Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '18

 
Kategori
Eğitim
 

Emekli Öğretmen ve Yazar Süleyman Erkan ile...

Emekli Öğretmen ve Yazar Süleyman Erkan ile...
 

Süleyman erkan


Emekli öğretmen, tv proğramcısı ve  köşe yazarı Süleyman Erkan:” Öğretmen yurduna hizmet etmiş, milli duygulara, inançlara saygılı olandır.”

 

Bugünkü konuğumuz emekli öğretmen ve  Tokat Gazetesi köşe yazarı tv programcısı Süleyman Erkan  samimi olarak sorularımızı cevapladı.

 -Merhaba Süleyman bey  Hoş geldiniz.

-Hoş bulduk sağ olunuz.

SORU- Süleyman bey, bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz bugüne kadar? Nerelerde çalıştınız?

SÜLEYMAN ERKAN- Turan yalçın  bey, özellikle sizin gibi değerli bir okur, sürekli yazılar yazan biriyle konuşma, beni  oldukça heyecanlandırıyor. Okuduklarınızı algılamalarınıza, kalemle harflere can vermenize bayılıyorum. Bir özürlü insan olmanıza rağmen üretken  bir yapınız var. Sizin gibi insanlar baş tacımızsınız.

Efendim ben Turhal’a bağlı Varvara  mahallesinde  bir çiftçi ailesinin ilk evladıyım.  Babamın adı Süleyman, annemin adı Şehzade’dir. Babamın yıllarca  çocuğu olmuş , ölmüş, çocuğu olmuş  ölmüş  Babama demişler ki “Sen  çocuğuna kendi adını koyarsan ve   çocuk doğduktan sonra ilk süt annesi de  başkası da  olursa çocuğun ölmez , durur “ demişler.  Babam da adımı Süleyman koymuş. Mahallemizde Arife adında bir süt annesi bulmuş ve beni on beş gün O kadın emzirmiş.

Babam beni çok severdi. Mahallemize Musa adında bir simitçi gelir,  her gün bir simit alırdı babam. Eskiden delikli 2,5 kuruş vardı. Bununla bana simit alırdı. Dazya yolunda  20 dönüm bir tarlamız,  evimizin yanında da  ahırımız vardı. Tarladan kışlık yiyeceğimizi yetiştirir. Ahırda da inek besler  satar geçinirdi. İnek beslerken bazı hayvanlar hastalanırdı. Bu  hayvanları keser ve pastırma sucuk yapardı  annem. Kışın bol bol bunları yerdik. 

6 yaşıma geldiğimde babam “Benim oğlum okuyup büyük adam olacak. Bizim gibi geri kalıp cahil olmayacak” diye okula yazdırmak istedi. Elimden tuttu ve Devrim İlkokuluna yazdırmaya gittik. Müdür Yılmaz Baştuğ “Çocuğun yaşı küçük  bir yıl sonra kaydını alalım” der. Babam bunu duyunca Celallenir ve “Nasıl olur da siz  çocuğumu okula kayıt etmezsiniz  Ben bunu kayıt  ettirmesini bilirim. Siz görün“ der. İki şahit bularak mahkeme kararı ile yaşımı büyütür. 1958 olan  doğum tarihim mahkeme kararı ile 156 olur. Mahkeme kararını alan babam okul Müdürüne götürür.  Beni okula kaydettirir.

Ne yazık ki o sene  sınıfta kaldım. Beş yıllık ilkokulu 6 yılda tamamladım. Devrim İlkokulu askeri barakadan yapılmış ve yarım daire saçlarla kaplı içi  elyaflı üstü kontapraklarla kaplı bir okuldu. İlkokul yıllarımızda başka meslek  görmediğimizden  öğretmen olmayı çok istiyordum. Her şeyi bilen, iyi giyinen ve iyi konuşan  toplumda saygı duyulan   bir  insandı  öğretmen. Bizim için  öğretmenlik ulaşılması zor bir meslekti. Ortaokulu Atatürk  Ortaokulunda okudum. Kadere bakın ki Ortaokulda uyum sağlayamadım ve  ilk yıl sınıf tekrarı yaptım. O zamanlar iki  üç yabancı dil okutuluyordu ben Fransızca  eğitim alıyordum.

Turhal Endüstri Meslek Lisesi Torna Tesviye bölümünü kazandım. Okul Yenişehir’de ev Varvara mahallesinde. Arasında 4 veya 5 km mesafe vardı. Sabah erkenden gelir, öğlen yemeği için eve gelir tekrar okula  döner akşam da  tekrar eve dönerdik. Yaklaşık günde  16 km yol yürürdüm. Sonra  bisiklet alarak biraz rahatlamıştım.

Bu dönemde öğretmen olma isteğimi bırakmış,  işçi olmak, üretmek, Fabrikada çalışmak sevdası başlamıştı. Bir de atölye şefimiz vardı.  Pazar ilçemizden Cemalettin Kasar.  İyi öğretiyor ve  anlatıyordu. Disiplini bizi silindir gibi eziyordu. Ödev yapmadığımızda kurallara uymadığımızda sopa yerdik. Üstüne kaymaklı küfürlerde işitirdik. Atölye şefimizden korktuğumuz kadar hiçbir hocadan korkmazdık.  Torna, freze, taşlama, tesviye, kaynak lehim yapmanın en ince özelliklerine  kadar bizlere  öğretiyordu. Düz, dişli ve konik dişli yaparken dişli dibi derinliğini adımını ve hesaplarını  ustaca yapıyorduk. Pense, İngiliz anahtarı, çekiç, gerdirme,  çeyiz fındık kıracağı v.b    araç gereçleri yapardık.  Yaptıktan sonra  da hayret ederdik “bunları biz mi yaptık” diye.  Endüstri Meslek Lisesini 1977 yılında  bitirmiştik. Bitirmemizden  çok  Cemalettin Kasar’dan  kurtulmuş olmamıza sevinmiştik.  Daha ilk yıl Gebze’de  Takım tezgahları  Torna Fabrikasında   işçi alımına müracaat ettim. 300 kişi  müracaat  etti . 25 kişi alacaklardı  ve   fabrikaya  ilk alınanlar arasındaydım.

Cemalettin Kasar  öğretmenimizin disiplinini ve  öğretmenliğini  takdir ettim. İşimi de atölye şefinin bana  öğrettiklerini  sayesinde    diğer  arkadaşlardan önce  öğrenip  yapıyordum. İkişer ay çalıştığım   yerden beni alıp başka bölüme veriyorlardı.  En son geldiğim yer dökümden çıkan parçaların  markalama işlemini yapıyorduk.  Tornanın ana gövdesini bizim çizdiğimiz yerden kesiyorlardı. Bir yanlış bir torna demekti.

İşçilikte hevesimiz almış  olmalıyım ki, İlkokulda  öğretmenlik  hevesim aklıma geldi. Üniversite seçme sınavına katıldım. Amasya Öğretmen okulunu kazandım. Bu arada eşim Hülya ile evlenmiş ve  Ulaş adında bir oğlum olmuştu. Amasya Tokat’a uzak geliyordu. Bir  öğrenci olarak zor oluyordu. Kaydımı Tokat Öğretmen okuluna aldırdım. Bir buçuk yıl okumuştuk ki, sağ sol olaylarından dolayı okulumuz kapandı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsüne  aldılar  kaydımızı.  Evliydim. Bir  çocuğa bakmak, kira ödemek,  boş zamanlarda da para kazanmak oldukça zordu.

1981 yılında mezun oldum. İlk tayin kuramız Gazi spor salonunda çekiliyordu. Adım okundu Süleyman Erkan, Tokat. Bir arkadaş gitti benim yerime zarfı aldı. Hemen gidip arkadaşa “Sen benim yerime zarfı neden aldın arkadaşım” diye. O da “Benim adım Süleyman Erkan neden almayacağım” dedi.  Bu arada ikinci Süleyman Erkan anonsu yapıldı. Ben de zarfı giderek aldım. Ağrı’ya tayin olmuştum.  İlk tayin yerim Ağrı, Tutak, Dorukdibi köyü. Kışın ortasında  başladım öğretmenliğe. Bir yıl sonra   kurs için Niğde’ye aldılar. Sonra Diyarbakır Dicle Kurudere Köyünde 5 yıl  Öğretmenlik yaptım. Turhal Çayıraltı köyünde 6 yıl kaldım. Tokat Ormanbeyli köyünde  8 yıl . Sonra  Tokat Merkez Bedestenlioğlu  İlkokulunda  , Fatih İlköğretim Okulunda, Halil Rıfat Paşa İlkokulunda 28 yıl 6 ay çalışarak emekli oldum. 

SORU- Öğretmen Olmanızın sebebi nedir? Öğretmen olmaya karar verdikten sonraki duygularınız ile  bugünkü duygularınız arasında ne farklar var?

SÜLEYMAN ERKAN- Turan bey, sanırım babamın okuyana karşı  duyduğu ilgi  sevgi  benim beynime yer etmişti. Babam yeni yazıyı da eski yazıyı da okurdu. Bazen okuduğu eski yazıda kafasına  bir konu takılırsa  ilçe müftüsünün yanına gider, sorar, araştırır ve    öğrenirdi. Birkaç defa beni de yanında götürmüştü. Daha  önce anlattım ya, beni okula  kaydettirebilmek için  para harcayıp sulh hukuk mahkemesinde   yaşımı büyütmüştü. Sanırım iyi bir gözlemle okuma yazma araştırmasını babamdan  aldım.  Öğretmenliği belki bu   alt duygularımla  hareket ederek istedim. Babamın  şöyle bir lafı vardı. ”Oğlum aldığın kadın okumuş olsun. Okumuş asla kötü yola gitmez. Yaptığı yanlışı da kısa zamanda telafi eder”

Yıllar sonra   bugün hangi mesleği yapmak istersin derseler gene öğretmenlik yapmak isterim.  Çünkü  öğretmenlik peygamber mesleğidir. Ben emekli oldum. Boş zamanlarımda mahallemdeki çocukların derslerine yardımcı oluyorum. Mahallenin bir sorunu varsa koşuyorum.  Ağaçlandırma çalışmalarını ben yapıyorum. Geçen sene Bedestenlioğlu Beştaş caddesine  150 çam, ıhlamur  ağacını orman dairesinden  muhtarla  alarak diktik. Öğretmenliğim sanırım 4 kişinin omzuna çıkarsam bitecek.

SORU- Sizin öğretmenlik yaptığınız dönemle bugün ki dönem  arasında ne fark var?

SÜLEYMAN ERKAN- Bugün bilgiye ulaşma, kaynak bulma imkanları çok. Eski yıllarda böyle imkanlar yoktu. Aydınlanmanın gaz lambası, iletişim aracının  pilli  radyon olacak. Köydeki en okumuş insansın. Yanlış yapma şansın az. Olursa  köylülerin gözünden gönlünden düşersin. Geçmiş zamanlarda idealist  öğretmenler el üstünde tutulur ve   sevilirdi. Peki ya şimdikiler öyle mi ? Tüm imkanları ellerinde. Ulaşım kitap, dergi, internet, telefon. Okumuş yetişmiş insan bol.  Bir konu üzerinde bilgi edinmek eskiden  zaman alır ve ben zorlanırdım.  Eski insanlar  öğrenmeyi, bilmeyi,  araştırmaya çok istekliydiler. Şimdiki gençlik sadece kendi alanlarında başka alanları düşünmüyorlar. Düşünen de pek az.

SORU- Sizin zamanınızda  öğretmenlerin en büyük sorunları neydi ve şu an öğretmenlerin büyük sorunları nedir?

SÜLEYMAN ERKAN- Turan bey, bizim zamanımızda  ve şu anda da  öğretmenlerine  belli başlı sorunları ekonomiktir. Öğretmen kendi mesleğine hakkaniyet veremiyor. Öğretmen örgütlenmeleri sendikalar,  öğretmenlerin sorunlarına dertlerine ışık tutamıyor.  Öğretmen ekonomik sorunlarından kurtulsa,   ülkenin insanları aydınlanacak. İyi meslek sahibi olacaklar. Ülke kalkınacak. Sendikalar  partilerin peşine takılmışlar. Birkaç öğretmenin atamaları, Müdür ve Müdür Yardımcısı atamaları  gibi kısır döngüler içinde dolanıp durmaktadırlar.

Öğretmenler bol kitap okusunlar, araştırsınlar, incelesinler, öğrencilerine rehber olsunlar. Az eğitilmiş, öğretilmiş öğretmen yerine, iyi eğitilmiş  öğretilmiş öğretmenleri devlet yetiştirmeli.  Eskiden  de  şimdi de   yeterince  öğretmenler verimli olarak yetiştirilmiyor.  Cumhuriyetin ilk  o yokluk yıllarında  öğretmenin maaşı  milletvekili maaşlarına yakındı. Peki şimdi varlıklı ve zengin zamanımızda    ki öğretmenlerin   geçimlerine bakalım.

Bence bir ülkenin kalkınması  öğretmenlerin iyi yetiştirildiği  öğrencilerden geçer.   Öğretmenler bu ülkenin motorudur.

SORU-    Emekli olmanıza rağmen, tv programları yapıyorsunuz?  Gazetede yazıyorsunuz.  Çoğu  öğretmen emeklisi  öğretmenevi, çayevi  sohbet ediyor, neden  sizce? Bu  gayretleriniz size ne katkı sağlıyor?

SÜLEYMAN ERKAN- Turan Bey, inanın bu sorular bir ilkokul  öğretmenine sorulan zor sorular. Biliyorsunuz emekli olmadan  önce de ben  TEMA gönüllüsüydüm. Kanal 60 TV de. “O köy bizim köyümüzdür”  programın yapım ve   sunuculuğunu   yapıyordum. Emekli olduktan sonra da   tv proğramlarına devam ettim. 250 belde, ilçe ve il çekimleri yaptım. İRAN Tebriz’e giderek orada da çekimler yaptım.  Her  öğretmenin kendine göre bir hayat felsefesi var.  Ben kendimi toplumun iyi yetişmesi, çevre ve doğanın bozulmaması,  doğada yaşayan canlıların zarar görmemesi için elimden geldiğini, bildiğimi sunmaya çalışıyorum.  “Tuz ve ekmek hakkı” kısa filmde başrolde oynadım. Halen yurt genelinde yayınlanmaktadır.

Bu arada şunu da  öğrendim.  Kendimi okumuş eğitimli biri biliyordum.  Tarım ,hayvancılık , ziraat ve hayatın  zor şartlarıyla mücadele etmek ayrı bir bilgi ve  güç, yetenek istiyormuş.  İnsana okumak yetmiyor. Bildiğini hayata uygulamaktır asıl maharet olan. Ben bunları duyup gördükçe kendimi denizde bir damla gibi görmeye başladım.  Tv programından sonra da Tokat Gazetesinde köşe yazıları yazmaya başladım.  Halen yazıyorum. Bana diyorlar ki “ sen ne zaman emekli oldun” . Ben diyorum ki, daha emekli olmadım ki.  Öğretmenlik yıllarımdan daha fazla çalışıyor, okuyor, araştırıyor, okuyor ve gene okuyorum.  Şunu kafamda  iyi yerleştirdim. ”İnsanın hayırlısı insana faydalı olandır”   Diğer arkadaşlarım ise ister  öğretmenevinde otursun sohbet etsin,  ister camide sürekli ibadet etsin. Kimsenin yaşantısına karışacak, yön verecek  ne gücüm ne  de  aklım eriyor.

SORU-Çok kitap okur musunuz?  Bu size ne kazandırıyor?

SÜLEYMAN ERKAN- Daha önceden de dedim ya,  ben denizde bir damlayım. Bilgiye ve  öğrenmeye o kadar açım ki sormayın. Evet kitap okuyorum. Evimin salonunda, yatak odamda, arabamda   ayrı ayrı kitaplar bulunuyor. Boş kaldıkça kitap okuyorum.  Kitap bana her zaman her yerde doğruları  öğretiyor.  Hiçbir zaman bana yalan söylemediler.  Yalnızlığımı paylaştılar. Karanlık dünyamı enerji ile aydınlattılar.  Hangi dili biliyorsan o kitaptan okumanın ibadet olduğuna inanan bir insanım. Benim rehberim ilim irfan olsun.  Yolum dikenli, karanlık olsa da,  mutlaka   beni aydınlatır  hedefe ulaştırır.

SORU- Öğretmen olmanızın çocuklarınız üzerine ne gibi etkisi oldu?

SÜLEYMAN ERKAN- Öğretmen olarak çocuklarımı  mesleki olarak istediğim   yer ve mevkiye  getiremedim.  Bir söz var” mum çevresini aydınlatır ama dibine ışık vermez” diye.  Öğretmen çocuklarının çoğu belli bir mesafe kat edemezler.  En büyük sebebi ekonomidir.  Sonra  ilkokul  öğretmenleri dağ başlarında imkansızlıklar içinde yaşarlardı.  Ne kadar bilirsen bil, ne kadar çırpınırsan  çırpın   belli bir mesafeden sonra  yol kat edemezsiniz.  Çocuklar üzerine  öğretmenliğimin en büyük etkisi dürüst,  doğru sözlü bir birey olarak    öğretmen çocukları yetiştirmektir.

SORU- Bir emekli olarak sizce emeklilerine n büyük sorunu nedir ve  çözüm yolları nelerdir?

SÜLEYMAN ERKAN-  Emekli olabilmek için en az 25 üzeri yıllarını  bir meslek  üzerine yüklemek gerekir.  Emeklilerin rahat yaşayabilmesi için sosyal devletin  çalışıp emekli olanlara  iti bir imkan hazırlaması gerekir.   Bugün ki şartlarda emeklilerin  aldığı maaş   ailesine ve kendisine yetecek durumda değil.  Açlık sınırındadır.  Emekliler ya ek iş yapmaktadırlar ya da  köyleri varsa köylerinde   ürün yetiştirerek köylerinde tüketirler.  Diğerleri parklarda,  bahçelerde cami önlerinde  bir simit, bir çay yaşamaya çalışırlar. Emeklilerin en büyük sıkıntısı aldıkları maaşın yeterli olmamasıdır. Emekliler bir araya gelseler bilgi birikimi ve tecrübeleri ile   çok şey yaparlar.  Ama bu yaştan sonra da sağlık sorunları başlar.  Hastanelerde dertlerine derman aramaya,  nefes alıp yaşamaya  ve tutunmaya çalışırlar. Her çalışan  emekli adayıdır.  Emekli olunca size verilen maaş yetmeyeceğine göre   çalışanlar iyi düşünmeliler . Sadece milletvekillerinin emeklilikleri iyi olur. Onlarda dolgun günün şartlarına göre maaş alırlar. Geride kalanların Allah yardımcısı olsun.

SORU- Hayatta “keşke yapmasaydım” veya “iyi ki yapmışım” dediğiniz neler oldu?

SÜLEYMAN ERKAN-Hayatta keşke kelimesini hiç sevmem.  Her iyilikte bir kötülük  , her kötülükte de bir iyilik vardır. İnsan   iyi gözlemlerse her ikisinden de  ders alır. Hayat kolaylaşır. Geçmişte   en  çok anlamsız geçirdiğim  zaman dilimlerinde   yaşantımdan   notlar alabilseydim. Her  on beş günde bir zorunlu kitap okusaydım.  Boş konuşup boşa zaman tüketmeseydim.  Şimdi daha farklı bir yerlerde olurdum. Okuyan kendini anlar. Muhatabı ile empati kurar.  Karşısındakine saygı duyar.  Kelime hazinesi genişler.  Akıcı güzel bir konuşmaya sahip olur.  Bilir, bildiğini yapar.  Yaptığını çevresiyle paylaşır.  Sevilir ve sayılır.  Okuyan aldanmaz ve aldatmaz…

İyi ki öğretmen olmuşum. Bugün dünyaya yeniden gelsem tekrar  öğretmen olmak isterdim.  Çünkü  öğretmenlik mesleği peygamberlik mesleğidir.  Öğretmenlik para için yapılacak bir meslek değildir.  Gönül işidir Sevgi işidir. İyi ki öğretmen olmuşum. Keşkelere ayıracak zamanım yok. Her şey bana anlatılan   yaşatılan ders ve deneyimdir.

SORU-  Öğretmen olmak isteyenlere ne önerirsiniz?

SÜLEYMAN ERKAN- İki şey öneririm. Para kazanmak için mi öğretmenlik mesleğini seçtiniz?  Yoksa gönülden mi topluma hizmet etmek için mi?  Para için seçtiyseniz makam mevki  içinse  öğretmenlik mesleği  yanlış bir seçim. Gerçekten idealist bir  öğretmen   olmak ve topluma  rehber  olacaksanız  doğru seçim.  Öğretmen okulu mezunu olduktan sonra  öğretmen olunmuyor. Öğretmen çocuk okuturken, yolda evde her zaman  öğretmenlik  yapmakla olunuyor. Öğretmenlik bilgisine her gün yeni bilgiler eklenerek  gelişiliyor. Bu sebeptendir ki iyi bir araştırma iyi bir okuyucu , iyi bir gözlemci olmalıdır.

Öğretmen bildiği doğruları ve haklıyı savunan olmalıdır.

Öğretmen giyim kuşamı ile parlayan bir yıldız,  Güneş ısı ve ışıklarıyla aydınlatıcı, toprak ana kadar verimli, üretken, denizler kadar sonsuz ve azimli olmalıdır. Öğretmen hangi dil , din, ırk ve mezhepten olursa olsun  ayrımcılık nedir bilmez.

Öğretmen vatanın birliğini ve beraberliğini  ve kalkınıp gelişmesi için tüm gücüyle çalışan bireydir.

Öğretmen öğrencilerini en iyi seviyede yetiştiren , yurda yararlı bireyler yapandır.

Öğretmen yurduna hizmet etmiş, milli duygulara, inançlara saygılı olandır.

Öğretmen bu yurdu Cumhuriyete kavuşturan, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına şükran duyandır.

Kısaca öğretmen olmak  insanlık vasıf ve onurunu  üst seviyede koruyup kollayan bireyseniz, yukarıda anlatılanlara talipseniz öğretmen olunuz.  Topluma rehber olmak, önüne düşmek kolay bir iş değildir.

Bir ülkenin gelişmesinde de, yoksullaşıp  yokluğunun  çizgisini    çizen   ilk kişidir  , bireydir. Çünkü tüm meslekler  öğretmenin elinden , tornasından ve tezgahından  geçer.

Öğretmen olmak zordur. Zorluğu başarmakta   insanlığın temel taşıdır.

Turan beyi bu güzel söyleşiniz için size teşekkür ederim.  Sorduğunuz sorulara kısa  cevap verdim. Ama her bir sorunuz bir kitap konusudur.  Az da olsa dilimin döndüğünce size  cevap vermeye çalıştım. Okuyanlara da sevgimi ve saygımı sunuyorum.  Size de iyi çalışmalar diliyorum.  Güzel yürekli insan. İyi ki varsınız. Sizin kitap okumanıza , yazı yazmanıza hayranım.  Siz bir özürlü olarak bunları yapıyorsunuz. Sağlam  olsanız kim bilir neler yapardınız.

 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..