Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '13

 
Kategori
Psikoloji
 

Eksik yön

Eksik yön
 

Hayatımızdaki eksik yön ne?

Niye kendimizi yalnız ve anlaşılmaz hissediyoruz?

Nedir ruhumuzu daraltan olaylar zinciri?

Kimiz biz?

Şu anda Pink’in “try” parçasını dinliyorum; biliyorsunuz ki size bu şarkıyla ilgili bir blog yazmıştım: “Bilinmez Yön”…

Yukarıdaki soruların cevaplarıyla ilgili size o kadar çok blog yazdım ki bazen ben bile inanamıyorum. Resmen yüzlerce oldu. Hayata dair neredeyse her konuda size yazdım. Bu yazdıklarımın hepsi, aslında, yukarıdaki sorulara cevap bulmak içindi. Bu blogları yazarken gerçekte kendime ilaç arıyordum. Nitekim beni bütününde eksik ve mutsuz hissettiren neydi?

Cevap çok basit: İnsan olmak!

Her birimiz özgün insanlarız… Her birimizin farklı eğitim ve öğrenimi var… Hepimiz farklı ortamlarda yetiştik. Bütün bunların ışığında tek ortak yanımız insan oluşumuz!

Çocukluk fotoğraflarıma baktığımda yüzümdeki hüznü hemen fark ederim… Ve bu hüzün son birkaç yıl dışında hep yüzümde vardır…

Yazdığım romandaki erkek karakterde, Necati’de de bu hüznü işlerim. Issız adamın ıssız hallerinden bahsederim… Bir çeşit Anna Karenina sendromudur bu. Ne yaparsa yapsın mutluluğu yakalayamayan kadın. Sanki kaderinin mahkumudur! Oysa kaderini kendi mi yoksa Tolstoy mu yazar?

Ben eskiden duygularını direk aktaramayan, hep zekasını kullanarak ima yöntemiyle kendini ifade eden ve dolayısıyla gerçekten anlaşılamayan bir karakterdim. Eric  Van Buyten bile bu durumsalın örneğiydi… Ya da ilk yarattığım karakter “Bir Sevgi”, ya da çizgi roman karakterim John Daygon! Tıpkı bir psikiatristin hastasını anlamak için ona resim çizdirmesi gibi bir şeydi bu! Ya da bir şarkının içinde kaybolmak kadar mistik, kendimi keşfetmek…

Gençken sanat filmlerine bayılırdım ya da bir edebiyat uyarlamasına! Madam Bovary’nin aşkı yaşama cesaretine! Ya da Suç ve Ceza’daki suçun işlenme gereksizliğini vurgulayarak çekilen acının gereksizliğine dem vururdum.

Çünkü insan olarak eksik ve anlaşılmazdım…

Yazı yazarken en büyük gücü yazı stilimde değil, yazarken yazıyı yaşama arzumda ve o hiç bitmeyen konsantrasyonumda, bulurum.

Kelimeleri düşünmeden, konunun dışına çıkmadan, kendimi serbest ve özgür bırakırım. Kısacası beynimin olduğu kadar, yüreğimin de sesini dinlerim. Ve bir şeyi başarmanın muhteşem hazzını alırım her şey bittiğinde! En az yalnızlığım kadar buruk bir tat bırakır bu durum üzerimde! Belki de orgazmdan çok daha yüce bir histir bu!

Evet, ben garip bir insanım. Ve her yaşamışlığıma rağmen, halen yukarıdaki sorulardan nasibimi alırım.  İnsan olarak hep bir yönüm eksiktir. Tam derim, her şeyi çözdüm, kendimi muhteşem hissediyorum, bir bakarım hayatımda yine bir şeyler altüst olmuş ve ben yine kendimi kaybetmişim.

Yazmadığım altı ay boyunca tüm korkularım ve zayıflıklarımla burun buruna gelecek kadar kabus dolu bir hayat yaşadım. Her çözdüğümü sandığım problem, kabak gibi karşıma dikildi. Sanki kabakla aşı yapılmışçasına, doğal olmayan fakat gerçek bir problemler silsilesi vardı karşımda. Öyle ki neredeyse hayatımda ilk söylediğim yalanın bile hesabını veriyor gibiydim. Her şey o kadar kötüye gidiyordu ki, dedim bu sefer, yırtamayacağım. Yırtamadım da! Ya dedim, bu sefer çözemezsem…

Hep söylerim, Freud başkaların problemlerini çözebilecek metotlar geliştirirken, ne var ki, kendine yardımı dokunmamıştır. Yani özcesi kendi problemlerini çözemeden ölmüştür. Benim korkum da buydu; ya ben de çözemezsem…

Hayatımızdaki eksik yön ne?

Niye kendimizi yalnız ve anlaşılmaz hissediyoruz?

Nedir ruhumuzu daraltan olaylar zinciri?

Kimiz biz?

Hep bir eksik yönüm olduğumu düşünmüşümdür.

Oysa Elif Şafak’ı okurken Şems olduğumu zannetmiştim!

Ben Şems değilim…

Ben Anıl Yiğit’im…

Süper kahraman olmayan, sıradan ve yalın bir insanım. Ve her insan gibi mükemmel olmayan bir varlığım. Tıpkı siz gibi! Tıpkı o gibi! Ya da karım gibi! Ya da babam gibi!  Ya da her insan gibi!

Evet, hepimizde eksik yönler mevcut ancak bütün bunlar doğamız gereği, yani varoluş sebebimizle ilgili! Dolayısıyla insan olduğunun kabulü esas! Aksi takdire neden ve niçinlerde boğularak, hayatımızı mutsuz olarak yaşarız. Ve bir çoğumuz, bunu hastalık olarak kabul edip ilaç tedavileriyle ayakta durmaya çalışıyor ve çoğunca da başaramıyor.

Hayatımızdaki eksik yön ne?

Niye kendimizi yalnız ve anlaşılmaz hissediyoruz?

Nedir ruhumuzu daraltan olaylar zinciri?

Kimiz biz?

Kendimizi olduğumuzdan fazla önemsemeyelim… En iyimiz bile, ölümlüdür sonuçta! En zekimiz, gerçekte, en yalnızımız! En akıllımız bile, normalde, en içten pazarlıklı olanımızdır…

Yani özcesi, hepimiz birer insanız ve daha ötesinde bir varlık değiliz. İnanın, Salvador Dali bile, tüm insanların beğenilerine karşın, kendine göre sıradan ve olağan bir insandır. Hayatta eşini bulmamış olsaydı, ne kadar zorlanırdı, farkında mısınız?

Hayatımızdaki eksik yön ne?

Niye kendimizi yalnız ve anlaşılmaz hissediyoruz?

Nedir ruhumuzu daraltan olaylar zinciri?

Kimiz biz?

Kendinize iyi davranın! En önemlisi bu!!!!!

Sevgiler, Saygılar,

ANIL

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..