Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '14

 
Kategori
Güncel
 

Erdoğan'la Gülen'in satranç oyunu...

Erdoğan'la Gülen'in satranç oyunu...
 

medyaradar.com


Cemaat’in hedefi olmuş bir gazeteci Ahmet Şık  polis teşkilatı içerisindeki cemaatçi örgütlenmeye dair yazdığı kitap yüzünden aylarca hapis yattı. Şimdi de AKP-Cemaat kavgasına dair bir kitap hazırlıyor. Kitabında çarpıcı açıklamalar var.
 
Ahmet Şık, AKP iktidarını üç döneme ayırmak gerektiğini vurguluyor.
 
İlk dönem 2002 Kasım seçimlerinden 2007’ye kadar olan süreç. Bu süreçte askerin siyasetteki ağır gölgesinin bilincinde ve bu nedenle gücünü paylaşmaktan rahatsız olmayan bir Başbakan. Bunu da Özden Örnek'in notlarından anlaşıldığını söylüyor.  
 
Ahmet Şık İkinci dönemin  Nisan 2007 muhtırasıyla başladığını yazıyor. Şimdi buraya bir nokta koyup. Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce verilen bu muhtıranın son  iki paragrafını  hatırlayalım.
 
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
 
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.
 
Bu muhtıranın bir benzeri 28 Şubat'ta yaşanmıştı. O muhtıra sonunda hükümet istifa etmişti. Ancak bu defa 27 Nisan'da Genelkurmay'ın internet sitesinde yayınlanan bu muhtıraya karşı Hükümetin açıklamasında "Açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır." denildi. Genelkurmay'a Anayasa'daki yetki ve görevleri hatırlatıldı. Bu, askerin bugüne kadar duymaya alışık olmadığı bir cevaptı. Üslup yumuşak, içerik çok sertti.
 
Bu arada Başbakan'la Genelkurmay başkanı arasında geçen bir Dolmabahçe görüşmesi var. Her ne kadar bu görüşme mezara kadar gizli kalacak dense de, bu konu bir şekilde açığa çıkıyor. İşin aslı şöyle: 
 
Genelkurmay başkanı ordunun, eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı istemediğini söylemek amacıyla Erdoğan'ın Dolmabahçe'deki ofisine gidiyor. Ancak kendisi bu konuyu dile getirmeden önce Başbakan, Genelkurmay başkanının önüne bazı dosyalar koyuyor. Bu dosyalarda Genelkurmay başkanının şahsını rahatsız edici bazı konular var.  Başbakan, dosyalarla ilgili olarak, "Önemli değil, bu konuları hallederiz" diyor. Bunun üzerine Genelkurmay başkanı söylemek istediklerini söyleyemiyor. İşin ilginç yanı daha sonra gerek Ergenekon gerek Balyoz davalarında bu Genelkurmay başkanı ile ilgili hiçbir soruşturma açılmıyor buna karşın o zaman Kara Kuvvetleri Komutanı daha sonra da Genelkurmay başkanı olan İlker Başbuğ terör örgütü kurmak suçundan müebbet hapse mahkum oluyor. 
 
Şık bu muhtıradan sonra devamla şöyle diyor:
 
Böyle bir cevap verdikten sonra ordunun hedefinde olmaktan kurtulamayan ve darbe planlarıyla alaşağı edilme tehlikesini gören Erdoğan, yapıtaşları daha önceden Ergenekon sürecinin hayata geçmesi için de, bu sürecin en önemli aktörü olan Cemaati iktidar ortağı yapmayı tercih etti. Zaten kendisine sunulan belge ve bilgilerle bu konunun yargı yoluyla ve büyük oranda denetim altına alınan medyanın susturulmasıyla çözüleceğine ikna olmuştu Erdoğan.
 
Cemaat o dönemde polis ve yargıdaki gücünü göstererek Erdoğan’a “Ben bu işi çözerim” dedi ve ittifak başladı. Ordunun pasifize edilmesi bilindiği gibi demokratik ve hukuki yöntemlerle değil bizzat ordunun yaptığı gibi kontrgerilla yöntemleri kullanılarak yapıldı. Nedeni de bugün Türkiye’nin otoriter, baskıcı, antidemokratik, diktatörlük gibi sıfatlarla anılıyor olmasıyla ortaya çıktı.
 
Erdoğan’ın gücüne ortak istemediği, her şeye tek başına karar verip mutlak güç olmak istediği üçüncü iktidar dönemi de 2010 referandumu sonrasında başladı ve günümüze kadar geldi. Resmi olarak 2007 yılından başlayarak hayata geçirilen Ergenekon sürecinde kontrgerilla olma işlevini de Cemaat üstlendi. Daha doğrusu polis ve yargıda örgütlü gücüyle kontrgerilla yöntemlerini uygulayan Cemaatti. 
 
Bunu da  MİT krizi sonrasında “Devlet içinde devlet olmuşlar” diyerek Başbakan Erdoğan’ın kendisi de söyledi. Ancak bunun siyasal onay makamının da AKP iktidarı, dolayısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu göz önünde tutmakta fayda var. Mutabakatın siyasal gücü AKP, sahadaki tetikçi gücü de polis ve yargı teşkilatında örgütlenmiş cemaatin çete kanadı. Ve birinin suçu diğerinden daha az değil. İkisi de suç ortağı. Şimdi suç ortakları birbirine düştüler.
 
Ana hatlarıyla Ahmet Şık'ın yazdıkları bunlar.
 
Şimdi günümüzde yaşananlara tekrar göz gezdirelim. 
 
Şu anda Cemaatle Erdoğan  satranç oynuyorlar. Satranç oyununda rakibiniz sizin bir taşınıza hamle yapıyorsa, sizin onun daha değerli taşına hamle yapmanız gerekir. Tabii, rakibiniz de sizin bu hamleniz karşısında, sizin çok daha değerli bir taşınıza hamle yapabilir. Ta ki, Şah'ı sıkıştırana kadar. 
 
Şimdi hamlelere bakalım.
 
Erdoğan.....Dersaneler
 
Cemaat.....Yolsuzlukların ortaya çıkarılması
 
Erdoğan....Emniyet mensubu tayinleri
 
Cemaat....HSYK' nin bildirisi.
 
Erdoğan...Savcıların tayini
 
Cemaat...Yeni operasyonlar
 
Erdoğan...16 il emniyet müdürünün tayini
 
Bakalım Şah'ı kim çekecek?
 
Ve kim mat olacak?
 
 
 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..