Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Eneee!

Eneee !

“Ene” sözcüğü Fethiye ve çevresinde çokça kullanılır.

Bazı çevrelerde sondaki (e) biraz uzatılarak söylenir. Bu sözcük bir şaşma ve hayret ünlemi olarak kullanılır.

“Ene” Arapça bir sözcüktür ve tekil birinci şahsı ifade eder. Felsefede ise “ben” demektir. Ama bu yörelerde kullanılan bu “ene” sözcüğünün felsefedeki benle veya arapçadaki tekil birinci şahısla bir ilgisi yok gibidir.

Ben kavramı insanın yaratılışından bu yana vardır.

İlk insan dünyaya “ben ve benim dışındakiler” diye başlamıştır. Kendisi dışındakiler düşmanlarıdır. Sadece kendini düşünür. Tek derdi karnını doyurmak, barınacak yer bulmak için çalışmak, gerekirse bu uğurda savaşmaktır. Onun “ ben”i yalnız kendisidir.

Kişinin yaşama biçimi değiştikçe ben kavramı “biz”e, düşman kavramı da “ötekilere” dönüşür. “Ben ve düşmanlarım” kavramı “biz ve ötekiler “kavramına dönüşür.

Her zaman için “ ben”i ben belirler. “Biz”i de din, dil, cinsiyet, mezhep, ırk, yaş, gurup, parti, coğrafya, kültür, iş kolu, meslek, vs. belirler. Ötekiler de, başka dine inananlar, başka dili konuşanlar, başka partinin adamlarıdır.

Benlerin “pişti” olmasından toplumsal dayanışma ortaya çıkar.

Kendi çıkarını fazla düşünenlere “bencil” derler. Hani benciller de çevrelerinde pek sevilmezler. Onun için bir deyimimiz vardır “Ben demek kör şeytana mahsustur” derler.

Bizim köyde bir Üsülü amcamız vardı. İri yarı, mardalı bir adamdı. İyi güreş tutardı. Güreşlerini anlatırken de ağzından bal akardı sanki.

Eskiden düğünlerde kına günleri güreşler yapılırdı. Düğün sahibi çevre köylerdeki güreşçileri de okulardı. Güreşin her ayağı için ödüller konurdu. İlkten çocuklar güreştirilir, yenen çocuğa ödül olarak ufalama veya bandırma incir verilirdi.

Üsülü amcayı Kargı köyündeki düğüne çağırmışlar güreş tutması için. Tutmuş ama güreştiği adam kendisinden daha güçlüymüş. Üsülü amca yenilmiş. Yenilmiş ama köy kahvesinde anlattıklar hiç de yenilmiş gibi değil.

Şalvar donuyla köy meydanındaki çeşmenin yanındaki taşın üstüne oturmuş öğle namazından çıkanlara Kargı köyündeki güreşini anlatıyor:

-Güreştiğim adam benim iki katım. Ama Üsülü tanır mı onu. Adama bir künde attım ak yüz yukarı geliverdim.

Onunu saçına sakalına bakıp da yalan söylemeyeceğini tahmin edenler “bravo be, köyümüzün yüzünü bir sen güldürdün” diyorlar.

Ben yaptım ben ettim, ben atıverdim. Yenildin işte. Hayır, ille ben, gene ben, ben, ben!

Kahvede taş (okey) oynuyorlar. Adam yerden eline yarayan bir taş çekiyor. Taşı çektiği eliyle havada bir daire çizip bileğinin üstünden öpüyor. Sonra da bağırıyor:

-Hey gidinin bileği. Bilek bu bilek, pırasa kökü değil bilek derler buna” deyip bileğini bir daha, bir daha öpüyor.

Benim bileğim, benim!

- Hadi çek taşını çek. Laf edeceğine çuval ağzı aç.

-Allah çektirmesin oğlum.

-Dün beş kere yenildim.

-Ölmediğine dua et, ölseydin bir kere bile yenilemeyecektin oğlum.

Oyun devam ediyor. Bu kez üstündeki oyuncu eline çok yarayan bir taş atıyor. Taşı alıp yerine koyuyor. Ama ses yok. Az önce bileğini öpüyordun, şimdi kalk da sana o taşı atan oyuncunun alnından öp de göreyim seni. Ağzı gene de durmuyor:

-Sen askerde topçu muydun be oğlum.

Oyunda yeniyor “ben bu oyunu oynarım abicim” diyor.

“Biz bu oyunun kitabını yazdık da yayınlayamadık” diyor bir de üstüne üstlük.

Yenilirse karşısındakine “bugün ne kadar şanslısın. Adın kadir değil ama anan kadir gecesinde doğurmuş seni” diyor.

Kendi yenerse “biliyor” rakibi yenerse onun adı “şans” oluyor.

Hayır illa ben, ben.

Hani iyi notu hep öğrenci alır da kötü notu hep öğretmen verir ya.

Konuşuyorlar, “Benim bile aklıma gelmedi” diyor. Ne yani sen herkesten akıllı mısın?

“Ben yaptım oldu” diyenlere ne demeli.

Ben’den bu kadar efendim.

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..