Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '11

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Enerji ve nükleer felaket

Enerji ve nükleer felaket
 

Nükleer enerji denilince tedirginlik duyarız. Hepimizin aklına öncelikle 6 Ağustos 1945’te ABD’nin Japonya’nın iki önemli şehirlerinden olan Hiroşima’ya ve üç gün sonra Nagasaki’ye attığı atom bombaları, sonrasında meydana gelen katliamdan öte tablolar gelir. 

O tablolar ki bu iki şehrin havasında, suyunda ve toprağında tek bir canlının kalmadığı ve bugünlere kadar varan zararların görüldüğü bir ibret öyküsüdür. 

Ayni Japonya’da bugün ikinci bir nükleer felaket yaşanmaktadır. Bu sefer tablo eskisinden bile tehlikelidir ve farklıdır. Kendilerinin sebep olduğu felaket ile hem kendilerini hem de dünyayı tehdit eder duruma düşmüşlerdir. 

Yaşanan tehlike Japonya’daki 9 şiddetindeki deprem ve sonrasında meydana gelen tsunaminin yol açtığı zarar deprem zararından daha tehlikelidir. Fukuşima nükleer santrali yanmaya başlamıştır. Her an patlama tehlikesi ile karşı karşıyadır. Sorun Çernobil faciasında yaşananların ötesindedir. Bir grup kahraman insana hayatlarını ortaya koyarak sorunu çözme görevi yüklenmiştir. Bu insanlar ortaya çıkan facianın bedelini hayatları ile ödeyeceklerdir. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/17312818.asp?gid=373 

Bugün bu olaylar yaşanırken hala olaydan ders almamış gibi düşünmekteyiz, davranmaktayız ve nükleer enerji yatırımlarına devam etmek isteğindeyiz. Yaşanan gerçekler karşısında adeta dünyanın sınırlarını zorlamaktayız. Güçlü Japon teknolojisinin bile çözemediği sorunu çözebileceğimizi düşünmekte veya davranmaktayız. 

Doğrudur insanoğlunun enerji ihtiyacı artmıştır. Fosil yakıtlardan oluşan enerji kaynakları tükenmektedir. Birde aşırı ve bilinçsiz tüketimin yarattığı çevre kirliliği ile dünyaya zarar verilmiştir. Öyle ki, çevre kirliliği ve küresel ısınma ve buna bağlı olarak ta küresel ısınma dünyanın birinci gündemi olmuştur. Başta insanların olmak üzere tüm canlıların varlığı tehdit altındadır. 

Bugün dünyanın acil olarak temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına ihtiyaç vardır. Ciddi karşı çıkmalar olmasına rağmen bazı politikacı, bilim adamı ve sanayiciler nükleer enerjiyi bir kurtarıcı olarak görmektedirler. 

Ancak Japonya’da meydana gelen olay sonrasında nükleer enerjiye karşı şüpheler daha da artmış, dünya büyük bir şok içine girmiştir. Doğal afetlerin nükleer santrale bu ölçüde zarar vereceği bir bakıma hesaplanamamış, teknoloji çaresiz kalmıştır. Sorunu çözme çabaları adeta boşa çıkmıştır. Nükleer tehlike bırakın Japonya’yı, diğer ülkelere doğru yol almaktadır. Bu konuda ileri teknolojiye sahip ülkeler nükleer enerjinin güvenirliliği konusunu yeniden tartışmaya başlamışlardır. Çünkü korku bu ülkeleri de sarmaya başlamıştır. 

Artık nükleer enerjinin güvenirliliği konusunda kimsenin söyleyeceği bir söz kalmamıştır. Nükleer enerji kullanımı şansa bırakılacak bir teknoloji değildir. Hele ülkemiz gibi deprem tehlikesinin olduğu ülkelerde gerek doğal afetler gerekse teknolojik yeterlilik bakımından daha da riskli bir enerji kaynağıdır. Bugün dünyadaki görüntü nükleer enerji kullanımındaki tehlike, dün bu teknolojide öncü bir ülke olan Rusya’nın ve de bugün Japonya’nın elinde patlamıştır. 

Bu noktadan sonra kim çevresinde bir nükleer santral görmek ister, geleceğinin yok olmasına müsaade eder. Üzücü olan bu gelişmeler karşısında hala nükleer santral kurma konusunda ısrar etmemizdir. 

Bizler ki, bir termik santralin çevre zararını önleyememişiz. Bir maden ocağının tekniğine uygun işletilmesinde hata yapıyoruz. Meydana gelen göçük ve patlamalar nedeniyle işçilerimizi bile toprak altından çıkarmada aciz düşmüşüz. Bu tesisleri bile kontrol ve denetimde yetersiz kalmışız. İnsanları kaderlerine terk etmişiz. 

Yaşanan bu gerçekler karşısında neden nükleer enerji konusunda aceleci davranıyoruz. Daha Çernobil’in yaraları sarılmamışken, Fukuşima’nın tehlikesi dünyayı sararken ısrarcı tavız alıyoruz. 

Sorarım sizlere,  

Bizler enerjiyi verimli kullanıyor muyuz? 

Kaynaklarımızı tümüyle değerlendirebildik mi? 

Ne yazık ki bunlara cevap vermekte güçlük çekiyoruz. 

Hepsi güçlü şirketlerin menfaat alanları içinde olan enerji yatırımları ile bir çıkar savaşına dönen enerji piyasasında, dünyada olduğu gibi ülkemizde de sorunlar günden güne artmaktadır. Enerjide özel sektör hâkimiyeti sağlanmıştır. Fiyat oluşumunda halkın hakkını savunacak bir mekanizma adeta yoktur. Özel sektörün öncelikli kar hedefi karşısında halkın menfaatlerinin ön plana alındığını söylemek, dünyada ve ülkemizdeki bugüne kadar yaşanan deneyimler ışığında zordur. Enerji özel sektörün insafına bırakılmayacak kadar önemli ve stratejik bir konudur. 

Enerjide yatırımlarında kamunun ve halkın gücü artırılmalıdır. Bu görevi devlet ve kurulacak enerji kooperatifleri de üstlenmelidir. 

Global ekonominin insani değerleri bir tarafa bırakan yaklaşımları karşısında enerjide bağımlılığı en aza indirici politikalar izlenmelidir. 

Enerjinin verimli kullanımı konusunda genel bir seferberlik anlayışı oluşturulmalı, halkımız bilinçlendirilmelidir. 

Ülkemizde potansiyel enerji kaynaklarının çevreye saygılı ve verimli işletilmesi ile ilgili tedbirler alınmalıdır. 

Ülkemizde bugüne kadar yaşananlar çerçevesinde enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında nükleer enerji son çare değildir. Nükleer enerji yatırım kararı yeniden değerlendirilmelidir. 

Enerji devlerinden çok halkın sesine kulak verilmelidir. 

Aksi halde atılacak yanlış bir adımın dönüşü olmayacaktır. 

Unutulmamalıdır ki, nükleer enerji melek yüzlü şeytandır. 

Temiz görünür ama, şeytanın ne zaman ne yapacağı belli olmaz. 

Bilinmelidir ki;k ontrol elden kaçırıldığında topraklarımız ve doğal kaynaklarımız telafisi mümkün olmayan bir felakete sürüklenecektir. 

 

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..