Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Enkaza döndüm iyice ama mutluluğun resmi hala aklımda :)

Enkaza döndüm iyice ama mutluluğun resmi hala aklımda :)
 

Sınavlarım bitti!!

En son sınavdan çıkıp yeni geldim eve. O kadar bitkin durumdayım ki ara tatile girdiğimin bile farkında değilim. Daha yirmi yaşındayım ama ruhuma sorsan 70'i çoktan deviren, kendi haline, dünyayla tüm ilişkilerini kesmiş, bütün gün uyumak isteyen, dokunsalar ağlayacak tipte bir ihtiyar (normalde ihtiyar sözcüğünden hiç hoşlanmam).

Neden bu yaşta bu kadar bitkinlik, yorgunluk, iç sıkıntısı? Tam da hayatı kandırabilecek, ona oyunlar oynayıp onunla eğlenebilecek dönemimdeyken neden bu durumlar?

Yaşam neden bu yaşta bile insanın omuzuna çekemeyeceğini sandığı yükler yükler ki?

Tamam biz gençler olayları abartıyoruz bunun farkındayım. Ama kendi yaşımıza göre bu şekilde düşünmemiz gerekmiyor mu? Peki bu şekilde düşünmeyeceksek neden 20 yaşındayız? Soranlara; sen de 50, ben diyeyim 55 felan diyelim o zaman.

Tecrübeli insanlara anlatsak ilk söyleyecekleri şey ''Sen bu hayatın daha nesini gördün. Bunlar hiç! Sen bide gel benim yaşadıklarıma sor'' derler.

Bundan şunu anlıyorum ki dertlenmek için minimum 30 yaşı aşmak lazım. Onun öncesinde senin dertlenmeye ihtiyacında yok hakkında yok. Dertlenmek bile göreceli olmuş.

Aslında kendini kontrol eden, kendimle savaştığım gerçekleri kabullenen, iç muhasebesi kuvvetli biriyimdir. Ama bunlar yetmiyormuş vücudumu harekete geçirip şaha kaldırmak için. Daha fazlasına ihtiyacı var vücudumun.

Öncelikle temiz bir uykuya :) (yaşlanıyor muyum ben gerçekten). Sınav dönemi boyunca uyuduğum uykudan hiç bir şey anlamadım. Sonra sevdiklerime. Aslında sevdiklerim hep ilk plandadır ama anatomim şuan uykusuzluğu daha net algıladığı için kusura bakmasınlar. Sonra kitaba ihtiyacım var okumaya. Çok şiddetli bir şekilde okumama sancısı çekiyorum. Bir buçuk hafatadır yarım yamalak kitap okuyorum. Ruhum küsecek diye ödüm kopuyor.

Gözlemlediğim kadarıyla insanlar yani şu an benim ruh halim gibi ruh haline sahip olan insanlar genelde; uzak yerlerde sesiz sakinliği, denizi, denize vuran ağaç gölgelerini, sessizliğin içinden gelen kuş cıvıltılarını ve bütün bunlardan alınan huzuru düşünürler. Bu düşünce bana şu klasik doğa manzarası tablolarını hatırlatır ve inan sırf bu yüzden dağ evlerinden, çiftliklerden ve göl kenarındaki baraka bozması yapılardan nefret eder oldum. Böyle bir ortamda bulunmadığım halde nefret edebiliyorum. İnsan yaşamadığı şeylerden de nefret eder mi acaba?

Hayır ya ben sessizlik istemiyorum!!

Hele kuşların cıvıltısını hiç duymak istemiyorum. En olmadık yerde ötüp insanın sıkıntısını tekrar tekrar hatırlatıyorlar.

Ben içimdeki kararsızlıkları unutup, yaşamayı dünkü kadar çok sevmek istiyorum. Yukarıda bahsettiklerim insana birşeyleri unutturcak yere iyice depreştiriyor.

Bu halim çok geçici farkındayım. Kendimi benim işime yarayacak kadar tanıyorum.

Yaşamaya bayılıyorum. Bir tek benim sorunlarımın olmadığının farkındayım. Çevremde bir çok sorunun olduğunun, küçücük çocukların sokaklarda aç olduklarının, küreselleşen dünya üzerinde insani değerlerin o küreselleşmenin içinde yok olup gittiğinin, yarın çocuklarımıza kavga ve savaş içinde bir gelecek bırakacağımızın....

Daha birçok şeyin ferkındayım.

İç sıkıntımın geçici olduğunun da farkındayım.

Bunların mantıklı bir şekilde farkında olduğumun da farkındayım.

Tüm bunlar için ve tüm bunların inadına yaşmayı çok seviyorum. Sevmeyi çok seviyorum.

Yarın kendim için ve tüm insanlar için iyi şeyler yapacağım. Ben yaşamayı seviyorsam ulaşabildiğim insanlarında yaşamayı sevmesi için ne gerekiyorsa yapacağım.

Söz veriyorum ;)

 
Toplam blog
: 8
: 407
Kayıt tarihi
: 19.12.06
 
 

1987 Bursa doğumluyum. İlgimi devamlı edibi ve siyasi konulara yöneltmek istediğim halde eğitim sist..