Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
Haber
 

Emekli hemşire Necla Omay ve trilyonluk mirası safsatasının gerçek yüzü

Emekli hemşire Necla Omay  ve trilyonluk mirası safsatasının gerçek yüzü
 

NECLA OMAY Nazım Hikmet Kültür Merkezinde 2005 ezgi umut


Çamların altında oturmuşuz. Sıcak bir gün ama bu bahçede hissedilmiyor, Nazım Hikmet Kültür Merkezinin bahçesinde. Yazar arkadaşım Sadık karşı masada oturan zarif yaşlı şapkalı hanımı işaret ederek seninle tanışmak istiyor ve tablosunun fotoğrafını çekmeni rica etti diyor...

Karşı masadaki iki hanımın yanında orta boy bir yağlı boya tablo duruyor. Tanışıyoruz. İlk izlenim çok önemli. İçim ısınıveriyor. Minyon, zarif, kılık kıyafeti temiz pak özenli ve kendinden son derece emin gururlu görünüşlü bu ressam Necla Omay. İlk tanışma anında ressam olduğunu düşünüyorum.

Hani şu dün ve önceki gün tam da Almanya'daki Deniz Feneri davası ve Türkiye'deki ilişkileri gündemin birinci sırasında yerini almışken ve hiç de inecek gibi görünmüyorken, başlıklarındaki TRİLYON ve TKP sözcüklerini kullanıp milletin aklını başından almayı başaran haber üreticilerinin becerisi ile bir anda Trilyonerliğe layık görülen emekli hemşire benim dostum.

Evet o emekli hemşire ile, sevgili Necla Omay ile o günden sonra arkadaşlığımız onun kaybına değin devam etti. Ölümünü duyduğumda kapıldığım yeisi Gitme dostum başlığıyla burada bloglarda duyurmuş ama yoruma da kapatmıştım.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=118081


Blog galerilerime göz atanlar tanımadan Necla ablanın bir kaç fotoğrafını da görmüş oldular galerilerimde.

Kendim bile ölebilirdim zaman zaman öylesine yakınımda dolaştı ki ölümün gölgesi nice sevdiklerimi aldı şu son iki yılda, Necla Ablanın ölebileceğini hiç mi hiç düşünmemiştim. O kadar enerji ve yaşam dolu bir insandı ki.

Birlikte paylaştığımız pek çok güzel anılar oldu. Hatta bir kitap yazmamı bile istiyordu. Bu konuda küçük söyleşiler yapıyorduk.

Bir gün Nazım Hikmet Kültür evinde Latife Hanımla ilgili kitabı elimde görünce istedi. Nedense canı sıkılmıştı. Verdim. Okuyacaktı. Sonra dedi ki:

" Biliyor musun ben Latife Hanıma baktım son hastalanışında." Ve bazı olaylar anlattı.

Başka bir gün kendisi için çok özel birinin yaşam öyküsünün yayınlandığını duymuş. Bana telefon etmişti, o yaşamöyküsünü alıp okumam için. Dediğini yaptım. Kendisi ile ilgili güzel satırlar vardı kitapta. Görmemi istemişti anlaşılan. Kitabın yazarı Necla Ablaya da ulaştırmıştı. Biraz mutlu oldu sanırım. İşte ondan sonradır ki söyleşilerle zenginleştirilmiş kitap projemiz giderek gelişmeye başladı. Tanidiklarının dostlarından çoğunun öldüğünü söylemişti bir gün. O zaman bile ölümü ona hiç yakıştıramamıştım. Demek ki dostları çok yaşlı diyordum.

Son derece entelektüel ve zeki bir insandı. İnaçlı bir sosyalistti. Yaşamı boyunca tırnakları ile kazımış, çalışmış, onuruyla dürüst çalışmış, çabalamış okumuş, kendini geliştirmiş ve o gazetelerin kendisini trilyoner ilan etmesini sağlayan yer altındaki rutubet içindeki bodrum daire ile yine aynı semtte bir zemin kat sahibi olmuştu. Bir de küçük deniz evi vardı, üsttekiler su taşırınca herşeyin çürüyüp parçalandığı için gidip kalamadığı ve bu yüzden mahkemelerde koşmaktan yorgun düştüğü, belki de ölümüne neden olan ev.

Onca çalışma çabalamaya çoluk çocuğu da yoksa 40 yıl çalıştıktan sonra çok mu...

Bodrum katı nerdeyse iki senedir kiracısızdı, ve emekli maaşı ile idare etmeye çalışıyordu. Bir de arasıra kendisi ile ilgilenen çok eski arkadaşları...

Arkadaşım Necla Omay'ın inandıkları ve emekleri ile alay edercesine verilen başlıkları okuyunca yüreğime nasıl bir kaya yerleşip oturdu anlatması zor. Hem Necla ablanın hatırasına saygım hem de gerçek dürüst haberciliğe olan saygım bu saptırılarak son iki günün flaş haberi durumuna getirilmiş olaya bir açıklık getirerek biraz da haber okuması yapmak.

Kendisinin iddia edildiği gibi çok parası da olmadığını sanıyorum hatta eminim. Bakıma muhtaç olabileceği günler için sakladığı ve dokunmadığı bir meblağ vardı ama düşer de kalkamazsam bu para da ancak bir kaç sene idare eder deyip dokunmazdı. Tüm emekli maaşını da kedilerine harcadığı için ona kızardım. Ama sonra hak verirdim. O hayvancıklar öyle aç sefil gezerken boğazımdan lokma geçmiyor derdi.

En son yüzyüze görüşmemizde vapur iskelesine kadar geçirmiştik Aysel'le. Nedense turnikeleri geçip de ayaklarını sürüye sürüye ilerlerken gözlerim dolmuştu ardından. Birden neden böyle yürüyor diye düşünmüştüm. Elini kaldırıp da uzaktan sallayışı... Bilebilir miydim son görüşmemiz olacağını ve son vedalaşmamızı anlayabilir miydim?

Kiminle en son nerede görüşeceğimizi bilebilir miyiz?

Bu haberi kimin nereden sızdırdığını kimin de çarpıtarak verdiğini bulmak da ilgilenirse dürüst medyaya düşmez mi? Ama çarpıklıkları görmek için başlıkları bir kez daha hatırlatmada yarar var.

Onun kimsesizler mezarlığında yattığını öğrendiğim gün yaptığım google aramasında sadece 1 evet tek bir kez çıkıyordu adı. O da bağkur artışlarını alamayan bi Bağkur emeklisinin mağduriyetini Meral Tamer'e yazdığı not, Tamer'in makalesinde yayınlandığı için.

Oysa şimdi birbirinin kopyası olan haberlerden sayın bakın kaç tane var ve şunu da sayın kaçında emekli arkadaşım anlattığım gibi yansıtılmış?

Bir de dikkatimi çeken başka konu oldu. TKP ye bağışlandığı söylenen para nedense eski Türk Lirası kullanılmaksızın TRİLYON olarak söyleniyor. Neden acaba? Basın dilinde vardır bir adı bunun. Bilen var mı?

Eğer bırakabildiğin para bir danışmanın bir aylık ücreti kadar çıkarsa, tuhaf GÖNDERMELERLE haber yapanlar özür dileyecek mi senden Necla Abla?

Öyle bir devir ki bu, yüreği zengin aydın emekçinin tüm yaşamını vererek alın teri ile kazandığı üç kuruşunu kime vereceği sürmanşetlere geçerken, yardım amacıyla toplanan paraların yok olmasının da yok sayıldığı, MİLYON DOLARLARIN dolarların sus pus edildiği unutturulduğu dünya bu.

Üç kuruşluk bağış TKP'ye verilince aslanlar gibi gürleyen, ama Milyon euroluk hem de yoksullar için toplanan, moda deyimle konuşursak, TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMLER İÇİN TOPLANAN yüzlerce TRİLYONLUK (eski TL ) yardımların gittiği yer iddiası karşısında dut yemiş bülbüle dönenlerin yaşadığı dünya değil mi bu?

Işıklar içinde yat sevgili emekli ve emekçi hemşire değerli arkadaşım Necla Omay. Yaşayıp da duysaydın, katlanamayacağın haberleri yapanların, senden bir özür borcu kaldı!

Işıklar içinde yat... Son çizdiğin karikatürü sahibine veremedim. Henüz bende.



 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..