Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '11

 
Kategori
Mizah
 

Elli kuruş...

Elli kuruş...
 

İşte o elli kuruş...


Elli kuruş nedir ki; deyip geçmeyin, elli kuruş, parasızlıkta ne büyük bir paradır.!!!

Nelere kaadirdir elli kuruş bir düşünsenize...

Ekmek bir lira. Cepteki 50 kuruşla bir ekmek almanın mümkün olmadığını bildiğimiz halde;

Cüzdan şişikken, sokakta düşürsek, eğilip almayız, öylesine göreceli...

********

Eşim ve ben, iki öksüz... Kendi düğünümüzü ve, harcamalarımızı kendimiz yaptık...

Annelerimiz "onur konuğu" durumundaydılar. :-))

Ordu evindeki düğünümüz, davetlilerin yanısıra düğün ikramları için gelenler sebebiyle oldukça kalabalıktı. :-)))

Dans faslı kısa sürmüş, oyun havaları ve horon ağırlığını koymuştu.

Bir de bayan solistimiz vardı, belediye parkında geceleri sahne alan ama içmeden şarkı söyleyemeyen. :-))

Daha güzel, daha coşkulu söyleyebilmesi için bir kaç kez "küçük" aldırdık kuruyemiş mezeleriyle.:-))

Aynı anda salonda bir de sünnet karyolası vardı, en küçük kardeşim. O'nunla düğün ânına kadar yaşam birlikteliğimiz vardı, sünneti de bize kısmet oldu.

İşte böyle güzel niyetler üzerine inşa etmeye başladığımız yuvamız, şükürler olsun ki, başkalarına örnek olacak bir seyir izledi...

Kolumdaki kalın bilezik, 35. inci evlilik yıldönümü hediyesi...

Fuar zamanı İzmir'de on gün kadar süren balayından döndükten sonra normal yaşantımıza başladık.

Sanıyorum eylül sonu idi. O gece hava çok güzel. Parka gitmek istiyorum. Eşim itiraz ediyor ama mümkün değil, içimdeki coşkuma engel olamıyorum. Ondokuz yaşın delifişekliği üzerimde.!! :-))

Ne yapsın taze damat... Peki diyor yarı gönüllü, yarı gönülsüz...

- İyi ama parkta birşeyler içmek şart. Parayı İzmir'lerde bitirdik. Yarın ayın biri. Maaşlarımızı alırız ha, ne dersin?

- Hayır! bugün gitmek istiyorummm.

- Hadi arayalım bakalım iki çay parası...

Eski palto, manto, pantalon, cüzdanları aradık, taradık, heyecanla aradık. Nafile... Sadece ve sadece bir çay parası yani elli kuruş bulabildik. :-))

Eşim:

- :-)))

Ben:

-:-)))

Ne etcez şimdi? :-)))..... :-)))

Eşim de çok şakacı ve hayat dolu. Elindeki tek metal elli kuruşu havaya atıp atıp tutuyordu...

- Yapma, onu da kaybedeceğiz...

Devamla:

- Yürü, çıkalım... Garson gelince sen değil siparişi ben vereyim.

-?

Parkta fıskiyeli havuzun yanında güzel bir yere oturduk. Sahne tam karşımızda. Düğünümüzdeki solist, henüz sahnede değil. Saz heyeti, fasılda peşrevdeydi...

- Buyrun ne arzu ederdiniz?

- Eşim çay almak istiyor ama benim midem çok kötü ağrıyor, ben almayayım. Sadece bir çay...

Az sonra gelen bir çayın hatırına canlı konseri izledik.:-))

Eve dönerken ikimizin de gülmekten yanakları acımıştı. :-))

Bu mini öyküdeki mini şovumu, sonraki zamanlarda tüm aile dostlarımıza her anlattığımızda meclise ayrı bir tat, ayrı bir lezzet gelirdi...

Şovum, o gece gerçeği aratmayacak ustalıktaydı. :-))

Sonrasındaki yaşantımda liraların, kuruşların hesaplarını yapmayı, iyi öğrendim.

Hesap makineleri olunca öğrenme kaabiliyeti olanlar hesaplamaları iyi öğrendi de öğrenemiyenler sınıfta kaldı. :-)))

Geçmiş zaman olur ki, küçük bir elli kuruşun veya bir bardak çayın öyküsü benim anılarımda cihana değer...

Bu olay, hayatımın yönünü değiştirdi.

Selam ve sevgilerle...

Yurdagül Alkan.

 

 
Toplam blog
: 344
: 1671
Kayıt tarihi
: 09.04.09
 
 

Özel bir finans kuruluşundan emekliyim. Hayatın her aşamasını acısıyla tatlısıyla yaşamış biri ol..