Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Emanet yaşam...

Emanet yaşam...
 

İnsanoğlu doğduğu an yaşlanmaya başlarmış. O taptaze, narin bebek teni, o kendine has kokusunu yayar koklandığında. Günler geçtikçe bu taze deri kalınlaşmaya, sertleşip gerilmeye de başlar bilirsiniz. Dişsiz damakları ile ancak püre benzeri, ıslatılmış besinlerle doyurulur bebekler...

Zamanla kaslar, kemikler gelişir, saçlar uzar, bacaklar yürümeyi, eller tutmayı, kollar sarılmayı öğrenir...

Dişler çıkmışsa, ağıza götürülebilen herşey ısırılmak, çiğnenmek içindir.
Gözler tarayıcı, kulaklar ses avcısı, beynimiz ise öğrendiklerimizin deposudur.
Gülümsemek önceleri bilinçsiz kas hareketleri, ağlamak ise açlığı ya da rahatsızlığı ifade biçimidir. Duyguların dili öğrenilinceye dek...

Zaman geçmeye başlar, uykular azalır, dışarıdan alınan her türlü edinim farklı şekillerde etkiler bedeni ve ruhsal yapımızı.

Hızla herşey değişmeye başlar. Beden büyür; ruhsal değişiklikler eşliğinde,
yaşamda yer almaya başlarız birey olarak. Öğretilenleri öğrenmeye, uygulamaya başlarız..

İlk zamanlarda öğretilenleri, daha sonraları, bize öğretenlerin bile bilmediklerini düşündüğümüz zamanlar gelir... Ergenlik...

Merak, korku, isyan, mutluluk... Ne çok duyguyu birlikte yaşatır bu dönem...

Hastalıklarla tanışırız. Aşkın ayak seslerini duyarız yavaşş yavaşş...
Kendi cinsimizin bedensel ve ruhsal özelliklerini kavramaya başladıkça, hele de karşı cins kavramı yüreğimizin kapısını zorlamaya başlamışsa şaşkına döneriz.

Yaşam kargaşasının içine pat diye düşer, ama o zamanki çevik bedenimizle, güçlü duygularımızla her seferinde çabucak ayağa kalkmayı becerebiliriz çoğu zaman. İşte gençlik... İşte hayat....

Yıllar gece ve gündüzün birbirini kovalaması ile kah uykuda kah uyanık geçer, bizler de sunulan hayatın içinde kendimize bir yer seçer, orada adına yaşamak denilen o günlere, kendimizden kattıklarımızla, bize katılanları birleştirir uzun bir yola çıkarız.

Bu yolda öyle şeyler yaşarız ki; dönüp baktığımızda hatıra dediğimiz yaşanmışlıklar, hoyratça kullandığımız bedenimize kırmızı ışıklar yakar.

İşte YAŞLILIK... Hiç gelmeyecek sandığımız o hain dönem! ! !

Artık ne gözlerimizde o şahin bakışlarımız, ne de bir kase fındığı kırdığımız o inci dişlerimiz var... Bacaklarımızın sayısını üçe çıkardık. Dayandığımız bastonlarla. Saçlarımızdaki akları, tecrübe adıyla ağartık diyoruz hayat değirmeninde. Belimizi büken, yamultan kemiklere hesap sormaya başladık.

Peki biz ne yaptık? Bu emanet bedene nasıl sahip çıktık, nasıl koruduk, nasıl baktık. Yaşlılığa hazırlayabildik mi? .'' Hayır '' deyişinizi duyar gibiyim...

Biz emaneti koruyamadık. Şimdi '' keşkeeee '' ler, '' şimdiki aklım olsaydı ''lar la avunuyoruz....

Hadi koca bebekler! ! ağzımızda protez dişler, pırıl pırıl başımızdaki o tek tük tüyler, öksürürken, gülerken bizi güvende tutan pedler, bastonları titreten ellerle hadi gayret!

Şu karşıdaki çocuk parkında buluşalım. Çocukları seyrederken emanet bedenlerimize yaptığımız eziyetleri bir daha düşünüp, o kıymetini bilemediğimiz gençlik yıllarının hayaline dalalım. Hadi! !

Selma Güneş

 
Toplam blog
: 39
: 761
Kayıt tarihi
: 08.03.09
 
 

Yaşamı tüm engellere rağmen sürdürmekten yorgun bir savaşcıyım. Anadolu Üniversitesi İş idaresi Bö..