Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '06

 
Kategori
Teknoloji
 

Eller aya biz attâ

Eller aya biz attâ
 

Nedendir bilmem, ama millet olarak yabancı kelimelere çok meraklıyız. Bir yerde yeni bir sözcük, bir kavram kullanıldığını görmeyelim, hemen alır onu da kullanırız. Sonra heryerde bol bol "yurdum insanı" fotoğrafı çekilir, "memleketimden tabela manzaraları" isimli iletiler internette cirit atar.

Özellikle 1990'larda teknolojinin de ülkemize ansızın ve haber vermeksizin girmesiyle ( oysa iletişim teknolojisiydi bu) bir terim bolluğu sardı etrafımızı. Hangisini nerede kullanacağımızı şaşırdık. Gerçi buna önem veren kişi sayısı çok azdır ya... Etrafta yabancı kelime ve yabancı kısaltmalardan geçilmez oldu.

"Kompütür" ya da "kompüter" ilk göz ağrılarımızdan biridir sanıyorum. Bir süre ronsa "pirinter" eklendi buna. "Komodur mu sinkleyr mi" diye karar verememişten "piğ siğ"ler çıktı. Sonra bunlar daha bir evcil oldular "mağs" ve "monitör" ailemize girdi. "Birkırkdörtlük diks" lere doymadan "cidi rom" lar geldiler, baş köşeye yerleştiler. Misafirliklerde bile "sipiu"lardan "ram"laran bahseder olduk. Ev oturmasına giderken "harddiks" götürmediğimiz kalmıştı ki Amerikalılar interneti buldular, harddiks taşımaya gerek kalmadı.

Bizi ve çevremizdeki herşeyi bir örümcek gibi saran "vep" diğerlerinden çok daha hızlı girdi hayatımıza. "Ayeses" servisleri türedi, kilobit ya da kilobayt ya da kilobot ya da işte böyle bir şey olan ellialtılık hızlarla bağlandık önce internete. " 'Aysikü' aliim de ben, çağrı atarım sana" lardan başka bir şey konuşulmaz oldu. "Emesen" diye bir şey çıktı sonra, hepbirlikte ona geçildi. "a/s/l" oldu hayatımız, çok bilinmeyenli bir denklem gibi, köşe başlarında elimizde karanfil, hayalimizdeki kızı bekledik. Ve bir çok arkadaşım, hayalindeki kızı beklerken beni ve diğer arkadaşlarını buldu karşısında, hepimizin elinde bir kırmızı karanfil, "anladim ki olm ben zaten siz olduğunuzu" derken o kıpkırmızı olmuş yanaklrıyla, biz çok eğlendik.

Baktık böyle garanti olmuyor "Vebkem" ler aldık hemen, buluşacağımız kişiyi önceden görmek için. Kulaklıklı mikrofonlar edindik, sesini de duymak için. Artık daha garanti oldu buluşmalar, karanfilsiz, uzaktan birbirine "işte benim" diye el sallamaya başladık. Eskiden "hayal ettiğimdem daha değişiksin (çok çirkinsin)" şeklindeki ilk sözcükler "kamerada daha farklı görünüyordun ( e göğüsleri küçükmüş bunun)" şekline dönüştü. (Bir de şu var ki, karşı tarafı görmeyince, bütün erkekler Angelina Jolie'yi, bütün kızlar da Brad Pitt'i hayal ediyordu)

"İnternetler kesildiğinde", şu ya da bu nedenden dolayı, çaresizliğe düştük, iletişimsiz kaldık ama tam o sırada cep telefonları yetişti imdadımıza.

"Ciesem" telefon numaralarımızı istemeye başladık birbirimizden. "Esemesledik" hasretimizi, sevgimizi, merakımızı, yarışmadan hangi sanatçıyı sevdiğimizi, hayır ya da evet oylarımızı. "Hiden" yapıp numaramızı, arkadaşlarımızı işlettik.

Bundan sonrasını kornolojik olarak anlatmak çok zor. Ben, tam olarak içinde yer almakla birlikte "dicital kemıra" lar ne zaman çıktı, bunlar ne zaman cep telefonlarına dahil oldu, aynen yazıldığı gibi okunsa tamamıyle doğru olacağı halde bizim şu megapiksel ne zaman "megıpiksıl" oldu. İlk empeüçümü ne zaman dinledim, bir vayfay servise ilk nereden bağlandım, noğtbuk kim, leptopun tam olarak nesi oluyor, "cep pidieyi" bir tür pide mi; bunları hala çözebilmiş değilim. İletişimde çığır açan "üç-ci" teknolojisi ne zaman girdi hayatımıza. "Eydiesel" hangi yılda bağlandıydı, ikiyüzlellialtı kilobottan bir "cigabeyt"a ne zaman geçildiydi hiç anımsamıyorum.

Bir gün bir de baktım ki herkesin elinde iki telefon, birbirine bir şeyler "blututluyor", "Tutuyon mu bak , atıyom" diye söylenerekten. Bir sürü insan, telefonlarını bir kol boyu önlerinde tutmuş aynaya bakar bigi sokakta yürüyorlar. "Aman da uzaylılar dünyayı ele geçirdiler, yıkadılar insanların beyinlerini" diye panikledim, arkadaşlarını kameraya çekiyorlarmış meğerse. Ememes'le uzaktaki değer arkadaşlarına "ememesliyorlarmış". Ememesin ekinde de yazıyorlar, "fayl büyük gelirse, akşam imeyllarım sana, burada ec yok çünkü, düz vap bu, gelmeyebilir"

Biz an için uzaylıların dünyayı ele geçirmiş olmasını gerçekten istemedim de değil hani.

Hele bir de benden çok önce durumu farkeden Türk Dil Kurumu'nun olaya el atması var ki, bunu başka bir başlık altında incelemek istiyorum.

Tam da, konu amma dağıldı, bu yazıyı başlığa nasıl bağlayacağım derken yan odadan bir arkadaş imdadıma yetişti : "diy 500'ün şarz aleti var mı hocam sizde". Yüzüne geniş bir gülümsemeyle bakıp, halen okumakta olduğunuz bu satırı yazmaya başladım. O da biraz daha dikilip, bir şey demeden gitti. Eh ben de lafı bağlayayım artık.

Bütün dünya ile aynı anda her türlü yeniliği ülkemizde bulabiliyoruz, ne kadar güzel. Ama sadece "yenisi çıkmış" diye elimizdeki teknolojik aygıtları hemen değiştiriyoruz, yeni bir şey alacağımız zaman ürün listesini en pahallıdan en ucuza doğru incelemeye başlıyoruz; öyle ya en pahalısı en iyisidir. O yüzden "teflon tavada mısır unuyla kızartımış 12 santimden daha küçük balıkla kirlenmiş seramik renkli tabak" lara özel yıkama ayarı olan 132 programlı bulasık makinelerimiz var evimizde, 132 parca yemek takımımız bile yokken.

En son model cep telefonlarımız var, özelliklerinin bir çoğunun ne işe yaradığını dahi anlayamadığmız ve fakat bir filmde başroldeki adam 4-5 senelik kapaklı antenli cep telefonuyla konusurken, "yuh be bunlar da kaldı mı hala" diye dalga geçtiğimiz; ama bütün dünya onları şarj ederken biz hala "şarz" ediyoruz.

 
Toplam blog
: 21
: 797
Kayıt tarihi
: 01.11.06
 
 

İstanbul Arnavutköylü. 1998'den beri Ankara'da yaşıyor. Memur...