Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '16

 
Kategori
Dünya
 

Erdoğan'ın Denge Siyaseti

Cumhurbaşkanı Erdoğan İkinci Abdülhamid'in Denge Siyasetini mi örnek alıyor?

Bu "denge siyaseti" ne kadar sürecek?...

Bunu, değişen dünya birlikteliklerinin tavırları belli edecek...Birleşmiş Milletler, kurulduğundan beri aynı...Dünyanın değişen dengelerini karşısında küçülmüş, beş üyesi birbirleri ile çelişkili...NATO üyelerinin kafaları da karışık, birbirleriyle kavgalı... AB'ye mi öncelik versinler NATO'ya mı? ABD'ye nasıl baksınlar, onu da tam kestiremiyorlar...

Türkiye, NATO'nun güney kanadı "bekçiliğini" bırakmış...Bir zamanlar, "moskof gavuru" dediğimiz Rusya ile, barışmış.

Bu durum, Türkiye'nin uyguladığı "denge sitaseti"nin bir gereğidir.

-- Abdülhamid, kendisine "baskıcı, diktatör" ve "despot"; hatta "kızıl sultan" denmesine rağmen elinden geleni yapmış ve bu ülkeyi 33 yıl idre etmiştir...Başarılı ya da başarısızlığını tarih yazıyor...Meraklı olanlar açsın okusunlar...Karar versinler

* *

Sultan İkinci Abdülhamid'in, uyguladığı "DENGE SİYASETİ"....

İkinci Abdülhamid, tahta çıktığında, Osmanlı Devleti "gerileme" dönemini arkada bırakmış ve "çöküş" dönemine girmişti bile... Buna rağmen Abdülhamid, "ülkeyi barış içinde yaşatmak" ve "çöküş dönemini uzatmak" istiyordu...

Ancak, bu dönemde, Avrupa ülkelerinin, özellikle İngiltere, Fransa ve Rusya'nın, Osmanlı'nın geleceği konusunda birbirleri ile çelişen düşünceleri, Abdülhamid'in bu isteğini zora sokuyordu...

O zamana kadar, Osmanlı'nın,  "batıya özenti", "batıya benzeme" ve "batılı gibi olma" girişimlerinin, İslami yaşamı zedelediğini düşünen Abdülhamid, önce "Panislamizm (İttihad-ı İslam)" politikasını esas aldı... Bu aslında, Lale Devri ile başlayan özentinin, Tanzimat Dönemi ile devam eden "batıya doğru" gidişten "doğuya çark etmek" anlamına geliyordu... Belli ki, Abdülhamit, "batı unsurunun ilke ve değerleri" ile "Türk toplumun geleneksel ve dinsel değerlerinin  uyum sağlayamadığını" düşünüyordu.

Panislamizm, batı müdahalelerine karşı, İslam'ın "birleştirici gücüne" sarılmaktı... Abdülhamid, batının göz diktiği Osmanlı'nın kurtuluşunu bunda görüyordu... Maksat, Anadolu dışındaki bütün Müslümanları kendisine bağlamak ve dünya emperyalizmine karşı birleştirmek...

 *

Abdülhamid, bir yandan, "İslam'ın birleştirici gücünü", Osmanlı üzerinde toplamaya çalışırken; bir yandan da, Avrupa'daki, Osmanlı Devleti'nin de içinde olduğu kuvvet dengesinin şartlarını ve sınırlarını izlemiştir..."Avrupa'daki kuvvet dengesinin şartları ve sınırları büyük değişme geçirirken Osmanlı Devleti de 'hasta adam' denebilecek kadar zayıflamıştır. Bu durum karşısında, Osmanlı Devleti, dışarıdan kendisine yönelik tehdit ve tehlikelere karşı yanına bir büyük devleti almak suretiyle bir 'denge' meydana getirerek varlığını korumaya, dağılma ve yıkılmasını önlemeye çalışmıştır"(1).

Sultan Abdülhamit, kendi etrafında oluşturduğu bu "denge politikası" ile, İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya'yı, siyaseten  idare etmiştir ve onları istediği istikamete yönlendirmiştir... Bazen onların birini yanına çekerken diğerlerine soğuk bakmış; bazen tersini yapmış... Bazen de, bu devletlerin arasına nifak sokarak birbirlerine düşmesini sağlamıştır...

Aslında bu "hoş" bir siyaset tarzı değil; ama bu siyasetle Sultan Abdülhamid, yukarıda da belirttiğim gibi Osmanlı Devleti'nin çöküşünü 33 yıl geciktirmiştir...

Kimin ve hangi devletin siyaseti hoştur ki?

*  *   *

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uyguladığı "denge siyaseti"...

Erdoğan'ın uyguladığı "denge siyaseti" biraz farklı... Abdülhamid'inki gibi, "biraz kapalı" ve "biraz da sinsi" değil...Karşısındaki ülkeler arasına "nifak" sokmayı falan düşünmüyor. Denge siyasetini "açık" ve "net"; ve de "cesurca" yapıyor... 

Şimdi, hemen hemen aynı devletler--Amerika, Rusya, Avrupa Birliği(İngiltere, Fransa ve özellikle de Almanya)-- Türkiye'nin, "önce hastalanmasını" sonra da "ölmeden mirasını paylaşmak için", aynen Osmanlı'nın son zamanlarında olduğu gibi, çıkarları gereği bazen birleşmekte bazen de karşı karşıya gelmektedir...

Buna paralel olarak Erdoğan da, bazen Amerika'ya çıkışıyor; bazen de Rusya'ya göz kırpıyor... Avrupa Birliğini fazla önemsemiyor; ama yaptığı yanlışları yüzüne vuruyor... Daha da ileri gidiyor; Birleşmiş Milletlerin "5'i bir yerde"lerine, "dünya 5'ten büyüktür" diyor; Çin'i yedekte tutuyor; kafası bozulduğunda da "one minüte" deyip masadan kalkıyor... Ama, siyaset dengesinin kontrolünün hep kendisinde olmasına özen gösteriyor... Hep kendisinden bahsedilmesini istiyor ve "reytingini" düşürmemeye çalışıyor...

Bütün bu çıkışları yaparken de, "İslam'ın birleştirici gücünün" arkasında olduğunu hissediyor...

*

Türkiye'nin, Rusya'ya yakınlaşmasını, Erdoğan'ın izlediği "siyaset dengesinin " bir örneği olduğu söylenebilir mi?

Yani, İkinci Abdülhamit'in, "devlete dışarıdan yönelik tehdit ve tehlikelere karşı yanına bir büyük devleti almak suretiyle 'denge' meydana getirerek varlığını korumak" şeklinde özetlenen "denge poltikası"nın...

Bana göre "tam da öyle"...

Ancak, bu devamlı olarak "aynı büyük devleti" yanına almak şeklinde yorumlanmamalı... Yarın, bu devlet Amerika; öbür gün Çin olabilir... Ama, bu yakınlaşma, "bağımlılık" şeklinde de alınmamalıdır... Bu bir anlamda "köprüyü geçinceye kadar 'ayıya dayı' demek" gibidir... Bu bakımdan kimse, "Türkiye siyasetinin ekseni kayıyor" gibi dayanaksız tartışmalar içine girmemeli; Türkiye'ye, yapacağını bilir; kimse Türkiye'ye "tercih" ya da "taraf seçme" uyarısı yapmamalıdır...

Bu "denge siyaseti" tarzı, yani Türkiye'nin bir büyük devletle yakınlaşması, diğer batılı devletlerle ya da bölgesindeki diğer devletlerle ilgisini kesmek şeklinde de anlaşılmamalıdır...

Türkiye, bulunduğu coğrafyanın kendisine dayattığı hassas jeopolitik konumunun gereğini yapmaktadır...

 

cdenizkent

 ------------------------- :

(1) Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi(1914-1945), İstanbul: 2004, s.43

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..