Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '07

 
Kategori
Kitap
 

Emin Çölaşan uzayda yaşıyormuş!

Emin Çölaşan uzayda yaşıyormuş!
 

Yıllar sonra Emin Çölaşan’ ın Bilgi Yayın Evi'nden çıkan son kitabını 10 Ytl’ ye alma mutluluğunu yaşadım.

Ne yalan söyleyeyim, Milliyet okuru olsam da farklı yayınları da takip etmeye çalışırım, Hürriyet’te bunlardan biridir.

Emin Çölaşan sıkı takip etmediğim, dürüstlüğüne güvendiğim ama görüşlerinin çoğuna katılmadığım gibi düşünsel derinliğini ve üslubunu hoş bulmadığım bir yazarımızdır.

Kitabını da Allah için! Hürriyet’te ne filmler dönüyor, öğrenmek için aldım. Çok satacağı anlaşılan kitabını da, sonuçta E. Özkök ve A.Doğan sayesinde okutacak.

E.Çölaşan kısaca: Osmanlı’nın bir tür ikinci cumhuriyetçisi diyebileceğimiz , ilerici büyük dedesinin despot Abdülhamit! tarafından Fizan’a sürülüşünü ve soyadlarının Kuzey Afrika çöllerine yapılan bu seyahatten geldiğini ve Cumhuriyetin ilk Adalet Bakanlarından olduğunu öğrendiğimiz dedesinin, bu göreve layık görülmesinde önemli payı olan İstiklal Mahkemelerin deki kelle koltuk da değerli(!) çalışmalarını ve gerçekten dürüst olduğu hissi veren Genel Müdür babasını anlatıyor.

Emin Çölaşan sonra, güllük gülistanlık ülkemizi! mahveden güçleri tespit edip, bu güçlerin nasıl bir Gestapo rejimi kurduğunu anlatıyor.

Bu güçlerin kim olduğunu yazılarından biliyoruz. Biraz ezilmişliğin, bilgisizliği nedeniyle bürokratının dahi adam yerine koymadığı, iyi niyetine rağmen sıkça yanlış anlaşılmaya neden olan, çıktıkları manifatura, nalbur dükkanlarına bakmadan, haddini bilmeden enerji, liman ihalelerine giren, nispet olsun diye çocuklarını yurt dışında okutmaya başlayan, İngiliz marka kullanmaya başlayan, rekabeti sevmeyen Devlet ve ülke imkanlarını somurmaya alışmış ülke seçkinlerini çileden çıkaran, sonradan görme bizim zenciler.

Bizim babacan, sevimli, birazda safça bildiğimiz Hulusi Kentmen patron resminin bu güçlerce nasılda , önüne çıkan fırsatlar karşısında tiranlara hizmet eden, bitmez tükenmez hırs ve iştahının tatmini için, bir memura dönüştüğünü sözüm ona ortaya koyuyor.

Erdemlerin kurumu Hürriyet’in nasıl bir parti yayın organı Pravda ya, Ertuğrul Özkök’ün onu parti komiseri olarak yönetişine neredeyse sözü getiriyor. Kendisinin bu uğurdaki yüce direniş meydan muharebelerini anlatıyor.

Bu mücadelede en büyük gücünü, artık cemaatinin tehdit aracına çevirdiği kutsallarından alıyor.

Bu kutsallar, cin göz, sevimli yaramaz çocuk gibi, çokça boş Cüppeli Hoca’nınkine benzemiyor.

Ben kendi adıma hevesle üstüne atladığım kitap da, yeni ve farklı bir şey bulamadım.

Geçmiş güzel günlerin tatlı hayaliyle yaşayan, samimi, inanmış, dürüst bir uzaylı olduğunu anlatıyor son kitabında bizlere Emin ÇÖLAŞAN.

Bir cemaatin değil, bir çile hanenin meczup müridi olduğunu anlatıyor.

Emin Çölaşan 80’li yılların bizlere armağan ettiği bir ikon dur.

İhtilalci cunta anayasasını aşmak noktasına gelen toplum, Emin Çölaşan fenomenini de eskitmekte.

Kitapta Emin Çölaşan’ın; içine kapalı, dünyadan yalıtılmış, ülkesini özlemleri doğrultusunda değiştirdiği ölçüde, dünyayı da değiştirebileceği anlayışını görebiliyoruz.

Kitapta kendisinin demokrasi anlayışının da ayırtına varabiliyoruz. Varolanı olduğu gibi görmek değil, görünmesi gerektiği gibi görmek.

Değişimin sınır tanımaz gücü, yaşamsal alanını tahrip ettikçe, dokunaklı insani dramını yaşamakta olduğunu gözlemliyoruz .

İşin en dokunaklı yanıysa, kendisinin bunu anlamaktan çok uzak olması.

Tüm büyük tükeniş ve çöküşler gibi onunki de travmatik ve dramatik.

Emin Çölaşan bir dönemin önemli bir figürü olarak tarihteki yerini alacaktır.

KÜSKÜN AYDINLAR KULÜBÜNÜN DOĞAN MEDYA GAREZİ

Aydın Doğan; ülkemizin gelişim süreci içinde, doğan fırsatların, yarattığı bitmez tükenmez iştahı en kabul edilir etik düzeyde dizginlemiş ve yönetmeyi başara bilmiş, birkaç basiretli patronundan biridir.

Aydın Doğan ın rakiplerine karşı en büyük avantajı, parasal ve varlıksal gücünden çok, değerini çok iyi kavramış olduğu, şirketlerindeki entelektüel sermayedir.

Dürüst olmak gerekirse, kendisine yapılabilecek eleştiriler, özgün şartlarından değil, Türk iş ve siyaset dünyasının, ekonomisinin ve onun küresel şartlarından kaynaklana bilir.

Aydın Doğan’ ı eleştiren kesimlere sormak isterim?

Aydın Doğan; 'İşlerim çok büyüdü , elimde birde medya silahı olsun.’ diyen bir patron mudur?

Doğu Perinçek ve Feytullah’cı medya nın ideolojik , dogmatik şartlanmalarının temsilcisimidir?

Medyamızı, en küçük etik kaygı duymadan, Uzan lar gibi yaralamışmıdır?

Çok önemsediğim bir grup olan, Çukurova gibi basiretsiz tüccarlık yapıp, şirketlerini zor durumda mı bıraktı?

Toplumun değerleri üzerinden nemalanmaya çalışan, Ilıcaklar kadarda olamadı mı Aydın Doğan?

Bırakın medyayı, Türkiye de küresel rekabete karşı ülkemizi temsil edip, kendisini koruya bilecek kaç tane kuruluşumuzdan biridir ?

Bıraksınlar arkadaşlar bunları! Doğan Medya değil de, diğerlerimi gerçek, inandırıcı ve dürüst yayıncılığı temsil ediyor?

Muhaliflerin eleştirdiği, iktidar yandaşlığı da sevinmeleri gereken bir durumdur. Keza, Doğan medyasına çatan iktidara gelir, iyi geçinenler İzmir marşıyla gider!

Muhaliflerin medya da başarılı bir alternatif yaratamadıkları da vakadır. İşin rengi biraz meyve veren ağacı taşlamaya benziyor.

Aydın Doğan ve E.Özkök’ü eleştirmekten, çamur atmaktan başka, medyamızın kimlik sorunlarını, küresel ve evrensel etkenlere G.Soros ismi kolaycılığı ötesine taşıyamayanlar mı çözüp, düzeltecek?

Kaç tanesi dünyadaki medya ve yayıncılığının gelmiş olduğu sermaye, işletme, yönetim, hukuk ve pazarlama yapısını inceleme amacı gütmüştür? Bu amacı güden kaç kişinin dünyadaki karmaşık, özellikli yapıları inceleyecek dilsel, teknik ve entelektüel yeterliliği vardır?

Dürüst olmak gerekirse, beğenelim veya beğenmeyelim, Doğan Medya ülkemizin en ileri yayıncılık şirketi, Ertuğrul Özkök de en yeterli ve yetkin yöneticisidir.

Görünebildiği kadarıyla, Doğan Medya ya yapılan eleştirilerin temelinde ideolojik ve çıkar çatışmalarının yanı sıra, o grubun içerisinde arzuladığı yeri bulamayan, star ruhlu, kulaklarından egoları fışkıran kalem sahipleri ve yok sayıldığını düşünen küskünlerin kıskançlığı önemli yer tutmaktadır.

Bu kesimlerin egoları, hırsları ve hayalleri kadar, üslupları, yazı düzeyleri ve entelektüel derinliklerini de zorlamaları gerekiyor.

Şahsen bir kısım yazarın, okuyucuların çok gerisinde kaldığı inancındayım.

 
Toplam blog
: 35
: 862
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

İktidara mesafeli, Derrida ve yapısalcılara meyilli. İflas etmekten bunalıp, iktisat ve finans pı..