Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '20

 
Kategori
Edebiyat
 

En Büyük Zenginlik

      EN BÜYÜK ZENGİNLİK

  Her nimetin bir külfeti varmış, gülü seven dikenine katlanır. Bu minvalde atasözü ve deyimler yıllarca belleklerimizde dolanıp durdu. Bizse isyankâr tavırlarla nimetini alayım külfetini istemez, gülünü seveyim dikenini istemez deyip durduk. Ve çok sonra anladık ki aslında külfet olarak nitelediğimiz her şey aynı zamanda nimetlerin de habercisi değil miydi?

    Elbette ki bu virüs külfetlerin en ağırlarındandır. Lâkin gelin görün ki aynı zamanda nice güzelliklere kapı aralayan belki de bir nimettir. Aklımı yemiş olabileceğimi düşünüyor olabilirsiniz. Elbette ki   kiminin yetim, kiminin öksüz, kiminin duasız kalmasına sebep oldu; ama hayat bu ya her şeye rağmen devam ediyor. Dadaloğlunun, Avşar elleri şiirinde geçen ölen ölür kalan sağlar bizimdir.  Evet ölen ölüyor netice de kalan sağlarda ölüyor. O halde ölüm de yaşamak kadar doğaldır. Bu doğallığın içinde ince bir çizgi vardır. Ve önemlisi mi, bu çizgide var olabilmektir. Kaybedilen kaybedilmiştir. Kısacası varlığın olduğu yerde kaybedilenin pek bir önemi yok gibi, işte tam da bu noktada virüsün varlığıyla yaşamıma anlam katan mesajı ne idi? Son zamanlarda beynimize mıh gibi kazınan parola niteliğinde hani bir söz var ya, hayat eve sığar. Bana sorarsanız hayatın sığdığı tek zemin mesajlardır. Ve ben bu mesajla ilgiliyim. Ansızın kapımızı çalan davetsiz bir misafir ya da çaldığını sandığımız, adına Covid-19 dedikleri bir virüs, nam-ı diğer koronavirüs. Şimdilerde bu mesajla hemhâlim. Başlarda ceza mı ödül mu karar veremedim. Bu virüsten ölürsem ceza sağ kalırsam ödül mü, ne diyeceğimi inanın bilemedim.

 Bilemedim.
Yine bir karamsarlık
Zihnimin kıyılarında.
Başlangıç mı son mu bilemedim.
Ne yöne savursam düşlerimi,
Avuçlarımda sandığım gençliğimi,
Ne yana bıraksam.
Yüreğime bastığım özlemlerimi, 
Kime emanet etsem bilemedim.
Bilemedim.
Yine bir karamsarlık 
Zihnimin kıyılarında.
Başlangıç mı son mu bilemedim.
Kar yağıyor inceden inceye,
Üşüdüğüm yaz.
Düşlerim hep son bahar, 
Mevsimlerden ilkbahar
Duygularım savrulur yaprak yaprak.
Hangi bahardayım bilemedim.
Bilinmeyen çoklu denklemler, 
Zihnimin kıyılarında. 
Başlangıç mı son mu bilemedim.
Kaç gece kavuştu gündüze
Kaç yaşam ölümle buluştu
Akrep ve yelkovan yıldızlar misali
Avuçlarımdan kaydı.
Zaman hangi ara geçti,
Nefeslerim nasıl tükendi bilemedim.
Bilemedim.
Yine bir karamsarlık

 Zihnimin kıyılarında.
Başlangıç mı son mu bilemedim.

 

        Evet ruh halim tam da şiirimde olduğu gibi ne bir fazla ne bir eksik. Virüse hoş geldin sefalar getirdin; ne getirdin, inci boncuk. Kime kime diyecek vaziyette değilim. Zaten kendisinde gelecek kudret de yok.

       Günlerce içinde bulunduğum muhayyel âleminden ansızın irkildiğim de, iki hafta boyunca eve sığdırdığım hayatı biraz dışarıya taşımaya karar verdiğimden olacak ki eve doğru ağır ağır adımlarla yürüdüğümü fark ettim. Eve varmak İçin kosar adımlarla yürüdüğüm yollarda ayaklarım aksine, eve varmama gayretindeydi. Eskiden böyle miydi. Hep isyan hep isyan, şöyle ayağımı yerden kesecek bir arabam olsa der dururdum. Beynimi bunaltırdım adeta.  Hayır hayır beyler hayır, şu virüs geldi geleli düşünce ibrem yüz seksen derece döndü. İstemem ayağımı yerden kesecek vasıtaları. Ayaklarım şöyle aşk ile yere bassın, gözlerim gökyüzünün maviliğini seyre dalsın, ciğerlerim doğanın nefesini solsun. Ne büyük zenginlikmiş yerle yeksan olan ayaklarım. Şu gök kubbe altında doya doya yürümek, nefes alıp vermek. Oysa ben zenginliği hep uzaklarda aramışım, bana bu denli yakınken. Hayatımda var olan nice şükredilesi nimetlere gönül gözümü kapamışım. Sahip olduğum zenginliği görünmez düşmanım olan bir virüsten nakledilen mesajla öğreneceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Bu halet-i ruhiye içinde eve yaklaştığımda Ahmet Haşim’in Merdiven şiiri misali Ağır ağır çıkıyordum merdivenlerden
    Evet zaman geçmekte, şu gök kubbe altında hangi sabah yok ki akşamı olmasın; hangi akşam yok ki sabahı olmasın. Her şeyin bende ağır ağır seyri aile bireylerinden sıkıldığımdan değil, evi ruhsuz dört duvardan ibaret gördüğümden değil, nihayetinde sosyal varlık olmam hasebiyle, insanlara karışma özlemim, diğer yandan doğanın binbir tonuna karışan hislerimin varlığıydı.

      Hani hep deriz ya Yalnızlık Allah’a mahsus evet bu gerçek yüreğime öylesine mühürlendi ki, Birbirimize o kadar muhtacız ki, sevgiden başka sermayemiz yok gibi, ve farkındayım hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sağlıklı uyandığım her günün sabahı için, Rabbime Şükürler olsun. Elimdeki sevgi hazinemin varlığı için, Rabbime şükürler olsun. Seçtiğim meslekten dolayı rabbime şükürler olsun. Aldığım her nefes adedince rabbime şükürler olsun. Yokluğun isyanına son, varlığın şükrüne her daim.

Vesselam…

 Orhan BİRCAN

 

 
Toplam blog
: 22
: 96
Kayıt tarihi
: 11.05.13
 
 

Çeşitli  İlköğretim Okullarında  idarecilik görevlerinde bulundum, çeşitli memur sitelerinde maka..