Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '14

 
Kategori
Bilim
 

Elektro Manyetik Bulutlar Ve Gençlerin Beyin Hücrelerindeki DNA Kırıkları

Elektro Manyetik Bulutlar Ve Gençlerin Beyin Hücrelerindeki DNA Kırıkları
 

Gözümüz aydın, teknolojiyi yakından takip eden genç bir kuşağa sahibiz. Ellerine son model telefonları verdiğimiz yetmezmiş gibi, okullarına kablosuz internet ağları çektiğimiz, devlet aracılığı ile tablet bilgisayarlarları da kucaklarında bulan bir ultra modern nesil… Gerçekten öyle mi acaba, yoksa bu çocukları, dolayısı ile geleceğimizi ülke olarak teknolojik bir mezarlığa diri-diri mi gömüyoruz? Cevap arayacağımız ilk soru bu.

Bir yandan bu kadar donanımlı bir eğitim imkânı alan gençler, öte yandan son YGS sınavında matematik testinden 40 sorunun hiçbirine doğru cevaplayamayan kendi jargonlarıyla  “0 çeken” yaklaşık 420 bin öğrenci. Aynı sınavda, fen sorularının birine bile doğru cevap veremeyenlerin sayısı 900 bin.  1 milyon 949 bin 737 aday sınava girdiğine göre, neredeyse sınava girenlerin yarısı tek bir fen sorusunu doğru çözememiş. Demek ki ikinci sorumuz, bu kadar teknoloji donanımı ile desteklenen gençlerin neden,  fen ve matematik alanlarında bu kadar başarısız oldukları. İnsan en azından elindeki aygıtı merak edip, nasıl yapıldığını, nasıl çalıştığını anlamaya uğraşmış olsa bir iki fen sorusunu doğru cevaplar gibi gelmiyor mu size de? Sınava giren en küçüğü 17 yaşındaki bu gençlerin en az 12 yıldır matematik dersi aldığını düşünürsek bu korkunç başarısızlık daha da canınızı sıkmıyor mu?

O halde “Ne atom bombası/Ne Londra Konferansı”… Ülke olarak,  gelecek adına endişelenmemizi gerektirecek en ciddi meselemiz bu gençler olmalı. Aslında çok daha önemliymiş gibi duran tüm sorunlarımızı bir yana bırakıp bu gençlere yardım etmemiz gerekiyor. Yoksa ilerde emanet edeceğimiz bir ülkemiz olsa da emanet edebileceğimiz bir genç nesil olamayacak. Çözümü de onları daha çok teknoloji ile kuşatarak değil biraz teknolojiden arındırarak, ekran karşısında oturtmadan, beyinlerini daha fazla kullanmalarına imkân sağlayarak, ergen robotlara dönüştükleri hayatlarına biraz renk katarak, yeniden “insan” olduklarını hatırlatarak yapabiliriz.

Dünya küçülüyor, makineler akıllanırken insanlar aptallaşıyor.  Nano teknoloji neredeyse insan bedeninin kendisini bir platforma dönüştürme gayreti içinde. Teknolojinin her türlü yan etkisine doğrudan maruz kalan kobaylar maalesef çocuklarımız ve gençlerimiz. Yapılan araştırmalar cep telefonu kullanan gençlerin bir başka insanın veya genel olarak toplumun yararına davranma isteğini yitirmeye başladıklarını gösteriyor. Bu gençlerin en büyük korkuları “nomofobi” yani,  “no mobile” ve “phobia” kelimelerinden türetilen, cep telefonundan mahrum kalma endişesi. Beyinlerindeki güvenlik algısı değiştiğinden, telefonsuz kendilerini güvende hissetmiyorlar. Teknoloji bağımlılığında son noktaya ulaşmışlar,  subliminal mesajlarla DNA’ları bozulmuş, kulaklıklarındaki binaural frekansla telkine maruz kalmış, sanal bir dünyalarında, realiteye sırtlarını dönmüşler. Teknoloji çöplüğünde savunmasız bıraktığımız bu gençleri, çok daha geç olmadan nasıl yeniden kazanacağız?

Bilim insanları, cep telefonları, kablosuz internet, baz istasyonları gibi kaynaklarla elektromanyetik alanların sağlık ve biyolojik etkilerini ihtiyat İlkesi prensibi altında değerlendiriyorlar. Tıpkı sigaranın zararlarının yıllar içinde insanlara anlatılması gibi, cep telefonu frekanslarında ve daha düşük frekanslarda yapılan çalışmalarda bu elektromanyetik alanların beyin hücrelerinde DNA kırıklarına ve bozulmalara neden olduğu bilgisi de zaman içinde kademeli itiraf edilecek. Bu süreçte kim bilir ne kadar kayıp vereceğiz? Mikrodalga radyasyonun zararlarının ne kadar ölümcül olduğunu öğrenmek için daha ne kadar beklememiz gerekiyor sizce?  16 yaşın altındaki çocuklar, Dünya Sağlık Örgütü - WHO’nun tavsiye etmemesine rağmen giderek artan oranda cep telefonu kullanıyorlar. Bu daçocukların yaşamları boyunca yetişkinlerden daha çok radyo frekans radyasyona maruz kalacağı gerçeği sonucunu ortaya çıkarıyor ama biz bu gerçeği görmezlikten geliyoruz. Gelişmekte olan çocuk ve genç kafatası yetişkinlerden farklı,  onların beyin iletkenlikleri daha yüksek olduğundan,  beyin dokuları elektro manyetik alanlardan yetişkinlerden daha fazla etkilenmekte. Okullara dağıtılan tabletlerin etkileşeceği Wi-fi sistemlerin cep telefonları, baz istasyonları, evlerde ve iş yerlerinde kullanılan kablosuz telefonlar, birer radyo frekans radyasyon kaynağı. Bu kaynaklar, 2011 yılından itibaren “2 B sınıfı olası kanserojen” olarak tanımlanıyor ve RF alanların beyin tümörü oluşum riskini arttırdığına dair çalışmalar bulunmakta.  Tüm bu verilere rağmen çocuk ve gençlerimiz korunmasız biçimde birer denek gibi aşırı medya kullanımına maruz kalmaktalar. Kablosuz ağlarla manyetik bulutların altında, kaderlerine terk ettiğimiz bu gençlerimizi nasıl bir gelecek bekliyor sizce?

            Farkında değil misiniz, onları artık tanımakta zorluk çekiyoruz. Farkında değil misiniz “benlikleri” gelişmiş ancak “kimlikleri”ni yitirmiş bu gençleri yeniden kazanmamız gerekiyor. Hafızasından mahrum edilen, farkındalıkları iydiş edilmiş bu çocuklar hepimizin, ülkemizin geleceğinin kaderi…

İsteyen teknoloji düşmanı ilân etsin, isteyen çağ dışı saysın dert değil, gidin ve daha geç olmadan çocuklarınızın ellerinden tabletleri, cep telefonları, kulaklarından kulaklıkları alın. Onlara “insan” olduklarını hatırlatın. Mevsim bahar, kırlara gitsinler, çiçek koklasınlar, hayvan sevsinler, bir ağaç gölgesinde kitap okusunlar, arkadaşlarıyla kamp yapsınlar, şarkı söylesinler, dans etsinler, güneşin doğuşunu seyretsinler... Başarabilirseniz kısa süreliğine de olsa, onları teknolojiden arındırın. Devlet nasıl, ülkemizi yabancı ülkelerden gelecek subliminal mesajlara karşı koruyacak bir kalkan geliştirmek zorundaysa, radyo frekans radyasyonun yan etkilerinden koruyacak bir çözüm de bulmak zorunda. En azından mikrodalga radyasyonun yan etkileri konusunda gençlerimiz bilgilendirilmeli. Yoksa teknoloji çöplüğünde koca bir nesil, üstelik fen ve matematik sorularında “0 çekmeye” devam ederek yitip gidecek. 

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..