında. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak yapması gereken zaten bu.

 
Toplam blog
: 5
: 724
Kayıt tarihi
: 22.10.09
 
 

Okumayı, yazmayı seven bir İstanbulluyum. Ekonomi dalında lisans, siyasal bilgilerde lisans üstü eğ..