Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Uzman Psikolojik Danışman Gizem KOLÇAK

http://blog.milliyet.com.tr/uzmpskdangizemkolcak

28 Mayıs '18

 
Kategori
Psikoloji
 

En Sevdiğim Roman

En Sevdiğim Roman
 

Son iki haftadır sadece meditasyon ve yoga üzerine okumalar yapıyorum. Meditasyon ve yoganın zihin üzerindeki etkilerini gözlemleyen araştırmalar, uzak doğu felsefesi, yoganın fizyolojisi, çocuklar ve yetişkinler için meditasyon vb. her şeyi. Yeni bir yoga grubuna katıldım ve bu pazar ilk defa bu grupla bir araya geleceğim için heyecanlıyım. Aslında şöyle bir durup düşündüğümde; bütün lisans ve yüksek lisans süresince yaptığım okumalar, danışanlarımın hikayeleri, katıldığım grup çalışmaları, incelediğim vaka analizleri bir yana psikolojik danışman olan ben değil de en çok sadece Gizem olan kendi deneyimlerim beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Kendi çocukluğum, ergenliğim, genç yetişkinliğim, ha bir de iyi ki günlük yazmışım… tüm bu gelişim basamaklarınca insanın kendi serüveni, iniş çıkışları, başlangıçları bitişleri, başarıları başarısızlıkları, duygu ve düşünceleri, zihin yapısı, kendi meditasyon süreci çok heyecan verici.  

Dün canım anneciğime en sevdiği romanı sordum; açıkçası en sevdiği romanın ne olduğunu bilmediğim için önce kızdım kendime ama aldığım cevap beni hem mutluluktan havalara uçurdu hem de yine şu durup düşündüğüm anlardan birini yaşattı bana çünkü ‘‘En sevdiğim roman sensin kızım’’ dedi.  Ah burada kocaman kırmızı bir kalp hayal edin benim için : )

Eğer hayatın gerçek bir roman olsaydı, romanın türü ne olursa olsun ve sen de tabi ki bu romanın ana kahramanı, bu kahramanla ilgili ne düşünürdün? Kahramanımızın belirgin kişilik özellikleri ne olurdu? Duygusal mı olurdu acaba ya da duygularıyla savaşan bir savaşçı mı? Sahi ya insan duygularıyla savaşmalı mı? Maalesef bazılarımız kabulden uzak bir şekilde duygularıyla savaşma halinde; hırpalayan, acıtan, inciten, üşüten bir halde.

Duygularına karşı verdiğin mücadelenin farkında mısın?

Duyguları ‘iyi’ ve ‘kötü’ duygular olarak ikiye ayıralım. Hadi iyi duygulardan sevgiyi düşünelim; sevdiğin birini, belki sokağındaki kediyi, en sevdiğin çiçeğin kokusunu, hediye gelen kurabiyeleri, sevdiğin birine sarıldığındaki sıcaklığı, sevdiğin bir hobiyi… Hadi kötü duygulardan utancı düşünelim; kendini kocaman bir kalabalığın önünde utanç bir durum yaşamış olarak hayal et, ne hissedersin? En az utanç duygusu kadar yoğun bir şekilde de bu duyguyu defetme isteği de hisseder, çabalarsın. Herkes kötü duygulardan kurtulmaya çalışır. Ancak bazen hiç beklenmedik bir şey olur ve sen o kötü duygudan ne kadar çok kaçmaya çalışırsan çalış sanki daha çok hissedersin. İşte bahsettiğim duygularla verilen savaş tam da bu.  Mesela sen bu yazıyı okurken birileri bir yerlerde çok gülünç bir duruma düştüğü için ağlıyor olabilir, birisi sınav kaygısından dolayı bir hata yapıp kaydırma yapmış olabilir, birileri zorbalığa maruz kalıp hakarete uğramış olabilir, birileri kendisinin kusurlu olduğunu düşünüyor olabilir, birisi hayatından nefret ediyor olabilir. Olamaz mı? Olabilir.

‘‘ Tüm hayatımızı zihnimizin canavarlarından kaçarak harcayabiliriz. ’’Pema Chödrön

İşte burada imdadımıza koşan kabul ve öz şefkat. Duygularla savaşarak onları yok etmeyi görev edinmek yerine her açıdan ele almak, kabullenerek duygularımızı anlamak, sahiplenmek, gerçekten yaşamak ve yine yeniden devam edebilmek.

Daha önce meditasyonu denedin mi bilmiyorum ama ilk birkaç sefer zordur. Yani düşünmemek için nefesine odaklanmak, bir mantra kullanmak yani bir tümceyi tekrar etmek, imge kullanmak aslında karmaşık ve zor görünür, öyledir de. Ama eğer bir rehberin varsa yani birisi meditasyonunda sana eşlik ediyorsa ya da bu bir dijital platform dahi olsa şu cümleyi duyduğundan eminim ‘Zihninden geçen düşünceleri engelleme, bir bulut gibi geçip gitmelerine izin ver’ sihirli bir cümle bu. Evet, bir bulut gibi geçip gitmelerine izin ver. Meditasyon işte bunu öğretiyor; kabulü, izin vermeyi, şefkatle yaklaşabilmeyi. Deneyimledikçe zihin yapının nasıl değiştiğini görmek muazzam bir his. Şimdi sıra yogada.

Şimdi karar ver. Bu romanın baş kahramanı sensin, olay örgüsü senin etrafında şekilleniyor, zihnin ise bu romanın yazarı. Evet acılar da hayata dahil. Peki sen neresinden hayatın?

En sevdiğim romancıdır Dostoyevski, bir başkadır, bir başka anlatır insanı, kişiliği, hayatı ve der ki ‘‘Biz insanlar, kaygı ve telaş içinde yaşayan biz insanlar, gökteki kuşların kaygısız ve masum mutluluğunu da kıskanmalıyız.’’

*Meditsyon ve yoga ile ilgili paylaşımlarım için instagramdan beni takip edebilir, kendi hikayeni de benimle yaplaşabilirsin.

 

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com

@pskdangizemkolcak

@gizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

 
Toplam blog
: 59
: 91
Kayıt tarihi
: 21.06.17
 
 

  Uzm.Psk.Dan.Gizem Kolçak, lisans ve yüksek lisans eğitimini Yeditepe Üniversitesi Psikoloji..