Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '10

 
Kategori
Anılar
 

Emeklinin güncesi-2

Altmışların Menemen’inde çocuk olmak.

Menemen’e ilişkin ilk anım karanlık bir odada, bir kanapenin üzerinde pencereden dışarıya bakmamdır. İçimde bir sıkıntı var ve nedense hareket edemiyorum. Sonradan Annemden öğrendiğime göre ben bir yaşımın başlarında yürüme girişimlerinde bulunmuşum. Ama daha başında kanapeden düşünce iki ayağım birden kırılıp alçıya alınmış. Annem “ Biz asıl ikinci yürüdüğünde sevindik” derdi hep. Demek ki yaklaşık bir buçuk yaşımdan beri hatırlıyorum Menemen”i altmışbirlerden beri yani.

İlk evimiz Bergama caddesinin sonlarında o zamanlar elit kesimlerin oturduğu bir mahallede idi o eve ilişkin çok az anım var. Bölük pörçük anılar arasında Gediz’in taşıp “ Fadıl’ın Kahvesi’ne” kadar gelmesi, arkamızdaki bağlardan gelen çok büyük bir yılanın bizim bahçede kıstırılıp mahalleli tarafından öldürülmesi ve babamın işlerinin bozulması nedeniyle eve sık sık gelen sarı zarflar ve haciz memurları. Zaten babam bir süre sonra kirayı ödeyememeye başladığı için burayı terk edip Kubilay anıtı eteğindeki aile evine taşındık.

Dört yaşımda geldim yeni mahalleme. Taşındığımızda elektrik te yoktu bir hafta kadar gaz lambası ile oturduk babam daha sonra borcunu ödeyip elektriği açtırdı.

Yeni sokak daha yoksul. Kanalizasyon yok, kirli sular sokağın ortasından akıyor ama bir çocuk için daha geniş oyun alanları var. Zaten evin bahçesi bile dörtyüz metrekare. En önemlisi Halam’lar iki sokak aşağıda oturuyor, kuzenim Nadi ile hergün buluşabiliyoruz. Sokakta Türkçe konuşan çok az, nerdeyse tamamı Giritli, sabahları “Ti kanis” “Kala Yarabbi Şüçür” seslenmeleri hala kulağımda. Annem İzmir’den gelmiş bir ortaokul mezunu olarak hemen “ Gelin “ ünvanıyla kabul görüyor sokakta. Adını söyleyen yok “Gelin “ aşağıya “Gelin“ yukarıya. Bir süre sonra sabahları ahşap bahçe kapımız haftada bir iki kez çalınıyor “ Gelin” sesi ve kapıda Menemen’in geleneksel başlığı tartımak içinde ya üzüm ya da kabak çiçeği bırakan belli: Necmiye’nin babası. Tartımak öğleden sonra ev ziyaretinde teslim ediliyor.

İlk keşifler ya annemin ya da babaannemin elinden tutarak yapılan ev ziyaretleri ile oluyor. Zaten Babaannem ile aynı odada kalıyoruz. Sabahları babaannem yedide uyanıp yattığı kanapenin altından iki fincan, kaminoto, cezve ve kahvesinin olduğu tepsiyi çekiyor kahvaltıdan önce karşılıklı kahve içiyoruz. Erken kalkma ve kahve alışkanlığı dört yaşında başladığım derslerden anlaşılan. Sonra yakın yerlere yalnız keşif hareketleri “ Mezzan bakkal” ( Rezzan da diyesim geliyor ama okursa çocukluk arkadaşımız Bayhan teyid etsin)

İki sokak aşağıda Halam’ın evi. Sonra zaten mahalle çocukları ile kaynaşıp kuruyoruz oyun çetesini. Sabah’ın sekizinde sokağa fırlayış akşam ezanına kadar hertürlü oyun özellikle gerekli katılım sağlanırsa futbol. Sokağa çıkmanın iki kuralı var öğlen yarım saatliğine yemek için uğramak ve akşam ezanını duyduğun anda eve dönmek.

O zamanlar top oynamak için iki tane stadyum var biri bizim sokağın açıldığı meydan, diğeri ise Nadi’lerin sokağın başındaki boş arsa. İkisi de en az otuz derece eğimli. Arsadakinde bir de türbe var “Dede” deniyor. Arada bir top Dede’ye çarpınca yaşlılar “ Tövbe Tövbe Yarabbim” çekiyor. O dedeye Babaannemle beraber çok mumlar dikiyoruz zaman içinde.

Biraz daha palazlanınca çarşıya da göndermeye başlıyorlar beni. Çarşı beş dakikalık mesafede, Menemen’de kaşık kadar yer zaten o zaman, her yere yayan gidiliyor. Üstün Mandra’dan yoğurt, Muharrem’in fırınından ekmek Osman Akgün’den gazete. Sabah erken ise Üstün Mandranın önündeki Avni’den nefis peynirli poğaça. Avni’nin gözleri görmüyor bir elinde kılavuzluk yapan küçük oğlu öbür elinde küçücük bir cam sanduka içerisinde poğaçalar ile her sabah erkenden mandranın önüne geliyor sekizi bulmadan bitiyor zaten.

Bir de Menemen’in meşhur delileri var o zamanlar. Deli Zehra, Deli Yaşar, Deli İbo, İbrahim Bey ya da Deli İbram başlıcaları. Bunlardan Deli Zehra bir gün sosyetik görünümlü ilkokul öğretmenimizi taşlarla kovalamıştı ki bütün bir mahalle zor almıştı kadıncağızı elinden. Rivayet muhtelifti kimi kocası bir kadınla kaçmış, kimi de kaynanası delirtmiş diyorlardı.

Sonraki yıllarda yoksul komşuların özellikle Almanya’ya göçmeye başlaması, ilk yılın sonunda son model arabalarla tatile gelişleri. “Koşun len Almancı’lar gelmiş” işareti ile arabaların peşinden koşup çikolata ve oyuncak istemeler. İlkokula başlayış ve sokağın sonundaki okul için zil çalınca evden çıkma rahatlığı. Altmış beş depreminde akrabaların bizim eve doluşup geceleri duvar hesabı yaparak iki duvarın etki alanı dışında kurulan yataklarda bahçede toplu yatmalar. Çiçek sineması, Huzur sineması Kışlık Tufan yazlık Ferah Sinemaları. Akşamüstleri mahalleyi dolaşan arazöz Arabaların arkasına takılmış afiş tahataları ve megafonları ile sinema tellalları “ Eğerkilim yağmur yağmazsa, Huzurrrr Sinemasına Hüseyin Zannn gelecektir” sloganıyla gala geceleri.

Menemen’e ilişkin çok anım var kısacası ama kuzenle aramızda efsane olan bir olayı da anlatmadan geçemeyeceğim.

Bir gün Nadi bize geldi öyle dalgın bir hali, elinde de bir şey var onunla oynuyor. “Yenge” dedi “Kaymakamın Karısı bize geliyormuş Annem seni de çağırıyor”. Amanın Annem bir telaşa düştü. Altmışların Menemen’i tabi, o zamanlar Kaymakamın Karısı demek Başbakanın Karısı geliyor gibi bir şey. (Ama şimdiki değil şimdiki geliyor dese ben korkar ağlardım herhalde. Yani Nazmiye geliyor gibi bir şey.diyelim) Taktı takıştırdı şık şıkıdım bir şekilde Halamın evine gitti ama o da ne Kaymakamın Karısı değil de Yengemizin kızı Esin’in Kaynanası imiş gelen. Nadi dalgınlığından sallamış yani.

Bugün biraz nostalji yaptık, ama nerede o eski nostaljiler değil mi?

Kalın sağlıcakla.

 
Toplam blog
: 14
: 1190
Kayıt tarihi
: 20.05.10
 
 

1960 Menemen doğumluyum. Menemen lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı fakültesinde eğ..