Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '10

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Emekçi!

Emekçi!
 

www.isciler.net


Bu ülkede emekçinin nasıl hukuksuzluğa kurban edildiğini anlatan, yasaların aslında çalışanı değil, işvereni koruduğunu gözler önüne seren bir olayı kaleme almak istedim. Tam da Tekel İşçileri’nin ekmek parası uğruna 42 gündür sergilediği direnişe uygun bir olay. Tamamı gerçektir ve başlangıçtan sona bizzat tarafımca şahit olunmuştur.

“2007 yılının Şubat ayıydı. O günde yaklaşık 2, 5 yıldır çalıştığım işyerime gittim. Masama oturdum. İşime başladım. Bir iki saat sonra firma sahibi odamın önünden geçti ve bana hiç selam vermedi. Her zaman selam veren işveren nedense bu kez beni es geçmişti… Uzun çalışma hayatımın verdiği tecrübeyle bir şeylerin döndüğünü anlamıştım. ‘Hayır olsun’ dedim ve işime devam ettim…

Öğleden sonra Genel Müdür beni odasına çağırdı. Gittim. ‘Lütfen oturun’ dedi. Oturdum. Genel Müdür biraz da duygusuz bir sesle; “Biliyorsunuz bu günlerde işler çok da iyi gitmiyor, şirkette para sıkıntısı var. Bu nedenle maaşı yüksek olan beş arkadaşımızın işine son vermek zorundayız. Bunlardan birisi de sizsiniz…”dedi.

Donakalmıştım. Şirketin herhangi bir para sıkıntısı olmadığını, aksine işlerinin de çok iyi gittiğini, müşteri kaybetmek bir yana, yeni müşteri bağlantıları da yapıldığını en iyi bilenlerden birisi de bendim. Ayrıca bir önceki yıl işveren benimle çalışmaktan çok memnun olduğunu, daha uzun yıllar birlikte çalışmak istediğini söylemişti. Bu sözüne güvenerek bir ev almış ve kredi borcuna girmiştim… Bu borcu da düşününce yer ayaklarımın altından kayıyor hissine kapılmıştım. Bir de genel müdür, tazminat ödenmeyeceğini, içeriye olan borcuma sayılacağını söylemişti. Kısaca beş parasız kapının önüne konulmuştum. Beş parasız olmak ve kredi borcunun yıkıcılığı bir yana, yapılan muamele çok ağrıma gitmişti. Daha düne kadar benden çok memnun olduğunu söyleyen işveren benimle muhatap bile olmamış, çıkartma işini genel müdüre havale etmişti.

Sabah bir işiniz varken, öğleden sonra bir anda işsiz kalmanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Ya da tam yılbaşında veya bayram öncesi işten çıkartılmanın dayanılmaz acısını?

Biz biliriz…

Biz emekçiyiz ve işsizliğin ne demek olduğunu çok iyi biliriz…

Acımasızca, saygısızca çalıştığınız işyerinden çıkartılmak!..

O güne kadar mahkeme nedir bilmeyen ben, ertesi gün soluğu bir avukatta aldım. Öyle ya, böylesine keyfi bir şekilde çıkartılamazdım, bunun hesabını yasal çerçevede sormam gerekiyordu. İş kanunu ne güne duruyordu? Türkiye bir hukuk devletiydi, yasalar elbette bana da sahip çıkacaktı…

Öyle de yaptım ve hemen bir ‘İşe İade Davası ‘ açtım. İtiraz ettiler, bir sürü karalamalar, yalanlar, yalanlar, yalanlar. Hepsini çürüttüm, haklılığımı ispatladım ve kazandım. Temyize gittiler, Yargıtay onadı ve yine kazandım. Sonunda çıkan karar gereği işime iade edilmiştim. Aradan 3 yıl geçmişti…

Yasa gereği iki şahit alarak işyerine gittim. Geçen 3 yıl içerisinde çok şey değişmişti. Başka bir şirket ortak olmuş ve yönetimi de eline almıştı. Eski yönetim ise çoktan yok olmuştu. Karşıma yeni bir genel müdür çıktı. O gün işe başlayacağımdan haberi olmadığını, gelişimin sürpriz olduğunu falan söyledi. Ben; o zaman işim ve yerim hazır değil sanırım dedim. O ise; bizde yer bol, size masa ve sandalye buluruz dedi. Her halinden bu durumdan eğlendiği belli oluyordu. Bu arada firma oturduğum yerin neredeyse 150 km uzağına taşınmıştı. Gidiş, gelişin nasıl olacağını sorduğum zaman ise; kendi imkânlarınızla geleceksiniz, ama bu çok zor olur, evinizi buraya taşımanız gerekir diye cevap verdi. Dedim ya çok eğleniyordu…

Aramızda geçen konuşmalardan ve tavırdan firmanın samimi olmadığını anladım ve iş başı yapmadan geri döndüm. Avukatım yasal hakkımın ödenmesi konusunda firma avukatını aradı ama avukat işe başlamadığım için… para ödenmeyeceğini söyledi. Sonuçta çalışmadığım döneme karşılık ödenmesi gereken dört aylık ücreti alabilmek için tekrar dava açtık. Bakalım bu dava kaç yıl sürecek?”

Evet, yukarıda bahsettiğim bu olay yaşanmıştır ve günceldir. Ülkemizde ki İşe İade Davalarının kocaman bir yalan olduğunu ispatlayan çarpıcı bir örnektir. Üç yılda sonuçlanan bir davanın işçiye ne faydası olabilir ki? Bu sürede firma batmış da olabilirdi. İşinize iade edilmişsiniz ancak firma ortada yok… Nasıl ama? Tam Aziz Nesinlik…

Bizde yasalar işçiyi korumaz… İşveren keyfi işçi çıkartır, siz de hakkınızı arayamazsınız. Çünkü hakkınızı aramanız için de paranız olması gerekir ve de bekleme gücünüz... Bu nedenle de kimse dava mava açmaz, açsa da işte yukarıda bahsettiğim gibi sonuçlanır. Hem kazanır hem de kaybedersiniz…

İş bulamazsınız, bulduğunuzda ise ya sigortanız yapılmaz ya da sigortanız yapılır ancak maaşınız bordroda düşük gösterilir. Bir işinizin olduğunu düşünür şükredersiniz, emekliliğinizden çalınır sesinizi çıkartamazsınız. Çünkü itiraz ettiğiniz anda kendinizi kapının önünde bulursunuz. Emekliliğiniz geldiği zaman da Allah Büyük… Bir anda sudan sebeplerle işten çıkartılırsınız. Bazen tazminatınız bile verilmez. “Git dava aç” derler. Tazminatınız verilse bile hazıra dağ mı dayanır? Sonuçta işsizsinizdir ve kim bilir kaç ay ya da yıl iş aramak zorunda kalacağınız belli değildir. Gelecek ise karanlıktır…

Başbakanınız bile işten atılan binlerce Tekel işçisinin direnişini, “devletin kasasını soymak!..” olarak nitelendirebiliyorsa, siz nerede ve nasıl hakkınızı arayacaksınız?

Yeryüzünde işsiz bıraktığı emekçisini devletin kasasını soymakla suçlayan bir başbakana sahip olan başka bir millet daha var mıdır acaba?

***

Emekçinin hakkını savunacak, alın terine saygı gösterecek, “ananı da al git!” demeyecek, hakça paylaşımdan yana olan, insanı insanca yaşama standartlarına kavuşturacak bir yönetime susadık!

Sabret emekçim! Elbet bir gün sıra sana da gelir!..

Bugün bize “avucunuzu yalayın” diyenlere sandıkta cevabımızı vereceğiz…

Tülay Hergünlü

İstanbul, 25.01.2010

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..