Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '07

 
Kategori
Felsefe
 

Er olana hak görülen "hakimiyet alanı" biz hayvan mıyız ki hakimiyet alanımız olsun

Er olana hak görülen "hakimiyet alanı" biz hayvan mıyız ki hakimiyet alanımız olsun
 

Olgu: Olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç.

Varlığı deneyle kanıtlanmış olma durumu

Olgu sosyal boyuta taşınınca da: Sosyal nitelikli olay yani toplum geneli; bundan da hareketle

Sonuç: Toplumun travmatik açmazları; Travmanın Türkçe’si ise “Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan durum”, bireyselliği fersah fersah arşınlayıp afallatmış oryantalist kıvamda eğreti aydınlanmışlıklar, kısaca yanak okşama serkeşliğiyle, esen her rüzgara göre yeniden konumlanma adaptasyonu veya motivasyon ilkelliğinde debelenenler bir kenara bırakıldığında konunun gayet basit olduğu anlaşılacaktır. Biraz açarsak, abartısız her ortamda mevcut olan ve de aşılabilmesi pekte mümkün olamayan ERKEKLİK MİTİ veya GURUSU. Böyle bir yazıya kaynak olan olaylar ise çok kıymetli basın ve medyamızın zemininde gerçekleşen akıllara zarar pespayelikler ve türevleridir. Medeniyet ve çağdaşlaşmanın kriterlerini özümseyememiş ilkel bir şekilde düşünmeyi reddeden, sarf edilen söz ve hareketlerin sonuçlarını kestiremeyen toplum bireyleri. Tecrübe ve kazanımlar ile yola çıkarak elde edilmişliklerle sergilenen davranışlar, kişinin bireyselliğini ön plana çıkaran doğrular ve bu doğrultuda sürdürülen ortalama hayatlar ve fakat gündelik yaşantılar. Bu yönde yapılanlar ne ilk açılımdır nede sonuncu. Katıldığı bir televizyon programının sunucusuna, icra ettiği ve kendisine toplum içersinde statü kazandırmış olan meslekle bağdaşmayacak yaklaşımda bulunması."Taciz öyle olmaz böyle olur serkeşliğiyle". Bir diğeri ise gene bir TV kanalında tanınmış simaların katılımı ile gerçekleştirilen programında katılımcılardan birinin söylediği söze bir diğerinin verdiği tepki ve karşılığında ise Ataerkilin Erkeklik Mitinin şanına yaraşır şekilde bir yaklaşım da bulunması ile ilgili. Burada erkek olarak düşünce ve görüş ayrımına giderek taraf olma gibi bir lüksüm olmadığını açıklamak durumundayım. Temeli, insan temasına dayanan, canlı bireylerin cinsiyetten doğan farklılıklarını toplumsal dayatma ve şartlandırma psikolojisine dayandırılmış görüş, düşünce ve bu yönde kurgulanarak oluşturula gelmiş her türlü sistematikliğe ve uygulamalara muhalif birisi olarak söylüyor ve de yazıyorum. Farklıklarını yaşam tarzına dönüştürmeyi başarabilmiş her bireye önyargısız bir şekilde açık fikir ve görüşle yaklaşılmasından yanayım. Zira her görüşün, içeriğinde var olan panzehiri ile tepkiyerek tam gerçekliğine kavuştuğuna inanırım. Yukarıda geçen olayların merkezinde bana göre ERKEKLİK MİTİ vardır.

Toplumsal varyasyonlar dikkate alındığında ATAERKİL’in Erkeklik Miti, ilk çağlardan bu yana yaşam örgüsünde kendi payına düşen ve mülkün temeli sayıla gelmiş olan “ADALET” kavramındaki adil olabilme “baş ilke”sini istismar ederek tüm değerleri tarumar etme eğilimine girmiş, her giriştiği eylem sonrasında gerisinde bıraktığı felaketlerin ardından Mitin itibar iadesi ne hayrettir ki bizzat anaerkiller tarafından sadakat la sorgulanılmaksızın gerisin geriye MİTE iade edilmiştir. Anaerkilin biri erkek diğeri kız olan çocuklarına bakışı bile başlı başına insanlığın özüne yapıla gelmiş bir ihanettir. Öncelikle bu muhasebenin yapılması şarttır ki sorun çözüme ulaştırılabilsin. Aksi takdirde sorun çözümsüzdür. Bunun hesabının verileceği yerde bellidir. Şimdi esas konuya dönelim. Bu evren mevcudiyetinde barındırdığı insanın Er olan cinsinden ne ister. Bizden, benden ve benim gibilerden neler bekler. Beklentiler Toplumsal çoğunluğun akıl ve izanla bağdaştırılması mümkün olmayan normlarının gölgesinde sıkışmış, ebeveynlerin tereddütlerinde şekilleniyor. Diğer tarafta kendilerinden emin ve ne istediklerini bilen özgür ruhlu sakin aile bireyleri, müdavimi oldukları huzur ve sükunet dahilinde bebelerine hakkaniyet ölçütleri içersinde adilane bir hayat verme çabası içine girebiliyorlarsa eğer, bu sözü edilen kazanç, ebeveynlerden ziyade yarınların ebeveyn adaylarının kazançları olacaktır. Ve artık onlar, yarınların yılmaz "SAVAŞÇILARI" konumundadırlar. SAVAŞÇI dan kasıt, karşılaşılabilecek tüm olumsuzluklara karşı her daim olumlu perspektiflerle yol açabilme sanatıdır. Çünkü algı ve farkındalık kabiliyetle sınırlıdır. Bir Blog yazarının “Şu erkekler neden bu kadar beceriksizler, bir bulaşık makinesini bile dolduramıyorlar” içerikli yazısında, bir erkek çocuğa sahip olması durumunda bunu mutlaka ona öğreteceği yönündeydi. Her nedense sahip olduğu ve dünyalar güzeli diye tanımladığı kızının eline bir kez olsun çekiçle çiviyi vererek bir tahtaya çakmasını veya balta ile kütük yarmasını veya TEMA Vakfının organizasyonlarına katılıp kazmayla çukur açıp fidan dikmesini teşvik etmiş midir acaba ? ütopik rehber edasıyla erkek çocuğum olsaydı inanın ki ona bulaşık makinesiyle ilgili detayları mutlaka öğretirdim diyeceği yerde daha mantıklı olana yönelerek elinde var olan mevcut değeri en verimli şekilde yetiştirebilmek adına, insanlık adına pozitif ayrımcılığa yelken açmadan soyut griliğin kara mizahına teslim olunmadan ve inandırıcılığını yetirmeden objektif kriterler doğrultusunda hareket ederek sonuca gidilmelidir çünkü işin doğrusu budur. Az önce belirttiğim gibi “Algı ve farkındalık kabiliyetle sınırlıdır”.

 
Toplam blog
: 40
: 1069
Kayıt tarihi
: 25.07.06
 
 

İzmirli'yim. Felsefe mezunuyum. İlgi alanlarım Felsefe, edebiyat, sosyoloji, tarih, toplum ve kültü..