Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

En Güzel Gün: Bayram

En Güzel Gün: Bayram
 

Bana kalırsa şu üç günlük dünyada acıların biraz dindiği bir an varsa o da bayram günleridir. Bu hayatta yaşadığınız en güzel, en huzurlu ve en sıra dışı gün hangisi diye sorsalar hiç düşünmeden bayram günleri diyebilirim.  Tabi sonuna da "Nerde o eski bayramlar!" serzenişiyle.

Hakikaten bayram günleri hayatın rutin, tekdüze damarına vurulan bir hançer gibidir. Bayram'ların insana her yönüyle bambaşka günler yaşattığı muhakkak.

Şimdi olmasa da eskilerden bir bayram sahnesini hatırlar dururum her bayram sabahı. Yahya Kemal Süleymaniye'de, Necip Fazıl Karacaahmet'te, Mehmet Akif Fatih'te bayram sabahını en çocuksu haliyle nasıl hatırlıyorsa ben de köyümdeki bayram sabahını öyle hatırlıyorum.

Ben küçükken arefe günü babamın köyünden annemin köyüne giderdik. Açıkçası bayramı orada geçirmek daha güzel ve eğlenceliydi. Anneannemgilin evi on beş haneli köye yaklaşık beş yüz metre uzaklıkta bir dağın eteğindeydi. Dört bir tarafı ağaçlarla çevrili bu ıssız yerde zaman zaman için ürperse de köyden uzak olmanın ve özgürlüğün tadı bir başkaydı. İşte o eve varıp bayramı dolu dolu geçirmek için ben, annem, ablam ve kardeşim tam beş km yol yürümeyi göze alırdık. Yakıcı güneşin altında dinlene dinlene yürürdük.  Köye yaklaştıkça içine daldığım şenlik artar, renkler, sesler büyürdü. Kan ter içinde ama gülen gözlerle anneannemgile vardığımızda bizi hınca hınç dolu bir ev karşılardı. Sevgi dolu bakışlar, kucaklaşmalar, öpüşler... İrili ufaklı tüm eş dost, akraba bayram öncesi o çatısı bile olmayan evi bir cümbüşe çevirmişti. Hiçbir geliri olmayan koca bir ailenin sadece topraktan kazandıklarıyla bolluk bereket içinde yaşadığı o evde herkes bayram öncesi hummalı bir çalışma içindeydi. Saatler ikindi vaktini gösterdiğinde o evde boşta kalan kimseyi göremezdiniz. Herkes işin bir ucundan tutardı. Böylece Akşama kadar işlerin büyük bölümü biterdi. Akşam yemeği yenir, etraf toplanır ve işler, işler....Çocuklar erken yatar, beyler bir köşede çay içer, kadınlar ise tempoya devam ederdi.  Bu tempo akşam geç saatlere kadar sürerdi. Ve sonunda da delilsiz bir uyku...

Fecr vakti horozların ötüşüyle hareketlenirdi ev. Evin patronu anneannemdi ve onun sesi yankılanıyordu. Sabah namazı kılınmış, bayram namazı için son hazırlıklar yapılıyordu. Çocuklar erkenden uyanmış, bayramlıklarını itinayla giyinmiş hem bayramlaşmayı bekliyor hem de oyunlar oynuyorlardı.

Bayram'ın ilk günü kahvaltı yapılmazdı. Bayram namazı kılınır  ve çıkışta cemaat evlerine dağılırdı. İşte tam bu noktada çok şaşırtıcı bir olay yaşanırdı. Camiden çıkıp evine gidenler evdekileri de alıp cümbür cemaat Anneannemgile gelirdi. Evet 7'den 70'e bütün köy bayram için bu kapısı bile kilit tutmayan eve gelirdi hem de beş yüz metre yol giderek. Yüzlerde tebessüm, gönüllerde sevgi tomurcukları eşliğinde bayram tebrikleri ile ev bir panayır alanına dönüşüverirdi. Evin girişindeki uzun ve geniş sofaya, balkona ve odalara doluşurdu misafirler. Bayram için hazırlanan yemekler, tatlılar en cömert haliyle gelenlere ikram edilirdi. Tıka basa yiyip içen ahali bu samimiyet deryasında boğulmayı çok sevmiş olacak ki bu şenlik yakın zamana kadar her bayram tekerrür edip dururdu.

Bugün o ev artık eski coşkusundan çok uzak,  anneannem de yaşlı ve hasta. Eskisi gibi gücü de yok elbet. Ama torunlarının izdivaçlarında bile sırf onu ziyaret etmek için gelenleri görünce hatırı sayılır bir itibara sahip olduğunu anlarsınız. Ve bu sizde garip bir hazan iklimi yaratır.

Ve bugün biz...
Küçücük evlerde kocaman aile barındıran bu asaletli nesilden devasa evlerimizde sığıntı gibi yaşayan insancıklara döndük belki de. Neydi bizi bu hale getiren, bilemiyorum.

 
Toplam blog
: 26
: 436
Kayıt tarihi
: 20.06.17
 
 

#edebiyat #yazar #kitap #öğretmen #baba #etimoloji #biyografi #şiir #öykü #yaşanmışlık ..