Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '09

 
Kategori
Kitap
 

Eksik'e dair!

Eksik'e dair!
 

penceredeki yazara ...


Uzunca bir aradan sonra, ilk kitabınıda basma keyfini yaşadığım, Efsun Önder'in yeni eserine editörlük yaptım. Kitabı okumam için bana verdiğinde gördüm ki kocaman bir adım daha atmış. 7 günde, sadece nefes alma araları vererek, okudum. İşte o yedi günün hikayesi.... Hepinize keyifli okumalar ( Kitabın ikinci baskısında baskı hatalarının düzeltilmiş olmasını yayınevinden bekliyorum tabi. Münir bey'in bu konuda gereken hassasiyeti göstereceğinden zerre şüphem yok..)


Efsun Önder’in ikinci kitabı “Eksik” in ilk bölümünü okuduktan sonra birkaç saat boyunca kendime gelemedim. Kitabın arka kapağında yazanların ötesinde ve daha derininde; insanın -özellikle de kadının- içinden bir parçayı harekete geçiren başlangıç ile giriliyor öyküye. Aslında ilk bölümden sonra ilerlemeye çekindim, başında bana bunları yapıyorsa diğer sayfalarda nelerle karşılaşacağımdan korktum. Kalktım bir kahve yaptım kendime. Pencerenin önünde oturup boşluğa bakarak içimdeki sarsıntıyı dindirmeye çalıştım. Ama o gece davam edemedim okumaya. İkinci gece yatağa uzandım. Derin bir nefes alarak ikinci bölümü okumaya başladım. Bu sefer heyecanlı bir polisiyenin içinde ilerlemeye başladım. Kim dedi, neden dedi, ne yaptı, öyle yapmasaydı ne olurdu, bu yaptığı olayları nasıl etkileyecek…?

Bu sefer de kitabı elimden bırakamadım. Olaylar içine çekti, hapsetti beni. Ayrılmak istemedim kahramanların yanından bir sonraki adımlarının ne olacağını görmek için. Artık gözlerim bana isyan edince elimde kitap uyuyakaldımÜçüncü gece okuyamadım işimden dolayı. Ama aklım kitapta evime gitmek isteğini bastırmaya uğraştım. Sanki okumadığım zamanlarda kahramanlar benim tanık olamayacağım anlar yaşayacaklar ve ben onları kitabın sayfasında yakalayamayacakmışım gibi. Dördüncü gece kitapla buluştuğumda neredeyse kızacaktım öyküdeki karakterlere benden habersiz neler yaptınız, 'Beni neden beklemediniz!' diye. Gerçektende bana bir sürpriz hazırlamışlardı. Polisiye tarihle buluşmuştu. Kendimi bir Osmanlı padişahının sarayında buluverdim. Haremindeki kadınlardan biri türlü entrikalar çeviriyor.

Devşirmeliğinin, köleliğinin, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarının, kendine yakıştırılan hayatın intikamını alıyordu. Geçmişten gelen bu kadın şimdinin neresinde yer alıyor diye aklıma takıldı kaldı.Beşinci gece, haseki kadın bir süre için ortadan kayboldu, onun yerine birinci bölümdeki kadını Boğaziçi köprüsünden intihar etmekten kurtaran bir adam aldı. “Haseki kadın nereye gitti”den “bu adam nereden geldi”ye geçtim. Gelecekte nasıl bir rol oynayacak düşüncesi sardı. Altıncı gece, her birinin ömür iplerinin kendi dışlarındaki güçlerin amaçları çerçevesinde birbirine dolanışını seyrettim. Okudum demiyorum, çünkü görüntüler gözlerimin önünden geçti. Satırlar film karelerine dönüştü. Yedinci gece, geç saatte eve geldim. Uykunun tüm isyanlarına bende vurun bu asilerin kellelerini diye cevap verdim. Direndim ve okumaya devam ettim. Son bölümdeydim. Bireyin hayatının göreceli büyük emeller uğruna nasıl değiştirildiğini okudum. Karakterlerin nerede bu amaçların farkına varıp iplerini kendi ellerine alacağının merakı ile sayfaları devirdim. Ama her farkındalık başka bir körlüğe neden oldu. Zaman, mekan, inanç, din, aşk, aile olma, insana dair her şey farklı bir boyut kazandı. Son sayfada öykünün daha bitmediğini hatta aslında yeni başladığını anladım. Kitaptan aklımda şu soru kaldı “Yaşadığım hayat ne kadar benim hayatım, kararlarım benim kararlarım mı, ben gerçekte kimim?”
 
Toplam blog
: 6
: 1047
Kayıt tarihi
: 22.04.09
 
 

Edebiyat fakültesini bitirdim, işletme yüksek lisans yaptım. Lisans eğitiminden itibaren kitaplar..