Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '07

 
Kategori
Futbol
 

Emre Belözoğlu: “Yıldız” mı, “gaz” lambası mı?

Emre Belözoğlu: “Yıldız” mı, “gaz” lambası mı?
 

Yıldız... Özellikle de futbol aleminde ne çok kullanılıyor değil mi bu sözcük. Bir oyuncu topla birkaç artistik hareket yapıp, bir ara pası verip, iki gol atınca hemencecik yıldız oluveriyor futbol medyamızın gözünde. Kolayca hemen yapıştırıveriyoruz bu sıfatı. Ondan sonra ortalık bir türlü parlamayan, ışık ve ısı vermeyen sönmüş yıldızlarla doluyor. Bir zaman sonra da bir köşede unutulup gidiyor. Vakitsiz parlamış, çok erken parlatılmış yıldızlar bunlar.

Böyle yapmakla belki onlara iyilik ettiğimizi sanıyoruz ama bence büyük kötülük yapıyoruz. Saman alevi gibi parlayıp sonra unutulmanın sağır duvarları arasında yok olup giden nice “yıldız”lar var futbol aleminde... Hepsinin yetenekleri belki gerçekten şu ya da bu çapta yıldız olmaya yetebilecek ölçüdeydi ama o yetenekleri kullanacak rehberlikten ve moral yeterlilikten yoksun olmaları onları böyle kötü sonlara sürükledi hep.

Bence bu “yıldız”lardan biri de Emre Belözoğlu. O, belki de bu kategorideki oyuncuların içinde en yeteneklilerden biri. Futbol için Allah vergisi donanımlara sahip bir oyuncu. Vücut yapısı ve fizik gücü futbol için çok uygun. Ama bu fiziksel yeteneklerini gerektiği gibi kullanacak mental olgunluğa sahip değil. Hiç olmadı, olmasına fırsat verilmedi, kendisi de bu yönünü geliştirecek hemen hiçbir şey yapmadı. Gelecek vaat eden bir yıldız olarak tanındığı andan beri rakiplerine karşı saldırgan, hırçın ve kırıcı bir oyuncu oldu. Sahada futbol oynamaktan çok futbol dışı davranışlarıyla gündeme geldi. Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan İsviçre maçı sonrası çıkan olayların baş sorumlularından biriydi. İngiltere’de adı oynadığı futboldan çok Afrikalı oyuncular için söylediği iddia edilen sözlerle duyuldu. Hepsini geçelim, 12 Eylül akşamı oynanan A Milli Takımın maçında basın tribününe yönelttiği el hareketiyle konuşulmaya başladı. Belözoğlu’na yöneltilen bazı suçlamalar haksız olabilir. Ama böyle olaylarda niçin bir başka kişinin değil de hep onun adı geçiyor acaba? İtalya’da yıllarca İnter’in kadrosundaydı; iki yıldır İngiltere Liginde bir takımın oyuncusu. Siz hiç onun bu liglerde futboluyla takımına yaptığı katkıyla gündeme geldiğini hatırlıyor musunuz? Doğrusu ben hatırlayamıyorum. Cezalı ya da sakat olmadığı zamanlarda Milli Takımın hep direkt oyuncusu olarak sahada yer alıyor. Gerçekten oynadığı hangi maçta Milli Takıma kendisinden beklenen katkıyı yapabildi? Oyuncunun asıl görevi eliyle değil ayağıyla oynamaktır. Bir futbolcu her maçta aynı performansı gösteremeyebilir, formsuz olabilir, sakatlık geçirebilir, futbol hayatı dışında kişisel sorunlar yaşayabilir, yeni transfer olduğu bir takıma alışması zaman alabilir; bunları futbolla ilgilenen herkes az çok bilir ve o oyuncuya bir eleştiri yöneltirken bunları göz önüne alır. Ama bir oyuncu futbol hayatı boyunca hep formsuzlukla, hırçınlığıyla, basın mensuplarına ya da öteki futbolculara saldırgan davranışlarıyla, sakatlığıyla anılıyorsa o zaman o oyuncunun kişiliği ve “yıldız” sıfatını hak edip etmediği sorgulanmaya başlar.

Bence “yıldız” diye anılan Türk futbolcularının çoğunun böyle sorunları var. Ya yetenekleri çok abartıldığı ve bu yeteneklerinin uluslararası platformlarda gerçek bir kantara çıktığı anda çok yetersiz kaldığı için çaresiz kalıyorlar ya da o doğuştan gelen kabiliyetlerini gerektiği gibi kullanacak mental ve ahlaki donanımı bir türlü kazanamamaları yüzünden hep eksik bacakla futbol oynamak zorunda kalıyorlar. Bu eksikleri yüzünden yıldızlarımızın çoğu bir Lefter, Pele ya da Baba Hakkı olmak yerine birer Pascal Nouma taklidi olmaya çalışıyorlar.

Agresif mizaç sporda bazı durumlarda performansın artmasına, takım sporlarında arkadaşlarının oyuna kendilerini daha çok vermesine yardımcı olabilir ama bir oyuncunun bu özelliğini abartıp her fırsatta rakibe, kendi takım arkadaşlarına, kendisini eleştiren basın mensuplarına saldırması, olsa olsa onun kişilik zaaflarını açığa vurur, oynadığı oyunu ya da takımını ne kadar çok sevdiğini değil. Maalesef ismi bu tür olaylarda gündeme gelen futbolcuların hepsi bu zaafı taşıyor; bunun en tipik örneği de Emre Belözoğlu. Onun her tartışmada adının geçmesi boşuna değil. Vaktinden çok önce yıldız ilan edilip çok övülüp şımartılarak aslında harcanmış bir oyuncudur Belözoğlu. Gençliğini objektiflerin karşısında yaşadı; abartılı övgülerle olduğundan çok büyük gösterilip bir bakıma gerçek yeteneğinin ortaya çıkması ve onu gerektiği biçimde kullanması önlendi. Doğal yeteneklerini en verimli biçimde kullanabilmesini sağlayacak centilmenlik gibi, sportmenlik gibi kültürel ve sosyal donanımı kazanamadı. Onun gibilerin yetenek kadar böyle şeylere de ihtiyacı olduğunu kimse aklına bile getirmedi. Bu yüzden Avrupa futbol arenasına çıkan oyuncularımızın çoğu oradalarda kolay kolay tutunamıyorlar. Emre Belözoğlu da onca yıldır Avrupa takımlarının kadronsunda bulunmasına rağmen aslında bir tutunamayandır.

Göreceksiniz, yakında o da tekrar Türkiye’ya dönüp bir takıma transfer olacaktır. Büyük ihtimalle de Galatasaray ya da Fenerbahçe gibi bir büyük takıma. Aynı spor dışı agresifliği burada da –daha fazla- devam ettirecek ama bunlar büyük takım oyuncu olma avantajıyla yine o Macaristan maçında el hareketi yaptığı basın mensuplarının da yardımıyla bazın ört bas edilecek, bazen görmezden gelinecek çoğu zaman da savunulacaktır. Emre Belözoğlu’ndan o el kol hareketlerini daha çok göreceğiz.

Milyonlarca kilometre uzaktaki hayali bir “yıldız” olmadan önce işini iyi yapan bir lamba olmaya çalışsak bence daha yararlı oluruz; futbolcusuyla, futbol basınıyla... Ama "gaz" lambası değil.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..