Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '12

 
Kategori
Anılar
 

Elli Yıl böyle geçti!

Elli Yıl böyle geçti!
 

Bilgelik bir damlada tüm evreni görebilmek değil midir?


Hep yarım kalmış öykülerle dolu kalplerimiz. Çok severken kaybettiklerimiz. Hiç bitmeyecek sandığımız çocukluğumuzun anıları. Mahallemiz, evimiz, arkadaşlarımız… Sonra gençlik heyecanlarımız. Umutlarımız. İlk hayal kırıklıklarımız. İlk terk edilişler, terk edişler, unutuluşlar.

Önce çocukluğumuz terk etti bizi. Beraberinde tüm masumiyetimizi, yaşama güvenimizi, umudumuzu da alıp giderek. Bilmezdik hayatın bu kadar zor olduğunu çocukken. Bilmezdik hayatın dikenlerinin acısının gül dikeni gibi olmadığını. Bilmezdik hayat yokuşunda çelme takanların aslında dost sandıklarımız olabileceğini. İlk hayal kırıklığımıza neden, bizi terk eden çocukluğumuz oldu.

Sonra gençlik heyecanları aldı masumiyetin yerini. Ürkekçe adımlar, kalp kıpırtıları, başkalarının bize ait sandığımız dünyamızı yavaş yavaş işgal edişi. Okullar, öğretmenler, sınavlar, parasızlıklar, küçük kasabamızın yerini alan kocaman kentler. Her kaybediş bizi biraz daha büyüttü. Her yeni kazık biraz daha olgunlaştırdı. Her yeni kazanç ise bizi değiştirdi. Önce çocukluk arkadaşlarımızı, sonra kalbimiz ve bedenimizi değiştirdik. Büyüdük…

Büyümek küçükken sandığımız kadar güzel değilmiş, başımızı yaşam taşlarına vurunca öğrendik. Üniversite bitirmekle, birisini sevmekle, iş bulmakla, evlenmekle bitmiyormuş tüm sorunlar… Her yaş yeni sınavlar taşıyormuş insanın yaşamına. Her yeni adım yeni hayal kırıklıkları, yarım kalmış hayal mezarları bırakıyormuş insanın kalbine.

Çocuktuk, genç olduk, eş olduk, baba-anne olduk, memur olduk, vatandaş olduk, asker olduk… Bir gönüle yoldaş olduk.

İnsan olduk, mü’min olduk, isyankar olduk, itaatkar olduk, sustuk, konuştuk, yaşadık… Her yaşadığımıza tecrübe dediler. Tecrübeli olduk. Kalp kırdık, hak yedik, kurallar ihlal ettik. Özür diledik, tevbe ettik, af istedik.

Sonra yaşlandık. Kalbimizin hala onsekizinde olmasına rağmen bedenimiz elli oldu. Hastalıklarla tanıştık. Pişmanlıklarımız ve “Keşke”lerimiz arttı. Tecrübelerimiz arttı. Hatıralarımız arttı. Ömrümüz azalırken gönlümüz zenginleşti. Arkadaşlarımız azalırken, eleklerden geçip sınanmış dostlarımız arttı.

Rabbimizin “Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız” (4:31) müjdesiyle sevindik; tevbelerimizin kabul edilmemesinden korktuk.

Sonuçta inişiyle çıkışıyla, acısıyla tatlısıyla, günahıyla sevabıyla bir yaşam sürdük. Bugünden geriye dönüp bakınca “şol yel esip geçmiş gibi” geldi yarım asırlık ömrümüz bize. İçimiz burkuldu. Sonra sonsuz bir yaşamın beklediğini anımsadık; umutlandık. Aynı anda gönlümüzde hem cenneti hem cehennemi; hem korkuyu hem umudu; hem sevgiyi hem nefreti taşımaya devam ettik.

Bir tür veda yazısı gibi oldu galiba. Ama kış mevsiminde, doğa geçici ölümünü yaşarken, ömür yeni bir yıla daha girerken, böyle bir nefis muhasebesine ihtiyaç duyuyor insan. Sizin için öyle değil mi?

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” denilmiş ya, hiç değilse kalan yılları güzel yaşamak için muhasebe yaptık. Hepsi bu. 

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..