Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '10

 
Kategori
Blog
 

Eleştiri aynadır

Eleştiri aynadır
 

Eleştiri aynadır... Yazı; resmimizdir.


Size, eserinize, kurum veya icraatlarınıza tutulan ayna!

Ayna bir nimet değil mi?

O olmadan kendi kendimizi nasıl görebiliriz? Hatta o olmadan kendimizi ne derece tanıyabilir, nasıl vasfedebiliriz?

En mühimi ayna olmadan kusurlarımızı nasıl görüp de düzeltme imkânına kavuşabiliriz?

Birisi sizi, eserinizi, icraatlarınızı tenkit ediyorsa ona kızmamalı, şükran duymalısınız. Minnet hisleriyle dolmalısınız. Çünkü sizi veya eserinizi eleştirmeye değecek kadar ehemmiyetli buluyor demektir.

Eleştiri aynamız, “yazı” resmimizdir. Yazı, kendi kendimizin fotoğrafını çekmiş gibi bütün birikimimizi yansıtmakta ve bizi dünyaya tanıtmaktadır.

Eğer hiçbir eleştiri almıyorsak üzülmemiz lâzım! Çünkü ya okunmuyoruz yahut da eleştirmeye değecek ağırlıkta bir şey yazmıyor, yapmıyoruz demektir.

Eleştiri bize ayna tutar dedik. Bu ne büyük bir lütuf ve imtiyazdır! Tenkit sayesinde zayıf taraflarımızı fark edip, onları güçlü hale getirme fırsatını yakalarız.

Gelen eleştirilerle, geri kalmış taraflarımızı kavrayıp, geliştirme yolunu bulabiliriz.

Peki, hiç eleştiri gelmiyorsa ne düşünmeliyiz?

O vakit, yazdığımız her şeyi baştan sona gözden geçirmemiz lâzım. Demek ki üzerinde konuşmaya lâyık hiçbir şey yazamıyoruz… O halde, başlıktan son noktalama işaretine kadar bütün yazı veya yazılarımızı kendimiz eleştirmeli, sorgulamalıyız.

Bununla beraber asla vazgeçmemeliyiz. Çünkü her ne kadar şu sayfalarda kalabalık gibi gözükse de, “yazmaya” soyunanların sayısı aslında gayet azdır.

Yazmak zor bir zanaattır. Ve bu zanaatı icra etmeye “azmedenler”, hakikaten mayalarında o “sanat”a uygun yetenek olanlardır. Tabii bunu sürekli ve sık aralıklarla eser verenler için söylüyorum. İnternette binlerce “yazar” olduğu iddia edilebilir. Fakat yakından bakınca, bu binlerce “yazar”ın % 99’unun çok nadiren, ayda-yılda 1 yazdığı görülecektir. Tabii yazarlık o değildir.

Eğer haftada en az 2 makale yazabiliyor ve bunu yıllarca aksatmadan sürdürebiliyorsanız, siz mayasında “yazarlık” olan bir yeteneksiniz demektir.

Ve lâkin okunabilir olmak için yetenek yetmemektedir. Edison’un dediği gibi “Başarının % 1’i yetenek, 99’u terdir.”

Yazarın “ter”i birikimidir. Yazabilmek için belli başlı eserler ve üstatlar ki bunlar binlerce kitap anlamına gelir, mutlaka okunmuş olmalıdır. Günümüzün ustaları takip edilmelidir.

Bu yolda yürümeye kararlı olanlara bir tavsiye: İyi yazmak için, en beğendiğiniz yazarlardan birinin, en az 200 sayfalık bir eserini satır satır, harf harf, bütün noktalama işaretlerine tam bir sadakatle, dikkatlice yazmalısınız.

Bu bittikten sonra bile, değişik yazarlardan her gün 1 sayfa yazmak “soyunduğumuz” bu sahada bizi pişirecek, Türkçeye tam manasıyla hâkim olmamızı sağlayacaktır.

Bu ameliye hem kendi üslubumuzu bulmamıza hem de dilimizi açık, net ve kusursuz yazmamıza yardımcı olacaktır.

Tabii bu konu derin bir konu… Öğrenilecek çok şey var. Bu hususta da ustalara kulak verilmeli…

Fazla uzatmadan son olarak şunları söylemeliyim: Yazan kişi eleştiriye açık ve tahammüllü olmalı… Fakat klavyenin başına “Bugün hayatımın en mükemmel yazısını yazacağım!” azmiyle oturmalıdır… Yazısını bitirdikten sonra da “İşte benim şaheserim!” diyebilmelidir.

“Yazar”, her şeyden ve herkesten önce kendi eserini kendisi beğenmeli, “yazı”sı öncelikle kendisini tatmin etmelidir.

Sizin samimiyetle beğendiğiniz eseri mutlaka başkaları da beğenecektir.

Şu sütunlarda şaheserler görmek dileklerimle…

 
Toplam blog
: 1412
: 1241
Kayıt tarihi
: 04.06.10
 
 

Ücret karşılığı hiçbir yerde çalışmıyorum. Sandıklı'da doğdum. Kuleli Askerî Lisesi, Kara Harp Okul..