- Kategori
- Siyaset
Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da
Unutmadık, unutturmayacağız.
21.07.2010
Elbette ki hapislere atılacağız,
Kurşunlanacağız da.
Başbakan bugün meclisteki konuşmasında Belki şu anda anlatacaklarım biraz farklı olacak. Yakın siyasi tarihi, ama trajik bir siyasi tarihi önünüze getireceğim diyerek trajik bir havada 12 Eylül Cuntasının idamlarından Necdet Adalı, Hüseyin Karamahmutoğlu ve Erdal Eren’den bahsetti.
Bir de mektup okudu.
Pehlivanoğlu’nun ailesine yazmış olduğu mektubun son satırlarını okurken de (Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.) neredeyse hıçkıracak, ağlayacak gibi oldu. Sesi titredi suratı değişti ve rolünü çok iyi çalışmış olmalı ki, oldukça da başarılı oldu. (Şimdi belki duygusallığına kendisi de inanarak sövecek benim gibi düşünenlere. Varsın sövsün. Alıştık ona nasılsa.)
Bence bu tamamıyla yazılan senaryoyu uygulamaktan öte bir şey değildi. Öyle ya, şimdi durup dururken 30 sene önce askeri cunta tarafından bir şekilde katledilmiş gençler için neden ağlıyordu ki? Bu hiç inandırıcı olmadı bence.
Sonra sert görünümlü devamlı racon kesen Erdoğan’a böyle ağlamak hiç yakışmadı açıkçası.
30 sene önceki gençlere ağlar da, bugün PKK ile savaşan, bazen kalleşçe şehit edilen gençlerimiz için bırakın ağlamasını, neden ailelerini bile ziyaret etmez? Bunun cevabını bekleriz.
Ne kendisini ne de muhterem hanımefendisini hiçbir şehit ailesinin yanında göremedik. Emine Hanımı da sık sık ağlarken görüyoruz da, bir şehit için değil ama.
30 yıl sonra mı onlar için üzülmek geldi aklına acaba?
Sanırım bu ağlama modası ilk önce Fettullah Hocadan başlamıştı. Sonra Arınç Beyefendi en sonunda da başbakan girdi sıraya.
Askeri cunta sadece onlarımı asmıştı? 1980-84 yıllarında 26 siyasi idam yapılmıştı. Bunların 18’i sol, 8’i sağ görüşlüydü. Bu darbede en çok sol zarar görmüş işkencelere tabi olmuştu. Neyse şimdi ona girmeyeyim.
Başbakan Erdoğan ağlama krizi geçtikten sonra esas amacı şu kelimelerle açıkladı.
“Bu Anayasa değişikliği, yalan yanlış ifadelerle bu Anayasa değişikliği bir AKP i projesi değildir. Bir kişinin bir partinin projesi asla değildir. Bu paket Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir projenin milletimizin yıllardır özlem duyduğu bir Türkiye projesidir, bir millet projesidir.”
E pes vallahi ya! Milletin yıllardır özlem duyduğu proje imiş ve millet projesiymiş. Yani olur da bu kadar da atmasyon olmaz. Anayasa tamamıyla darbe yasasıdır, ilaveten yargıyı daha çok kısıtlama hatta yok etme vardır içerisinde.
Aylardır kıyametler koptu, hukukçular tartıştı ve anayasa mimarı AKP li Burhan Kuzu sorular karşısında çok kez bocalayıp çaresiz kaldı.
Sanki tüm bunlar olmamış gibi bir başbakan nasıl böyle konuşur havsalam almıyor. Ama Recep Tayyip Erdoğan bu, konuşur elbette. Dünyada bir eşi var mıdır bilemiyorum.
12 Eylül Cuntasının bile yapamadığını yaparak Türkiye’yi tamamen karanlıklara çekmek isteyen bir proje bu.
Kısaca AKP nin kendisini kurtarma projesidir bu.
Sözlerin sonuna doğru başbakanın ağzından bakla çıkıverdi. Meğer CHP, MHP ve BDP nin tabanlarından oy isteyecekmiş.
12 Eylülde doğan çocuklar bugün 30 yaşlarında ama hiçbir şey bilmemecesine gidip evet mührünü basacaklar ha?
Başbakan ancak kör cahilleri kandırabilir.
Başbakan halk yararına bir şey yapmayı gerçekten de istiyorsa önce şu dokunulmazlık zırhının ardına saklanmaktan vaz geçsinde görelim bakalım.
Halkın bu kadar tepkisine rağmen koltuğa zamkla yapışmışçasına gitmem de, gitmem diyor. Kalmak için dayatıyor.
Sn. Başbakan sen şimdi 30 yılın hesabını soruyorsun ya. 16 yaşındaki çocuğun idam edilmesi üzerinden de kafa karıştırmaya da kalkıyorsun. Esasen ilk önce günümüzdeki 15 yaşında babasını vatan uğruna şehit vermiş, küçüklü büyüklü on binlerce çocuğu ve ailelerini düşün derim.
Bak, iki günde kaç şehit verdik yine. Bu arada şehit ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine baş sağlığı, şehitlerimize Allahtan rahmetler dilerim.
Başbakan mektup okuyup ağladı ya sözde. Bir mektup ta ben göndereyim kendisine. “Bunu neden okumadı acaba?”
Deniz Gezmiş babasına yazdığı bir mektubunda ona şöyle sesleniyordu.
“Baba, sana her zaman müteşekkirim,
Çünkü KEMALİST düşünceyle yetiştirdin beni.
Küçüklüğümden beri evde devamlı kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm
ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim...
Baba biz Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız,
elbette ki hapislere atılacağız,
kurşunlanacağız da.
Tıpkı birinci kurtuluş savaşında olduğu gibi, ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız.
Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları... ”
Bu sözleri partimize sık gelen rahmetli babacığından da kaç kez duyuştum. Gözleri dolu dolu anlatırdı. Onun gözlerinden yaş gelmezdi ama o yüreğindeki yangını gözlerine bakınca anlayabilirdiniz.
Evet, Deniz’in söylemiş olduğu gibi sanırım bir yazımda da yazmıştım bunu.
Tıpkı Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi kadınımızla, erkeğimizle bu referandumdan hayır çıkması için çalışacak seçimlerde de AKP iktidarını sandığa gömeceğiz.
Denizin, Yusuf’un, Hüseyin’in dedikleri gibi bu topraklar için mücadele edeceğiz. Atatürk’ün resimlerine bile tahammül edemeyenlerden, milleti soyanlardan, talandan, yalancılardan, sahtekarlardan bu ülkeyi aydınlık yarınlara taşıyacağız. Ve ve bir gün mutlaka emperyalist uşaklarını yeneceğiz.
Off, of, yine sabahı ettim sevgili okurlarım. Çenem açıldı. Sabah erken kalkmam gerek çalışmak için partime koşacağım.
Sürçülisan ettiysem af ola. Şehit haberleri dellendiriyor beni.
Sevgiyle kalın.