Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '12

 
Kategori
Hukuk
 

Engizisyon benzeşimleri

Engizisyon benzeşimleri
 

Güncel Hukuk


Bu yazının amacı; engizisyon sorusunun yanıtını aramakla beraber engizisyonun yaşamımızla olan ilişkisini ortaya koymaya çalışan benzerlik serüvenini ifade etmeye çalışmaktır.

 
Engisizyon (latince: inquisito, ingilizce: inqıisitional) olarak bilinen ve soruşturma anlamı taşıyan kelimedir. 1183 yılında ilk defa italyada kurulan hiristiyan inancına, ilkelerine karşı gelenleri bulup cezalandırılmak üzere kurulmuşlardır. Gerek kararları, gerek siyasi ve dini erki nedeni ile üç büyük engizisyon vardır. 1-Orta Çağ 2-İspanyol 3-Roma Engizisyonları. Bu mahkemeler; Katolik kilisesi örgütü, mahkemeleri “kutsal kurul” olarak da adlandırılırdı.  Ortaçağda özellikle Avrupada bu mahkemelerin bütün dehşetleri ile hüküm sürdüğü ülkeler İtalya ve İspanyadır. Ortaçağda; bilindiği kadarı ile batıda katolik kilisesinin baskı aracı olarak kullandığı Engizisyon mahkemelerinde yakılarak öldürülen insan sayısı 34.024’tür.  
 
Engizisyonlar işkenceyi bir sanat haline getirmişti. Bilinen 78 çeşit işkence türü uygulanmakta (kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, mengeneler, ölüm askıları v.b.) ama en büyük işkence ise metalden yapılmış olan boğanın karnındaki kapaktan suçlu içine konulmakta ve boğa ateşe tutularak suçlu canlı canlı yakılmaktadır. Yakıldığı esnada böğüren insan sesinden esinlenerek bu işkence yöntemine “böğüren boğa” denilmiştir. Engizisyon mahkemesinde mahkum suçunu kabul edene kadar işkence görürdü. Eğer suçunu kabul etmezse işkenceden ölürdü, kabul ettiğinde de zaten hapishanede ömür boyu ceza çekerdi yani kısacası, neresinden bakılırsa bakılsın engizisyona düşen bir kişi ölü demekti. Engizisyon mahkemeleri insanlık tarihinin en kara sayfalarından olup, bu trajedi 600 yıllık süreç ile devam ederek tarihin derinliklerinde yerini almıştır.
 
Roger Bacon (1220-1292) Britanyalı, deney yöntemini savunan büyüteci bulan aydın, düşüncelerinden dolayı 15 yıl hapis yattı. Ockhamlı william (1285-1347) Papalığa karşı imparatorluğu desteklemenin incile uygun olduğunu savundu ve yakalanmadan munihe kaçarak canını kurtardı. Giordano Bruno (1548-1600) Evrende dünyadan başka birçok gezegen olduğunu söyledi. Romada kazığa bağlanarak diri diri yakıldı.   
22 Hazıran 1633 günü Roma meydanında Galileo Galilei’nin sözleri merak ediliyordu. Ünlü bilgin acaba düşüncelerinde direnecekmiydi, yoksa itiraf mı edecekti?  Galilei tüm izleyiciler karşısında şu sözleri söyledi: “Ben, güneş evrenin merkezidir dediğim için yargılanıyorum ve bütün aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda kutsal Kilisesine yapılan tüm yanlışları da..” 69 yaşındaki bilim adamı, Brunonun yakılmasından sonra korkmuş, pek kahramanca davranamamıştı. Ancak günümüzde engizisyon mahkemelerine cesurca karşı durarak mahkeme üyelerine siz ne derseniz deyin dünya dönüyor şeklinde sözler söylediği ifade edilen Galilei, Giordano Brunonun aksine aslında sahte, çakma Tarihsel bir kahramandır. 
 
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyası düşünce, felsefi inanç, din, mehzep, ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Bilindiği üzere yargının bağımsız olması gibi tarafsız olması da evrensel hukukun en temel güvencelerindendir. 
 
Ülkemizde Batıda olduğu gibi resmi dinsel anlayış dışında yer alan inanç ve düşüncelere karşı bir engizisyon uygulaması varmıdır? Yanıtı aranan soru budur. Yanıtı kadar sorunun kendiside can alıcı değerdedir. Soru belki de ilktir ve ilk olmanın kimi eksikleri taşıması doğaldır. Türk engizisyonunun amacı, kurumları, yargılama tarzı ve işlevleri ile katolik engizisyonunun tıpatıp benzeridir diyebilirmiyiz?. Engizisyon bir yok etmedir, kendi dışında kalan her şeye karşı bir düşmanlıktır. Ve asıl korkuncuda tüm bunların üstün bir dinsel irade adına yapılmasıdır. Resmi tarihçilerin (vakavünisler) yazdığının aksine, muhalif kaynakların bazılarında “Osmanlıda devletin, hanedanın resmi dini şeriat olmuş tüm toplumsal hayat şeriat emirleri doğrultusunda düzenlenmiş şeriat dışı ve geniş kitlelerin inancını oluşturan rafizilik/bektaşılık/kızılbaşlık kısaca “batınilik” diyebileceğimiz akımlar ise baskı ve zulume maruz kalmıştır” diye söylenmiştir. 
 
21.yüzyılda da siyasi muhaliflerini susturmak ve sindirmek için, totaliter rejimlerin kullandığı yöntemler yaşlı dünyamızda halen daha devam etmektedir. Bu mahkemeler siyasi iktidarların elinde silah olarak kullanılmıştır. İstanbulun fethinden sonra ortaçağın başlaması ile din devletinin birlik ve bütünlük sağladığı yüzyıllarda Avrupada şeriat ile yönetim vardı. Avrupada 1789 Fransız İhtilalinden sonra bu mahkemeler kaybolmuş ve laik sisteme geçilmiştir. 
 
 
Bizde ise Atatürk ile 1923’te laik sisteme geçilmiştir. Fakat halen büyük bir çoğunlukla din devletinin birlik ve bütünlüğü yaşatılmak istenmektedir. Ne yazık ki insanlık adına hazin olan Ortaçağın koşullarını talep etmektir.  
 
Aşmak, red etmek, taşları yerli yerine oturta bilmek için kuşku duymak ve soru sormak gerekir. Soru sormak bir hesaplaşmaya başlamak anlamına gelir. Resmi tarih anlayışı ile hesaplaşmaya girişmek, yüz yüze gelmek sorarak, yanıtlayarak bir tavır alıştır. Yeni bir duruş noktası belirlemektir. Her duruş noktası, her soruş noktası kendisine özgü bir bilinci ve cesareti zorunlu kılar. Bu yazı tarihe karşı soru sorma denemesidir.  
 
Tarihin Konusu Bütün yönleriyle insanlığın geçmişidir. İnsanların yaşayışları, gelenekleri, düşünceleri, dini - siyasi ve kültürel yapıları, ekonomik gelişimleri, savaş ve barışları, geçirdikleri evreler... Kısaca insana ait her şey tarihin konusudur. Tarihsel süreçteki bütün olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Her olay kendisinden önceki olayın sonucu, kendisinden sonraki olayın sebebidir. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamayız. Tarih gelecektir aslında.
 
 Tarihe ilişkin soru sormak, yaşadığımız şu güne dair yanıt vermek demektir. Çünkü tarih perspektifi bir turnusol kağıdı hükmündedir. Kimin yanındayız? Kimin penceresinden hayata bakıyoruz? Hangi dünyada yaşayıp, hangi dünyanın havasını soluyoruz? İnsan olmanın şanlı onurunu, erdemini biliyormuyuz? Orta Çağ skolastik düşüncesi ve uygulamaları neyi amaçlıyordu?
 
Asıl soru şudur. 
Ortaçağ engizisyon uygulamalarının benzerliğinin var olduğu günümüzde bizler; Zalimin mi, mazlumun mu? Celladın mı, kurbanın mı? Adaletsizliğin mi, hukukun mu, Yanındayız.?
 
Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi 
 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..