Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sonsuzluk (Osman Özeker)

http://blog.milliyet.com.tr/yasev

21 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Elvide analar...

Evlide çok küçük yaşlarda anasını kaybetmiş, yetim kalmış üç kardeşten en büyüğü idi.

Baba Ahmet Efendi ise küçükken düştüğü ekmek tandırında elleri yanmış, yanma sonucu oluşan iltihaplar nedeniyle iki elinin parmakları kesilmiş, ''çolak elli'' olarak hayatını devam ettiriyordu.

Çolak Ahmet elleri çolak olduğundan bedenen bir iş yapamamış, kendisinin ve çevresinin gayretleriyle iyi bir hafız olmuştu. Yıllar içersinde güzel sesiyle tanınan ve aranan bir hafız olmuştu. Özellikle ramazan aylarında çevre köy ve kasabalarda ''aranan bir hafız'' olarak tanınıyordu.

Çolak hafızın ilk evliliğinden Evlide, Cafer ve Cevdet isimli üç çocuğu olmuştu.

Çolak Hafız’ın eşi Ayşe genç yaşta vefat etmiş, hafız üç yetimle baş başa kalmıştı.

Çolak hafız iki çocuğuyla hayat mücadelesine daha fazla dayanamaz ve ikinci bir evlilik yapar. Bu evlilikten de Naciye isminde bir kızı olur.

Yıllar birbiri ardına gelip geçiyor, Çolak Hafızda artık epey yaşlanmış bir duruma gelmişti. Elden ayaktan düşen hafız, artık ramazan aylarında da olsa camilere gidemiyor, evinin geçimini sağlayamıyordu.

Aile perişan bir halde idi. Konu komşunun yardımlarıyla geçinmeye çalışıyor hayatları çok zor geçiyordu.

Ailenin en büyüğü olan Evlide henüz ''gençliğinin baharındaydı''. Geçim sıkıntısı içinde olan ailenin bir an önce bir şeyler yapması gerekiyordu.

Çolak hafızı tanıyan ve seven dostları bu aileye yardım etmek için büyük çaba sarf ediyor, Elvide’ yi ''hiç olmazsa bir işe vererek'' sorunları çözmeyi düşünüyorlardı.

Kasabanın ileri gelenlerinden ve aileyi tanıyan Fevzi Bey bir gün Çolak hafızın evine çıkagelir. Fevzi Bey aileyi ekonomik sıkıntıdan kurtaracak bir yol bulmuştur.

Kasabanın tek ve büyük fabrikası olan ve bizzat Atatürk’ün talimatıyla kurulan Sümerbank İplik ve Dokuma Fabrikası’na işçi olarak Elvide’nin girmesini sağlayacaktır.

Fevzi Bey konuyu hasta yatağında yatmakta olan Çolak hafıza hemen açar:

—Hafız amca iznin olursa senin kızı fabrikaya koyacağız.

Çolak hafız bu habere hem çok sevinir, hem de çok duygulanır. Yılların yorduğu vücudunu ''teşekkür etmek için'' doğrultmaya çalışır, ileri doğru hamle yapmak ister ancak başaramaz. Yorgun vücudu artık hafızı taşıyamayacak durumdadır.

Aldığı habere çok sevinen hafız duygularını ve sevincini daha fazla kontrol edemez ve yorgun ve soluk gözlerinden ''yağmur misali'' yaşları bırakıverir.

Bir zaman sonra kendini toplayan Hafız, Fevzi Bey’e:

—Beyim Allah sizlerden razı olsun. Bu işi yaparsanız gözüm arkada kalmadan rahatça artık tanrıma kavuşabilirim. Sözleriyle duyduğu memnuniyeti ifade eder.

Fevzi Bey Çolak hafıza verdiği sözü tutar ve asıl adı Cahide olan Elvide’yi yaşı tutmamasına rağmen, teyzesinin kızının kimliğiyle ve Evlide ismiyle fabrikaya işçi olarak koyar.

Henüz on dört yaşında olan Evlide artık Sümerbank’ta çalışmaya başlamış, evin geçimini sağlar duruma gelmişti.

Bir müddet sonra zaten yaşlı ve hasta olan Çolak Hafız’da hayatını kaybeder. Evlide ailenin tüm sorumluluklarını üzerine almış, gençliğinin baharında yaşamla mücadele ediyordu.

Evlide artık serpilmiş, güzel bir genç kız olmuştu. İyi bir evlilik yapmak, kendi hayatını kurmak artık O’ unda hayallerini süslüyordu.

Kasabanın en köklü ailelerinden biri olan ''Şıhlı Ailesinin'' oğullarından olan Cemalettin de Sümerbank’ta ''dokumacı'' olarak çalışıyordu.

Cemalettin’in başından daha önce bir evlilik geçmiş, bir çocukları da olmuştu. Eşiyle sorunlar yaşayan Cemalettin bu evliliği daha fazla sürdürememiş, boşanmıştı.

Cemalettin de hayatını yeniden bir düzene koymak ve evlenmek istiyordu.

Cemalettin’in ilgisini Evlide çekmişti. Elvide’nin güzelliği, mahzunluğu, ağır başlılığı hemen fark ediliyordu.

Cemalettin fırsat buldukça Elvide’yi gözetliyor, konuşmaya çalışıyor, özellikle de ''gece vardiyalarında'' bahçeden getirdiği elma, armut, kiraz gibi meyveleri bir bahaneyle kendisine sunuyordu.

Zaman içersinde Cemalettin Elvide’nin ilgisini çekmiş, O’na karşı duygular beslemeye başlamıştı.

Çocukluğu hep sevgisiz ve korumasız geçmişti Elvide’nin. Ana sevgisini hemen hemen hiç tatmamıştı. Babası hafız olduğu için evde pek bulunamıyor. Gittiği köy ve kasabalardan günlerce gelmiyordu.

Cemalettin’in sevgisi ve ilgisine daha fazla dayanamayan Evlide evlilik teklifini kabul eder.

Cemalettin’le evleneceklerdi, ancak ortada büyük bir sorun vardı.Elvide’nin analığı bu evliliğe kesinlikle “onay” vermezdi.Elvide’nin gitmesi demek, ailenin ekonomik sıkıntıya düşmesi demekti.

İki genç sorunu çözmenin yolunu “kaçmakta” bulurlar ve Evlide hiç düşünmeden kaçar.

Artık Evlide de “Şıhlı ailesinin” gelini olmuştu.Bu arada ailenin baskısıyla fabrikayı da bırakır.

Evlide altmış dönümlük bir meyve bahçesi içersindeki iki katlı büyük bir binada kayınpeder, kaynana, görümce ve kayın biraderleriyle birlikte oturmaktadır. Günleri ise aileye ve kocasına hizmet etmekle geçmektedir.

Elvide’nin yüzünü bu evlilikte güldürmemiştir. Analık baskısından kurtulan Evlide bu kez kaynana ve görümceden eziyet görmekte, ailesinden çok çekinen kocası ise bütün bu olup bitenlere sesini çıkaramamaktadır.

Yıllar birbiri ardına gelip geçmiş, bu arada çocuklarda dünyaya gelmeye ve büyümeye başlamıştır.

Ailenin çoğalması üzerine Cemalettin’in ısrarı ile bahçenin en ucuna yakın bir alana iki oda bir aralıktan oluşan kerpiçten bir ev yaparak buraya taşınırlar.

Bu arada Cemalettin’de fabrikadan ayrılmış, çalışmak üzere eşini ve çocuklarını bu bağ evinde bırakarak sık sık Adana, İstanbul, Antalya gibi yerlere gidiyor, aylarca eve uğramıyor, eve parada göndermiyordu.

Elvide yedi çocukla bir başına kalmış, evini geçindirmek için yevmiyeci olarak pancar çapalamaya, dantel kanaviçe gibi işler yapmaya başlamıştı.

Tek düşüncesi ve mücadelesi, çocuklarını okutabilmek, evinin geçimini sağlamaktı. Ailenin çocukları da boş durmuyor, bahçeden topladıkları elma, kiraz, vişne, armut gibi meyveleri tren istasyonuna götürerek yolculara satıyor, kazandıkları paraları da annelerine teslim ederek evin geçimine katkıda bulunuyorlardı.

Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar “ ne pahasına olursa olsun” okuyup hayatlarını kurtarmak için var güçleriyle çırpınıyorlardı. Baba Cemalettin’de çocuklarını okumasını, kendisi gibi, cahil kalmamasını istiyor, bu isteğini de sık sık vurguluyordu:

—Gerekirse gömleğimi satar, çocuklarımı okuturum.

Cemalettin gömleğini satmadı ama çocukların okuması için elinden gelen bütün gayreti eşiyle birlikte göstermişti.

Ekonomik sıkıntıdan kurtulmak için Evlide Sümerbank’a tekrar girerek çalışmaya başladı. Ailenin tüm yükü yine omuzlarındaydı. Elvide bu duruma fazla gocunmuyordu. Alışkındı zaten, yıllarca kendi babasının, kardeşlerinin, analığının yükünü taşımamışmıydı, şimdi de çok sevdiği çocukları için bu yükü yılların verdiği “yıpranmışlığa” rağmen yine taşıyacaktı. Bu O’nun kaderiydi beklide. Yeter ki çocuklarını kimseye muhtaç etmeden okutabilsin, onların hayatlarını kurtarabilsin.

Geçen zaman içersinde Evlide çileli ve zor hayatında kendi çapında verdiği mücadelede başarılı olmuştu.

Yedi çocuğunun yedisi de okumuştu. İkisi üniversiteyi, ikisi normal liseyi, üçü de meslek lisesini bitirerek hepsi de birer meslek sahibi olmuş, evlenip çoluk çocuğa kavuşmuştu.

Yıllar Evlide Anadan çok şeyler alıp götürmüştü. Kadın başına verdiği o inanılmaz mücadeleler artık geride kalmıştı. Yetmiş sekizine yaklaşan yaşına rağmen bu yaşam mücadelesini şimdilerde ise Ankara’da tek başına veriyordu.

Kocasını, hayat arkadaşını on yıl önce kaybetmiş, bir anda tek başına kala kalmıştı.

Çocukları çok ısrar etmişti özellikle kızları:

—Ana gel bizimle yaşa, yalnız başına yaşayamazsın.

Elvide ana çocuklarından gelen bu ısrarlı tekliflerin hiç birini kabul etmemişti. O hep:

—İnsan eti ağır olur, ev üstünde ev olmaz, herkes işine gücüne baksın.

Evet Evlide ana hiçbir çocuğuna yük olmak istemiyor, gelen teklifleri de kabul etmiyordu.

Evlide ana “geçmiş yaşına rağmen” yalnız başına yaşam mücadelesini “son nefesini verene kadar” devam ettirmeye karar vermiş.

Evlide ananın çocuklarının her biri “bir dağda da olsa da” o yine çocuklarını düşünmekle, onları tasa etmekle günlerini geçirmeye devam edecek.

Yaşadığımız bu hayat içersinde “binlerce evlide analar var, binlercesi yıllarca çırpınıp, didinip durmuş, binlercesi de halen bu mücadeleyi vermeye devam ediyor.

Bizi büyüten, okutan, bizler için hala çırpınan, didinen binlerce Evlide analarımıza karşı bizler, evlatları sorumluluklarımızı ve evlatlık görevlerimizi yerine getirebiliyor muyuz?

Yüzlerce km uzaklıkta da olsa, arayıp soruyor muyuz?

Yılda bir kez de olsa “işimizden gücümüzden” zaman ayırıp Elvide anaların elini öpüp, gönlünü alabiliyor muyuz?

Evlide anama ve binlerce Evlide ananın o mübarek ellerinden hasretle öpüyor, öpüyor ve bizleri affetmelerini diliyorum.

Osman Özeker.

 
Toplam blog
: 287
: 3107
Kayıt tarihi
: 11.07.08
 
 

1949 Konya Ereğli doğumlu olup, halen İzmir'de oturmaktayım. A.Ü. Eğitim Fakûltesi mezunuyum  Ata..