Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Erciyes'in öte yanı Toroslar-2

Erciyes'in öte yanı Toroslar-2
 

Dağların sabahı başkadır. Ya çok erken uyanır kalkarsın, ya da kalkamazsan güneş doğarsa, kuşluk vaktine kadar yatarsın. Toroslar Akdeniz’in özellikle Çukurova’nın damıdır. Balkondan bakar gibi veya uçaktan süzercesine berrak havalarda İskenderun körfezine kadar seyredersin.

Buradan şöyle yakın çevreye bir göz atınca, Adana Feke (Asmaca) ilçesinin, bütün sahası görünür gibi. Güneş Okka dağının ardından bak nasıl da sabah, sabah yüzünü yıkamış olanca parlaklığı ile doğuyor. Üst taraftaki Saimbeyli sarı çiçek yaylaları hafif bulutlar altında, onların önündeki Feke dağı, engebeli ve yırtık topoğrafyanın ortasında en yüksek ve tek tepedir onun için çok heybetli görünüyor.

Bu aradaki vadiler sabah sisi ile baraj gibi dolmuş sırt ve tepeler üstündeki ormanlarla Toros Dağlarının Fillandiya’sı gibi sayısız adalar ülkesi olmuş. Fakat kuzey deki masif Toros sıradağları ilk güneş ışıklarını doğudaki dalardan önce alarak ışınım yansımasıyla adeta yanımda görüyorum.

Çevreyi bir güzel seyirden sonra, toparlanıyorum. Hava öyle fazla soğuk değil ama kalori yüksek olmalı. Güneş altın sarısını benimle birlikte yakın çevremdeki tipi kalıntısı karlara boyarken, ben sabahın ferahlığıyla çiğdem, nergis kokuları arasında dolaşan gece misafirlerinin izini sürmeye çalışıyorum.

Buradan yürümeye başlamadan bir göz daha gezdireyim yeşil orman denizine doğru. Bak şu güneye doğru ! Ay tepesi, daha doğusunda Çukurovalıların Çataloluk yaylası sırtlarındaki asırlık ardıçlar belli oluyor. Daha doğuda Maran yaylası üstündeki Maran Kalesi. Hepsi böyle görülse de arazi topoğrafyası çok kırıklı olduğundun sportif gezi ve yürüyüşe elverişli değildir. Ancak araba ile köy ve orman yollarından ulaşılabilir.

Neyse ben yönümü batıya döndüm, önümde derin bir dere var. Ben üst tarafından geçmeye çalışacağım. Seherin ayazında donan kar yüzeyi kütür, kütür ederek basılan yerler içine gömülse de güneşe karşı gündüzleri eriyen yerler sabahları daha fazla donuyor. Karsız ve düşük eğimli yerleri tercih etmek gerekiyor. Ama bu güzergah ormanın en güzel topluluk oluşturduğu mesçerelerin (aynı vasıflı ve kalitede ki orman parçası) hemen üstü. Burası anıt orman toplulukları mıntıkası gibi bir yer. Şuracıkta ğöknar (kalamak ağacı) mesçeresi, her ağacın altında en az on tane büyükbaş hayvan barınır. Ama öyle ağaçların altına sakın gitmeyin her birinin altında bin bir türlü uçuşan böcek vardır. Sesi bir çok sesli koroları sollar.

Öbür tarafta sedir (Katran ağacı) mesçeresi abidevi ağaçlar topluluğu. Her ağaç gövde çapı (kutur) 100 cm. nin üstünde. Bu ormandan bir defa kesim yapmışlardı üç kök kalıntısı yan yana oda genişliği gibi, halı ser otur. Bu ağaçlar Altan baktığınızda hayret uyandıracak boya sahipler. 40- 50 m. Daha da yüksek boylular.

Bakın şimdi vadi koyağına gelmiş olmalıyız ama buralar dümdüz , nasıl olur demeye gerek yok. Derin vadi dev göknar ağaçları ile dolmuş. Bazılarının kökleri bazılarının yemyeşil dalları karlar arasından görülüyor. Bu vadi üstleri genelde çığ yatağı. Hani bazı dağ-orman manzarası resimlerde görürüzya oyuntu vadilerde yamaca doğru sırtlar ormandır, yamaç vadimsi oyuklar da orman ve büyük bitler olmaz, çıplaktır. Öyle yerler çığ yataklarıdır. Bende be çığları görünce anladım. Su akak-yatağının iki tarafı vadi şevleri (yamaçları) içine alacak şekilde ne varsa kökten sökerek toplayıp getirip, benim durduğum yerin önündeki vadinin derin yerine doldurmuş

Şimdi burası yüzlerce ağaca mezar olmuş bir vadi. Önemli olan söküldükleri yerlerde ağaç kalmaması, yoksa burada ki enkazı ilgili idare karların kalkması ile birlikte değerlendiriyor. Düşünün bir de önünde canlı hayvanlar olsa, bu çığdan kaçabilirler mi idi . Edindiğim bilgilere göre enkaz içinden böyle bir kalıntı çıkmamış. Bütün bunları düşünerekten çığ yığıntısı üstünden yürüyerek geçiyorum.

Oohh burası çok sulu bir yamaç, birazda ormanın üst sınırlarındayım, ayak basınca birkaç santim su basmış çayır ve kır çiçeklerinin içinden tepeleyerek geçmek durumunda kalıyorum, gerçi burulurda bu sarı safran, mavi mor çimler ve mor menekşelerin kıymeti yok ama bana çok cazip geliyor. Her birini ara sıra eğilip okşamadan geçemem. Siz bana bakmayın ben genç ibreli ağaçları da dokunup sevmeden geçemem. Hele şu kardelenler sabırsızlanıyorlar benim geçtiğimi duymuş olmalılar ki kenardaki karların altından başını eğmiş mahzun, mahzun sanırsın beni bekliyor. Ama ben hiç birini mahzun bırakmam fakat mevsim ve günü gereği nevruz mor ve küçücük zambak görünümü ile beni kendisine cezp ediyor.

Bahçeçik dere ve vadisini arkada bırakıp Çandırlar’ın üst yanından Mansurlu vadisine dönüyorum. Bu taraf ormanları benim bulunduğum yer itibariyle orman kalitesi bakımından zayıf. Hafif engebelerden daha hızlı şekilde yayvan ve düz geniş vadi olan dereye doğru gidiyorum. Buralarda yer, yer kar kalıntıları yamalı arazi görünümü veriyor. İlk bulunduğum yerlere göre de epeyce düşük rakımlara geldim.

Bir yorgunluk atacağız ama beş dakika oturuyorsun sanki hiç dolaşmamış, yürümemiş gibi yorgunluk diye bir şey kalmıyor. Bu arada burada bekleyen arkadaşlar berrak Mansurlu çayından tutmuş oldukları balıkları yer ateşinde bir yandan pişiriyorlar. Ama bir yandan da çaktırmadan götürüyorlar. Neyse yolda daha fazla lafa dalmadan bu sofraya yetişmiş olduk.

Bu balıklar yayla balığı, alabalık da bazen olur ama hepsi lezizdir. Ateşin üstünde çöplere takılan balıklar pişince ben bel kılçığını çıkarıp ekmeğin arasına dürüm ediyorum ama pişirenler kılçık falan çıkarmıyorlar. Kuyruğundan tutuyor cuk doğru mideye, Eee tabi bir müddet sonra bende üzüm üzüme bakarak kararır usulünden bende kılçıkları görmez oldum. Böyle canlı, canlı ateş üstüne koymak pek duygularıma uymaz ama çok da leziz oluyor.

Bu dağlar böyledir işte, daha her şey anlatılacakken kısa kesmek durumundu kaldım.
Çok yer ve zaman da.

Nariçi.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=76849
Not:Bu yazı önceki yıllarda yaptığım bir ilkbahar gezisi.

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..