Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '11

 
Kategori
Siyaset
 

Erdoğan'ın derdi ne!

Erdoğan'ın derdi ne!
 

ERDOĞAN


Erdoğan, içinde bir devrin derdini taşiyor. Zaten bir insanın siyaseten bu kadar derin bir güce sahip olabilmesi için onun derin bir derdinin (davasının) olması gerekir. Dert aslında bir enerji dengesizliğidir. Büyük devrimler gerçekte büyük enerji dengesizliklerine de neden olurlar. Lakin enerjinin doğası her zaman kendini dengelemeye yöneliktir. Aurasında enerjideki dengesizliği sezen bir kişilik enerjiyi dengeleme sorumluluğunu da üstlenmis olur. Çünkü sır, onu sezmiş olana açıklanmış ve onu sezenin sorumluğu olmuştur.

Atatürk’ de 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çikarken bu sırrın sorumluluğu taşiyordu. Kurtuluş savaşinın kazanılması ve akabinde Cumhuriyetin ilanı ile Atatürk’ün kişisel olarak yüklendiği sorumluluğu kitlesel düzeyde büyük etkilere (sonuçlara) neden oldu. Böylece Atatürk’ün kitleselleştirdiği, kişisel hedefi gerçekleşmiş oldu. Zaten, Atatürk ‘Benim en büyük eserim Cumhuriyettir’ demekle gerçekte enerjisinin dengelenmişliğini tanımlamış oluyordu. Ancak bir boyutta yaratılmış olan bu denge başka boyutlarda bazı dengesizliklere neden oldu.

Şimdi bunun doğru, yanlış haklı yada haksız olması önemli değil çünkü dengesizliğe neden olan olaydan çok olayın oluş şeklidir yani taşidığı niyettir. Zaten olay olduğu anda olur biter ama olayı yaratan niyet yüzlerce hatta binlerce yıl dahi devam edebilir. Örnegin çalisma denen olay insan hayatında binlerce yıldır var ama insanların çalistirilma şekli devre, rejime, dine, ideolojiye göre sürekli değişebiliyor. Enerji dengelemesi gerçekte, siyaset, dil, din, ırk gibi kabuksal ögelerin altında çok daha derinliği olan deneyimidir. Çünkü enerji dil, din ırk, mezhep yada siyasi tercih ve ideolojik anlayış aşan bir işleyişle çalisir. Enerji sadece dengenin dilini bilir. Ona denge dışında bir dil ögretmek mümkün değildir. Bu enerjinin sonsuz gerçekliği ve sınırsız doğasıdır. Şimdi cumhuriyetin ilanı ile birlikte bir kesimin enerjisinde gözle görünür bir yükseliş yaşanırken diğer bir kesimin zihninde bastırılarak derin bilinç altına itilmiş olan bir dengesizliğin varlığı su götürmez bir gerçektir.

İşte! Erdoğan’ın içinde yetiştiği ve zihninde çok derin bir şekilde yer etmiş olan dert budur. Evren enerjisini dengelemek için en elverişli koşulları ve kişileri arar. Diğer bir değişle bilinç altı, bir şekilde bastırılarak bilinç dışına itilmiş şeyleri yeniden içeri alarak var etmek için bir yol arar. Bu bir kapının aralanması yada bir örtünün kaldırılması gibidir. Şimdi zamanın bu deminde ülkemizde bir devrin hesaplaşması yaşanıyor. Baskılanarak bilinç altına itilmiş bir devir bilinci zorluyor . Bu anlamda, belki de en ağır bir şekilde baskına uğramış ve yine aynı ağır derecede bilinç altında bastırılmış olan Dersim hadisesi, bilinç altına itilmiş bir devrin en ciddi, en ağır, en trajik şekilde yaratılan enerji dengesizliğinden biridir. Bu anlamda Başbakanın özrünün nasıl arındırıcı rol oynadığı sanıyorum daha iyi anlaşilır çünkü zamanın ruhuna ve ülkemizin gerçekliğine denk düşen en uygun şey arınmaktır. Arınmak ruhun en derin arzusudur ve bir ruhun şahsında bütün bir toplum arınma şansına sahip olabilir. Ruhun bu isteğine duyarlı kişiler, bu amaç için seçilmiş kişilerdir. Bu çogu zaman zorlu bir meşagat büyük bir feragat ve yüksek bir belagat isteyen bir sorumluktur. İşte! dertten murat edilen budur. Bu bir enerji işçiliğidir. Bir enerji işçisini bildik basit şeylerle durdurmak, korkutmak, sindirmek,susturmak mümkün değildir.

Çünkü bu yolu seçmiş bir kişilik bu savaşi zaten baştan seçmiş ve buna kuşanmış kişiliktir ve böyle bir savaşi kaybetmenin karmasında nasıl ağır bir yük meydana getireceğini, nasıl büyük yıkımlar yaratacağının bilinciyle ( ki bunu derinden hisseder) asla vazgeçmez. Bu anlamda bu baştan kazanılmış bir savaştır. Burada bütün mesele nasıl savaşilacağıdır. Gandi, Abraham Lincoln, Mandela gibi kişilikler bu enerji dengeleme çalismasini çok nazik, saygın, ince, zarif ve bir o kadar da cesaretle yapmışlardır. Bundan dolayı yeni bir dengesizliğe sebebiyet vermeden, muhteşem bir arınma ile barışın ve huzurun yolunu açmışlardır.. Bu savaş o kadar yüksek bir dikkat ve keskin bir bilinçle yürütülür ki, bu adeta kelimelerin sırtında sırat köprüsünden geçmek gibidir çünkü bu savaşta kelimeler kılıçtan daha keskindir bu yüzden savaşçi kılıca ihtiyaç duyulmaz.

Erdoğan için gelinen noktada söz konusu olan da bu savaşi kazanıp kazanmayacağı değil kazandığı bu süreci nasıl götüreceğidir. Yani zekice mi hareket edecek yada bilgece mi? Ya da zeka ve bilgelik arasındaki o çok ince dengeyi sağlayacak mı? Ve ya zafer sarhoşluğuna kapılıp, zaferini bilgelikten yoksun zekanın kollarına mı teslim edecek? Çünkü zeka bir devri kurtarabilir, bu kazanç başkalarının büyük kayıplarına neden olabilir ama bilgelik işini o kadar büyük nezaketle o kadar incelikle ve cesaretle yapar ki kazanmak için kimsenin kaybetmesine dahi gerek duymaz.

Bilgelikle kazanılmış bir savaş kendi devrinin ötesinde daha büyük bir dönüşüme neden olur ki buda savaşçiya bilge gibi ebedi bir unvan kazandırır. Çünkü bilge kişi birliğin ölümsüz savaşçisıdır.

m.ali şirin tarih ögrt

 
Toplam blog
: 124
: 736
Kayıt tarihi
: 28.06.08
 
 

Kelebek için kanat neyse insan için kelime odur. (m.ali şirin) 1969 senesinde  Tunceli/ pülümürde..