Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '08

 
Kategori
Gelenekler
 

Ellerimiz neden göğe doğru yönelir?

Ellerimiz neden göğe doğru yönelir?
 

Fotoğraf: Gök tanrı sembolüwww.blogcu.com


Sözü Hititlerin güzel dileklerine getirmektir bu kutsal sayılan ayda muradım. Lâkin, öncelikle - biraz bilimsel de olsa - bir girizgâh yapmalı fakat popüler kültürün o oldukça sığ sularıyla da sınırlı kalmamalıyım.

Tanrı, özellikle monoteistler ( tek tanrıcılar ) tarafından evrenin tek yaratıcı ve yöneticisi olduğuna inanılan ilâhi varlık için kullanılan Türkçe sözcüktür. Politeistik (çok tanrılı) inançlarda genelde ilâhların cinsiyeti bulunur ve erkek olanlarına tanrı, kadın olanlarına tanrıça denir. Tanrı kavramı her tektanrıcı ve henoteistik (*) inançta değişiklik gösterir. Yine de bu farklı inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için sadece Tanrı sözcüğü kullanılabilir. Teolog ve filozoflar, tarih boyunca, sayısız Tanrı kavram ve anlayışını incelemişlerdir. Felsefenin metafizik dalı Tanrı'nın varlığı sorusunu konu edinse de, bu soru din felsefesi alanında da incelenen önemli tartışmalardandır (1)

Antik dönem insanı, evrende kendi içlerinde gizemli bir düzeni olan ve yeryüzünde de düzeni sağladığına inandığı doğa güçlerini doğrudan " Tanrı "olarak düşünmüş ya da onlarla ilişkilendirilen Tanrı ve Tanrıçaları kişileştirmiştir.

Bize gelince; yerli ve yabancı din tarihçileri, eski Türklerin "Atalar kültü", "Tabiat kültü" ve "Gök tanrı kültü" olmak üzere üç temel üzerine kurulu olan bir dine inandıklarını ileri sürmektedirler.

Atalar kültü; Ataların ruhunun, birçok sebeple ölüm sonrası da başka bedenlerde yaşamaya devam edeceği yolundaki inancın rol oynadığı 'Animizm'in bir mirası ya da onun gelişmiş bir şeklidir. Tabiat kültü; Doğada görülen her şeye - ağaç, ırmak, dağ, tepe gibi - ruh ve canlılık atfedilmesi ve onların bir güç tarafından yönetildiği inancıdır. Gök-Tanrı kültü ise; Çoktanrılı doğacılıktan zamanla tektanrıcılığa yönelmeyi belirtmektedir. Dolayısıyla, İslam öncesi Türk inancının belirgin karakteri kendine özgü bir tür "doğacılık "tır (2).

Türklerin de din tarihi içerisinde en eski ve en önemli kavramı hiç şüphesizki Tanrı'dır ("Tengri"). Türkler Tanrı'dan daha çok Gök-Tanrı'yı anlarlar. Oğuzlarda sonradan Nasturi Hristiyanlığının etkisiyle "Çalap", Yakutlarda "Tanara", sonradan Budist etkilerle "Ürüng Ayı Toyon", Kazan Türklerinde "Teri", Soyonlarda "Ter", Çuvaşlarda "Tora", Altay Türklerinde başlangıçta ulu, büyük anlamında "Ülgen" veya "Bay Ülgen" daha sonra İran kültürünün etkisiyle "Hüda" anlamında "Kuday" gibi adlara bürünmüşse de Gök-Tanrı gerçek formunu yüzyıllar boyunca koruyarak, Türklerin dahil olduğu bütün sistemlerde yerini almış; İslamiyet'le birlikte " Allah" anlamında kullanılmaya başlanmıştır (3).

Paleo-Türk ( Eski, antik, tarih öncesi-Türk ) yazıtlarında Gök ("kök") temelde, "yüksek" ve "mavi" olmak üzere iki anlama gelmektedir. Ayrıca güç ("küç") ve kudret ("küçlük") ve sonsuz ("möngle", "bengü","mengü") ve "yaratıcı" anlamları da taşımaktadır (4). Orhun Kitabeleri'nde "Üze Kök Tengri" terkibi yer alır ve tanrı, "yücelerden yüce" sıfatıyla anılır. Buradaki "üze" İngilizce'deki "over" karşılığı olup Osmanlıca'da "fevkinde", günümüz Türkçe'sinde de "üzerinde" görülmektedir. Daha ileri dönemlerde, yüceliği tanımlamak için "üze" ve "kök"ün yanı sıra "ediz" ve "uluğ" sıfatları da kullanılmıştır (5)

Türklerin inançlarının temeli olan Gök, her şeyi kaplar; o her şeyin yaratıcısı ve her şeyi hükmü altında tutandır. "Bu haliyle, geleneksel Türk dini, her şeyden önce Türklere mahsus orijinal bir dini fenomendir. Dış etkilerin ve karmaşıklığın onun bu orjinalitesini bozduğu akla gelebilirse de, kanaatimizce oradaki arketipler başlangıçtan itaberen buna meydan okumuş ve orijinal formun bu şekliyle tarih içerisinde süreklilik kazandığını bize göstermektedir"(6) diyen Günay ve Güngör'ün saptamaları önemli bir bütünsellik arzetmektedir.

İnsan düşünmeden edemiyor;İslâm dininde dua edilirken ve ulu Tanrı her yerde hazır ve nazırken, avuç içlerinin göğe doğru açılması, Gök Tanrı inancının ne denli derin etkileri olduğunun bir göstergesi sayılamaz mı?(**)


İnsan aklı kavrama yeteneğini geliştirdikçe Tanrılar da çoğalmış ve insan; yaşamının önemli evrelerini karşılarken Tanrıları ve bunları anlatan öyküleri de kendisine örnek almaya başlamıştır. Bu öykülerin içerdiği simgelere, İsviçreli psikolog Carl Gustav Jung “arketip” adını vermektedir. Bunlar, her birimize genetik olarak miras kalan davranışların varoluş öncesi modelleridir. Bu arketipler, yer, yer ve zaman, zaman tavır ve davranışlarımızı şekillendirirek tüm yaşamımızın yönünü belirleyebilecek etkilere de sahiptir. Bütün kültürler tarafından kabul edilmiş, evrensel insanî deneyimleri içine alan ve Jung’un “kollektif bilinçdışı” olarak adlandırdığı kuram, fizikî yapımızın da temel dayanağını oluşturur (7).

Mitolojinin hammaddesini oluşturan karakterler, Tanrı ve Tanrıçalar, kahramanlar da arketipik güçlerin kişileştirilmeleridir.

Örneğin Hititler'de Tanrı,

M.Ö. 2000 – 1200 yılları arasında Anadolu’nun büyük bir kesiminde ve Kuzey Suriye’de hüküm süren Hititler, pek çok dini birbirleriyle kaynaştırarak inanç dünyasını bir çeşit federatif anlayışla bütünlüğe ulaştırmışlardı. Hitit tabletlerinde sık sık "Hatti ülkesinin bin tanrısından" sözedilir. Metinlerdeki uzun Tanrı listeleri göz önüne alındığında bu ifadenin pek abartılı olmadığı söylenebilir. Hitit egemenliğindeki her beylikte Tanrıların değişik tanımlamaları ve çeşitlemeleri bulunmaktaydı. Buna karşın Hititlerde de baş Tanrı, eski Türklerde olduğu gibi Fırtına (Gök) Tanrısı idi. Fırtına Tanrısı, baş Tanrıça ile birlikte federal Hitit Devletinin en önemli birleştirici gücünü oluşturmaktaydı (E.Akurgal).

Ve Hitit tabletlerinde tanrıdan güzel talepler...

" Tanrım, beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir. Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telâşlı hızımı dengele. Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver!

Sinirlerim ve kaslarimdaki gerginligi, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o büyüleyici ve iyilestirici gücünü duymama yardımcı ol!

Anlık zevkleri yasayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak icin durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hûlyalara dalabilmeyi öğret!

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.

Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaş toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi...Tanrım

Bana değiştirebileceğim seyleri değiştirmek icin cesaret,
Değiştiremeyecegim şeyleri kabul etmek icin sabır,
İkisi arasındaki farkı bilmek için de akıl ver..."

Ya bir de günümüzde yaşasalardı?

İ.Ersin K.

8- Eylül -2008, Ankara

Dipnot
:

(*) Henoteizm: Din ve felsefede, bir tanrıya bağlanırken diğer tanrıların varlığını da kabullenmeyi tanımlar. Yunanca heis theos, "bir tanrı", "prensipte monoteizm, gerçekte (uygulamada) ise politeizm"dir. Terimin yan çeşitlemeleri olarak içlemci monoteizm ve monarşil politeizm, fenomenin farklı formlarını ayrıştırmak için ortaya atılmıştır. İlgili terimler ise monolatrizm ve katenoteizmdir. Bu kavramlar da genellikle henoteizmin alt tipleri olarak anlaşılmıştır. Kavramın sahibi felsefeci Max Müller (1823-1900) dir.

(**) İlginç bir rastlantı eseri, benzer konuda, aynı gün yazılan bir blog daha bulunmakta. Okurlarımız karşılaştırma yapabilsin diye değerli MB yazarlarımızdan Mehmet Sağlam'ın ilgili yazısının linki aşağıdadır.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=130634

Kaynakça:

(1) Vikipedi, Özgür Ansiklopedi.

(2) Ahmet Güner Elgin, "Tarikatlar Ansiklopedisi", İstanbul. Milliyet yayınları, 1991, s.20

(3) Erol Göka,Türk Grup Davranışı, Aşinakitaplar, 2006.İst. s.78.

(4) Ünver Günay, Harun Güngör, " Başlangıçlarından Günümüze Türklerin Dini Tarihi ", Rağbet Yayınları, İstanbul 2003,s.55-70.

(5) Bahaeddin Ögel, " Türk Mitolojisi Cilt II, TTK Yayınları, Ankara 2002, 2. baskı, s.151.

(6) Ü.Günay, H.Güngör a.g.e.,s.148.

(7) Moenia, " Kadın ve erkek olmanın tarihi...-( Cinselliğin Mitolojisi)", Milliyet Blog, 10.09.2007

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..