Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '08

 
Kategori
Anneler Günü
 

Ellerinden öperim

Ellerinden öperim
 

Mayısın ikinci pazarı “Anneler Günü”
365 günde bir, bu gün annelere hediye verilecek, elleri öpülecek, sevgi sözleri söylenecek…
Niye?
Zira tüm dünyada izlenen yol, belirlenen kural böyle.
Bu günü atlarsan , unutursan annen üzülür.
Bir hediye bekler ve vermezsen ayıp olur.
- Bak bu günde bile beni hatırlamadılar” der diye, elin mahkumdur sanki.


Televizyonlarda reklamlar on beş günden bu yana gelmekte olan anneler gününü gözümüze gözümüze sokarken unutmak ne mümkün zaten.
Son reklam anneleri gösteriyor.
Hediyenin ne olduğu belli olmasa bile annelerin söylemlerinden hiç beklemedikleri büyüklük veya pahada olduğu belli verilenlerin.
Annelerse :
- Ah ne gerek vardı türünden itirazlar ve yan cebime koy gibisinden tavırlarla mutlu mesut görüntüler sergiliyorlar.


Gerçek hayat ile “olması gerekli” diye dayatılan aynı mı?
Tüm anneler hediye bekler, bu beklentisini boşa çıkartmaksa asla olmaz!!!
Öyle mi?
Böyle mi gerçekten?


Evime beş altı yüz metre uzaklıkta bir ev var.
O evde de dünya iyisi bir kadın.
Kadın kadına dertleşiyoruz ara sıra. Söz döndü dolaştı analar gününe geldi.Bakın neler dedi.

- Kı…desene o da ney? Bi tutturmuşlar analar günü hediyesi diye.
Koca yıl tükendi de bi güne mi kaldı bizim ana olduğumuzun akla gelmesi.
Bırak allasen bunları..hepiciği gavur icadı…


Anladım ki pek dolu, öfkeli…Derdini deşsem mi deşmesem mi diye düşündüm ama Allah’tan bana fırsat vermedi başladı anlatmaya.


- On beşimde gelin ettiler beni.Aha buraya bu gördüğün eve gelin geldim. Helbet şincik gibi değil o zaman. Kaynana, kaynata, kayınlar, görümler hepsi bu damda. O zamanlar buzdolabı, çamaşır makinesi, aygaz filan yok. Sabahın köründe kalkar , önce ocağı yakar, üstüne kazanı kor sonra dama giderdim.Hayvanları sağar, altlarını temizler, yemini neyin verir, eve koşardım. Süt kaynayacak, yoğurt çalınacak, peynir mayalanacak, sofra hazırlanacak. Eee o arada bi de çorba kaynayacak…çayı kim bulmuş da biz bulacaz..fakirliğin gözü kör olsun. Ev halkı doyacak, sofra kalkacak, ev süpürülecek el süpürgesiyle helbet. Sonra ocakta kaynayan kazandaki suyla başlaycan çamaşır yuğmaya. Bahçede de ateş yakardım kordum üstüne öbür kazanı.Yıka yıka bitmezdi gülüm. Aha bu ellerimin etleri ayrılırdı.

- Çamaşırlar, kayalara, ağaç dallarına serer, koşardım mutfağa. Yemek pişirmek ilazım. O arada bebelerim ağlar, iki arada bi derede onları doyurur, gelen misafir neyin varsa ikramını yapardım. Kaynım sürüye çobanlık ederdi emme kaytarmayı da pek severdi…onca işin arasında çobanlık da bana kalırdı bazı bazı.

- Sonra hepiciği evlendiler, evlerini ayırdılar.Ben büyük gelindim ya bana kaynana yanında kalmak düştü hep.Yıllar geçti gitti, kaynana da baba da hakka yürüdü, benim çocuklar büyüdü, kimi ele gelin gitti, kimi gavura uçtu. Kala kala elimde bir uşak kaldı.Onu da asker ettim, gitti geldi ama daha baş göz edemedik.Hayırlısı ile o da evini bilse de ben de oh desem.

O da olur nasılsa dedim. Ondan sonra kocanla baş başa kalacaksın, biraz dinlenirsin, yaşlanmanın tadını çıkarırsın artık…
Derin derin iç çekti.

- Bunca yıl geçti de ben neyi bildim ? dedi. Ben istemez miydim hiç o dediğin yaşamayı? Sana yemin olsun ki yıllardır işte gördüğün bu ev ve bu bahçede geçti ömrüm.

Gözleri kısıldı, göz pınarlarından kocaman bir damla yaş, yol buldu kırışık yanaklarına doğru. Sesi titredi , yutkundu, anlatmaya devam etti.

- Kızı gavura gelin edecekken paşport almak için gittiklerinde nasıl olduysa beni de yanlarında götürmüşlerdi. Emme arabadan hiç indirmedilerdi. Eskişehir’de bir akar çay var adını bilmem, onun kıyısında durduk, acıkmışlar…Orada lokanta var imiş. Hayatımda ilk defa lokanta denilen yeri orada gördüm, balık yedik. Otuz sekiz yıllık evlilik hayatımda yaşadığım tek güzel şey buydu.


Öyle mahzun, öyle garipti ki sarıldık birbirimize…ağladık, ağladık, ağladık.


Şimdi soruyorum size…

Bu analardan binlercesi yaşamıyor mu yurdumda?

Ve sadece bir gün değil, her gün öpülmesi gereken eller onların o yorgun, çatlamış, yarılmış ama tertemiz elleri değil mi?

Anadolu’mun analarına bir gün yetmez…
Her günleri kutlu olsun…

Annem de dahil olmak üzere hepsinin ellerini, yüreğimle öpüyorum.

Sevgiyle, saygıyla…

 
Toplam blog
: 79
: 1982
Kayıt tarihi
: 17.07.06
 
 

Salyangozları bilirsiniz... Onları görmeseniz bile geçtikleri yerde bıraktıkları izlerden anlarsı..