Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Eleştiri Üzerine Kısa Bir Ufuk Turu

Eleştiri Üzerine Kısa Bir Ufuk Turu
 

Gazanfer ERYÜKSEL

Eleştiri; bir durumu, bir davranışı, bir yapıyı sebep sonuç bağlamında analiz etmek ve o şeye bir değer biçmektir. 
 
Batı dillerinde Yunanca kökenli “kritikos”dan gelen “kritik” karşılığı, Türkçede bir dönem “tenkit” kullanılmış, son dönemde ise “tenkit” sözcüğünün yerini “eleştiri” almıştır. 
 
“Tenkit”  kelimesi “nakd” kökünden türetilmiştir. “Nakd” ise bir şeyi satın alırken verilen kıymet ölçüsüdür. Bu noktadan hareketle “tenkit” bir şeye kıymet (değer) biçme anlamını taşır. 
 
Gündelik hayatta hemen her konuda bilerek veya bilmeyerek yapılan görüş beyanları “eleştiri” olarak görülmektedir. Bu nedenle eleştiren ile eleştirilen arasında olması gereken arz ve talep çakışması devre dışı kalmaktadır. Çünkü her görüş beyanı eleştiri değildir. 
 
Eleştirinin bilgi sahibi olmadan yapılması ise düşüncenin doğasına aykırıdır. İşte burada “Bilgi sahibi olmadan fikri sahibi olunmaz” diyen sevgili Uğur Mumcu’yu bu vesileyle bir kez daha sevgi, saygı ve rahmetle anmalıyız. 
 
Eleştiri, sebep-sonuç ilişkileri bağlamında yapıldığı takdirde olan durum kadar olması gerekeni de ifade eden bir söylemdir. “Bu kötü, bu yanlış… Beğendim, hoşuma gitti…” demenin çok ötesinde bir söyleyiş gerektirir. Bir durum değerlendirilirken artı ve/veya eksi her ifade örneklerle desteklenmelidir. 
 
Eleştiri zemini inşa edilirken sanatçının yaşam öyküsü, dünya görüşü üzerinden hareketle yapılacak söylemler değil, eserin bizatihi kendisi çıkış noktası olmalıdır. Şüphesiz her eser onu üretenin yaşam öyküsünden ve tarzından, dünya görüşünden izler taşıyacaktır. Ancak bu durum eseri ikinci plana öteleyen bir yaklaşım içermemelidir.  
 
Eleştiri, denilince onu yapanı, onun failini de düşünürsek; eseri beğense de beğenmese de o metin üzerinden, bir bağlamda, kendini de kurgulayıp, ifade eden kişi diyebiliriz eleştirmen için. 
 
Gelelim günümüze… 
21. Yüzyılın “Yeni Köleci Çağ” olduğu gerçeğine karşı durmanın en uzun erimli yordamı; estetiği, güzelliği ve umudu savunmaktır. İnsan-doğa birlikteliğini insanlığa yeniden hatırlatmaktır. Çünkü küresel çeteler tarafından kitlelere dayatılan şey yaşamın her alanında inanılmaz bir düzeysizliktir.    
 
Ferruh Tunç bir söyleşisinde, “Estetik bilme biçimini, ideolojik, teolojik bilme biçimlerinin baskısından kurtarmalı, onlarla, onların da iyiliğine olacak şekilde dengeli bir ilişki kurmalıyız” derken eleştiriye bakışını ifade etmektedir. Ve ekler, “İnsanı tüketiciye, tebaaya, köleye, kimliksizliğe indirgemekten kurtaracak şeylerin başında sanat yer alır. Propaganda, reklam ve vaaz diskurlarından sadece sıkılmadığımızı; bunların birbirini besleyen bilme, duyma, eyleme, dünyalarımızın insani dengesine, yani insani bütünlüğümüze iyice kast etmiş olduğuna inanıyorum; yani hayati bir tehdit altındayız.” 
 
İşte geldiğimiz bu noktada eleştirinin önem ve değeri bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Buradan bir başka açıya dönersek 12 Eylül 1980 darbesinden başlayarak getirildiğimiz düzlem dergilerin küresel çetelerin finans denetimine girdiğidir. Dergiler, sanatın ve eleştirinin “er meydanı” olma boyutunu yetirdiği için yaşanan trajedinin aşılması, sanat dünyasında yapılacak yeni dayanışmalarla 21. yüzyılın gerçekliğini algılayan söylemler hem sanatçı, hem de okur-izleyici için inşa edilmelidir. Türkiye dergicilik konusunda köklü bir geleneğe sahiptir. Çağın teknolojisinin getirdiği internetin de yukarıda ifade etmeye çalıştığım bağlamda kullanılması için gerekli hamlelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. 
 
 
 
Toplam blog
: 227
: 584
Kayıt tarihi
: 16.12.15
 
 

1952 Yılında İstanbul'da doğdu. Pertevniyal Lisesi'ni ve İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akad..