Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '16

 
Kategori
Tarih
 

Eppur si mouve – Ama yine de dönüyor (Galileo)

Eppur si mouve – Ama yine de dönüyor (Galileo)
 

Galileo’nun bu ünlü sözünü birçok kişi bilir. Ama öyle cahiliz ki Galileo’nun kim olduğunu bilmeyen birçok kişi de var. İnsanlar bu cahillikleri ve kaba güçleri ile atıp tutar, başkalarını ezer.

Galileo’nun Ortaçağ kilisesinin Engizisyon mahkemesinde dinden saptığı için yargılanıp mahkum edildikten sonra –kısık sesle- söylediği iddia edilen bu söz, aklın ve bilimin, kaba gücün ve cahilliğin karşısında verdiği mücadelenin –evet, bu bir mücadeledir- geçici yenilgisi ve sonundaki zaferidir. Çünkü akan bütün kana rağmen Dünya Güneşin çevresinde dönüyor. Bugün çoğumuza çok basit gelen bu fikir o zamanlar ölüm cezası gerektiren bir suçtu.

Konu nereden geliyor?

Mısır’da, İskenderiye Kütüphanesinin Hıristiyanlar tarafından yakılmasından sonra Dünya, 1800 yıl kadar sürecek bir karanlığa gömüldü. Dini inanışa göre, her şey insan için yaratılmıştı, Dünya evrenin merkeziydi ve Güneş onun çevresinde dönmekteydi. Ancak Rönesans hareketinden sonra bilimsel çalışmaların kıpırdanmasıyla gerçeğin böyle olmadığı ortaya çıktı ve din korkusu nedeniyle çok yavaş bir şekilde kabul görmeye başladı.

1543 yılında yazarının ölümünden sonra yayımlanan Kopernik’in kitabında Dünyanın Güneşin çevresinde döndüğü yazıyordu. Bunu kabul eden İtalyan din adamlarından Giordano Bruno 1600 yılında yakılarak idam edildi.

Sonra sıra Galileo’ya geldi.

“Galileo’ya göre Tanrı dünyayı tasarlarken matematik dilini kullanmıştı. Katolik Kilisesine göre ise, Tanrı İncil’in yazarıydı. O halde matematik temelli açıklamalar Kutsal Kitap’la çelişebilir miydi? -Kopernik’in kitabından sonra- 1546 yılında din adamları bu konuyu gayet net bir şekilde yanıtlamıştı: ‘Hiç kimse Kutsal Kitabın içeriğini kendi hükümleri doğrultusunda başına buyruk fikirlerle çarpıtamaz. Kutsal ayetlerin yorumlanma hakkı yalnızca Kiliseye aittir ve onun getirdiği yorumdan farklı bir yorum getirilemez.’ (Tanrı matematikçi mi?, Mario Livio, S.96)

Aslında kilisenin kızgınlığı daha çok insanlar üzerindeki otoritesinin sarsılması yüzündendi. Yeni fikirleriyle Galileo bu kızgınlığın odak noktasındaydı. Galileo’nun fikirleriyle Kutsal kitabın bazı bölümleri çelişkiliydi. Örneğin Kutsal kitapta geçen ‘İsrailoğullarının Ayalon vadisinde Amorlulara karşı zafer kazanması için Tanrı’nın Ay’ı ve Güneşi durdurması’ Galileo’nun anlattıklarıyla ters düşüyordu. Galileo yazdığı bir mektupta –mektupları din adamlarının eline geçiyordu- şöyle diyordu:

Kutsal Kitap çoğunluğun idrak kabiliyetine hitap edebilmek amacıyla birçok şeyi olması gerekenden farklı bir şekilde anlatmıştır. Halbuki tabiat eğilip bükülmez, kişiden kişiye değişmez, değiştirilemez. ‘Acaba insan zekâsı onun işleyişini anlayabilir mi’ diye umursamaz. Ve sala kendine özgü kurallardan ödün vermez. O yüzden doğanın gözlerimizin önünde gerçekleşen hiçbir unsuru, ya da kanıtla ulaşılan hiçbir sonucu, yoruma açık binlerce sözcük içeren Kutsal Kitap tarafından şüpheli ilan edilemez. Çünkü Kutsal Kitap’taki ayetlerin aksine, tabiattaki her olgu yadsınamayacak kadar kesin yasaların hükmü altındadır.” (Tanrı matematikçi mi?, Mario Livio, S.97)

Ne kadar açık ve net bir ifade şekli değil mi? Günümüzde acaba İslam Dünyasında böyle bir tartışmanın olmayışı… var mı? Evet var ve muhatapları sivrildiği anda hemen faili meçhule gidiyor! Yani biz henüz o düzeye gelemedik demek oluyor bu. Evet, İslam Dünyası henüz 1600’lü yıllarda Hıristiyan dünyasının yaptığını yapabilmiş değildir.

Galileo’nun mektupları Kilisenin ve onun yargılamaya yetkili organı Engizisyon Mahkemesinin eline geçiyordu. Bu mektupları okuyan zamanın Kardinali Robert Bellarmine Kopernik evren modelini fikri çok değersiz bulduğu için pek önemsemiyordu. Diyordu ki, “Gerçekte var olduğuna kendilerinin bile inanmadığı ikincil yörüngeler peydahlayan insanların göstermelik bir teorisidir. Ancak bu fikir bütün din adamlarını rahatsız etmekle kalmaz, aynı zamanda Kutsal Kitabı hatalı ilan ederek Katolik inancına zarar verir.” (Tanrı matematikçi mi?, Mario Livio, S.98)

1616’ Engizisyon Kopernik’in kitabını ‘okunması yasak kitaplar’ listesine aldı. Bunun üzerine Galileo fikirlerini dine sarılarak açıklamaya çalıştı. Ancak bir işe yaramadı. 1632’de ‘İki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Diyaloglar’ adlı kitabını yayımladı (Sistemin biri Dünya, biri Güneş merkezli). Galileo’nun bu kitabına göre matematik ve geometri Tanrısaldı. Ancak yorumun yalnızca kendilerine ait olduğunu söyleyen Kilisenin tepkisi çok sert oldu ve Galileo’yu kendisini savunması için Roma’ya çağırdı.

12 Nisan 1633’te mahkemeye çıkan Galileo, 22 Haziran 1633’te Kiliseye isyan etmekten, “Kutsal Kitaba ve İlahi düşünceye ters düşen yanlış bir öğretiye inanmak ve bu öğretiyi savunmaktan” suçlu bulundu (Onlara göre Güneş sabit değildi ve her gün doğudan batıya doğru hareket etmekteydi). Verilen ceza ağırdı: Ömür boyu ev hapsi.

Yine de aslında 33 yıl öncesine göre bir ilerleme kaydedilmiş ve Galileo idama mahkum edilmemişti. Ama Galileo yıkılmıştı. 70 yaşındaydı ve umutsuzluk içinde bir dilekçe yazdı.

Güneşin evrenin merkezinde olduğu, Dünyanın evrenin merkezinde olmadığı ve hareket halinde olduğu hatalı fikrimden tümüyle vazgeçiyorum. Siz muhterem Kardinaller ve inançlı tüm Hıristiyanların hakkımdaki haklı şüphelerini gidermek için, geçmişteki tüm yanlış ve aykırı düşüncelerimden ötürü kendimi lanetliyor, bundan böyle kutsal öğretiye aykırı hiçbir fikir taşımayacağıma dair huzurlarınızda diz çöküp önümdeki Kutsal kitaba el basarak tüm kalbimle yemin ediyorum. Kutsal Kilise tarafından verilen hukuki hüküm çerçevesinde söz konusu yanlış doktrini, her ne surette olursa olsun, yazılı ya da sözlü olarak savunmayacağıma, benimsemeyeceğime ve öğretmeyeceğime, şahsımla ilgili benzer şüphelere yol açabilecek hiçbir iddiada bulunmayacağıma yemin ediyorum.” (Tanrı matematikçi mi?, Mario Livio, S.101)

Bu açıklama bana George Orwell’in 1984 romanını anımsattı. Galileo, söylediklerine inanmadığı halde hayatını kurtarabilmek için böyle bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Çünkü ‘Dünya yine de dönüyor’du.

Nitekim bundan 5 yıl sonra, 1638’de Galileo’nun İtalya’dan kaçırılan ‘İki yeni bilim üzerine Diyaloglar’ adlı son kitabı Hollanda’da yayımlandı. Ünlü ‘Eppur si mouve’, ‘Ama yine de dönüyor’ sözü bu kitapta geçiyordu.

31 Ekim 1992’de (tarihe dikkat edin) Katolik Kilisesi Galileo’ya iade-i itibar yapmaya karar verdi. Dönemin Papası II John Paul, bir açıklama ile bunu dünyaya bildirdi. Tüm Dünya bayram etti. Los Angeles Times gazetesinin manşeti şöyleydi: “Resmen kabul edildi. Dünya Güneşin çevresinde dönüyor, Vatikan için bile!” (Tanrı matematikçi mi?, Mario Livio, S.101)

Ancak bu olay bile bir şeyi gösteriyordu. Vatikan ve Papa, hâlâ kendisini bilim adamlarının ve bilimin üzerinde bir merci olarak görüyordu. Onlar açısından değişen hiçbir şey yoktu. Aslında Papa çok akıllı davranmıştı, din adamlarının böyle konularda kazanmalarının olanağı yoktur. Bilim apaçık kendini gösterir. Bilim için dogma yoktur, şüphecidir, yanlışı siler, doğruyu gösterir. Gelecekte yanlışlığı ortaya çıkarsa onu da siler. Bilimin işleyişi böyledir.

Günümüzde eskinin devam etmesi için çabalayan –kaybetmeye mahkum- insanlar var. Tanrı sözcüğünü telaffuz etmeden ‘Akıllı Tasarım’ diyerek dine boyut kazandırmaya çabalıyorlar. Bizde de ne yazık ki batıda gelişen bu görüşün takipçileri var. Ancak unutulmasın ki Galileo bunlarla savaşı tam 400 yıl önce verdi ve kazandı. O olmasaydı bilim bugünlere gelemezdi. Bugünden sonra da ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, farklı bir şey olmayacak. Kuşku duymaya gerek yok.

 https://www.youtube.com/watch?v=yJhvF9YzZ5M 

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..