Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '13

 
Kategori
Siyaset
 

Erdoğan ve Davutoğlu'nun Reyhanlı saldırısındaki hukuki sorumluluğu

Suriye'de 2011 yılında başlayan Esed rejimine karşı halk ayaklanması olarak tabir edebileceğimiz sürece TBMM'den herhangi bir yetki almadan "Suriye'nin içişleri bizim içişlerimizdir..." diyerek savaş ilanına denk açıklamalarda bulunan ve Suriye içindeki çatışmalara taraf olduğunu ilan eden Başbakan R.T. Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye tarafından düşürülen Türk jetinde şehit olan 2 pilot ve Reyhanlı'daki saldırıda öldürülen 53 insanımızın hayatlarından, yaralanan diğer vatandaşımızın zararlarından; ayrıca patlamayla meydana gelen maddi hasardan yalnızca siyaseten değil aynı zamanda şahsen de sorumludur.
 
Bilindiği gibi, 80'li ve 90'lı yıllarda terör örgütü PKK'ye ve yönetici kadrosuna ev sahipliği yapması, koruma sağlaması  ve örgütün Lübna'daki Bekaa Vadisi'nde üstlenmesini desteklemesi nedeniyle bozuk olan Suriye Türkiye ilişkileri 2000 yılında Hafız Esed'in ölmesinin ardından hızla iyileşme yoluna girmiştir. Bu ilişkiler ortak bakanlar kurulu toplanması, karşılıklı vizelerin kaldırılması, Başbakanların karşılıklı ziyaretleri hatta Başer Esed ve eşinin Türkiye'de tatil yapması gibi benzeri az rastlanacak bir dostluk seviyesine erişmiştir.
 
İlişkiler bu seviyede sürerken Suriye'de 15 Mart 2011 tarihinde genelde halkın demokrasi ve özgürlük talepleri sonucu meydana geldiği şeklinde yorumlanan, ülke geneline yayılan gösteriler başlamıştır. İlerleyen aşamalarda Suriye hükümeti ağır ateşli silahlar da kullanmak suretiyle protesto ve ayaklanmaları bastırmayı denemiştir.
 
Türkiye sınırına yakın bölgelerde çatışmalardan kaçan on binlerce Suriye vatandaşının ülkemize sığındığı gözlenmiştir.
 
Bu aşamada Türkiye'nin sığınmacılara kapılarını açması ve gerekli insani yardımda bulunması hem yerinde hem de uluslararası antlaşmalara uygundur.
 
Ancak başta Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu Suriye Devlet Başakanı Esed'e diplomatik yollardan sorunun barışçı yollarla çözülmesi çağrı ve telkinlerin ötesinde Esed'in görevden çekilmesi, Suriye'nin içişşlerinin Türkiye'nin içişleri olduğu yönünde ilgili ülke ve rejimine savaş ilanına denk gelen açıklamalar yaptığı basın ve yayın organlarından kamuoyuna yansımıştır. Zaten terörist olduğu bizzat Başbakan ve hükümeti tarafından defalarca ilan olunan bir rejime karşı meydan okuma niteliğinde yapılan bu açıklamaların bir karşı misillemeye neden olacağı kolayca tahmin edilebilecekken, Türkiye'nin zirvesindeki iki hükümet görevlisinin açıklamalarını tırmandırmakta hiç bir beyis görmeden sürdürdükleri herkesin malumudur. 
 
Nitekim Suriye hükümeti Türkiye hükümetinden gelen bu meydan okuma niteliğindeki açıklamaları çeşitli defalarca içişlerine müdahale sayarak resmen protesto etmiştir. En nihayet Genelkurmay Başkanlığı'nın açıkladığı gibi, 22 Haziran’da Malatya’dan kalkan ve Türkiye’nin radarlarını test etmek amacıyla alçak uçuş yaptığı sırada bir RF-4E tipi Türk jeti Suriye hava savunma unsurları tarafından uluslararası sularda düşürülmüş ve iki savaş pilotumuz şehit edilmiştir.
 
Suriye rejiminin misilleme niteliğindeki ikinci büyük ve kanlı saldırısı bomba yüklü iki araçla 11 Mayıs 2013 tarihinde Reyhanlı'da gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda Türkiye tarihinin en kanlı terör eylemi olarak kayıtlara geçen bu saldırıda 52 vatandaşımız öldürülmüş 146'sı da yaralanmıştır.  Karşı taraf üstlenmese bile Türk hükümetinin yetkili bakanları, güvenlik ve istihbarat birimlerince de kamuoyuna duyurulduğu gibi, saldırılar Suriye rejimi tarafından yapılmıştır.
 
Bu iki kanlı saldırı da Türkiye'nin Suriye ile 2000 yılından itibaren geliştirdiği barışçıl ilişkilerin ruhuna tamamen aykırıdır. Kuşkusuz 2011 yılında Suriye'de Esed rejimi ve halkı arasında bariz bir kanlı çatışma başlamıştır, bu ilişkilerde gözardı edilmeyecek bir durumdur fakat Türkiye'nin yapması gereken Suriye'yi diplomatik ikili temaslardaki uyarılar ve BM aracılığıyla alınacak karar ve çağrılarla engellemeye çalışmak olmalıydı. Bundan fazla atılacak en basitinden "Suriye'nin içişleri Türkiye'nin içişleridir..." yönündeki açıklamalar Suriye rejimini tahrikten ve husumetini Türkiye'ye yöneltmesini sağlamaktan başka bir şeye hizmet etmemiştir. Kaldı ki Başbakan ve Dışişleri Bakanının bir başka ülkenin içişlerini Türkiye'nın içişleri ilan etmesi için o ülkeyi ilhak ya da işgal anlamına gelecek bir TBMM kararına dayanmaları gerekir. Böylesine önemli bir açıklama normal koşullarda Türkiye'deki parlementer sistemde başbakan, bakan ya da bakanlar kurulunun insiyatifinde değildir. Kaldı ki açıklamalar karşı taraftan savaş ilanı olarak değerlendirilmeye müsaattir ve öyle de olmuştur.
 
Hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalar ötesinde gerek Suriye rejiminin iddiası, basına yansıdığı, Türkiye'deki muhalefet partilerinin vurguladığı, uluslararası medyada da yer bulduğu gibi, Türkiye'nin bu komşu ülkedeki silahlı ayaklanmacılara silah ve lojistik yardım yaptığı da malumdur. Bu durum da karşı Esed rejimi tarafından savaş ilanı kabul edilip açıktan ve ya dolaylı yollardan misilleme yapılmaya müsait bir durum Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından oldu bittiye getirilerek yaratılmıştır.
 
Özetle, Erdoğan ve Davutoğlu şahsi kararlarıyla ve açıklamalarıyla Türkiye'yi Suriye devleti ve rejimiyle açıktan düşman haline getirip söz konusu saldırılara neden olmuşlardır. Bu saldırılar aynı zamanda hükümetin atadığı devlet yetkilileri tarafından engellenememiş, vatandaşlarımız açık hedef haline getirilmiş ve korunmamıştır. Her iki bakan da siyasi etik açısından istifa etmeleri gerekirken bunu yapmadıkları gibi halktan da özür bile dilememişlerdir.
 
Sonuç olarak Başbakan R.T. Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu şahsen verdikleri karar ve açıklamalarla vatandaşlarımızın taksirle ölüme sebebiyet, yaralanma ve maddi hasarlarından dolayı ayrı ayrı sorumlulukları vardır ve yargılanmaları gerekir. Can kaybına uğrayanların yakınları, yaralanma ve maddi kayba uğrayanlar da ilgili hükümet görevlililerine ayrıca maddi ve manevi tazminat davaları açabilmelidir.
 
İşin kamuyu doğrudan ilgilendiren yönüyle bu bir suç duyurusudur, ilgili Türkiye Cumhuriyeti Savcıları harekete geçip her ikisi hakkında da fezleke düzenleyip meclise göndermelidir.
 
Toplam blog
: 60
: 1352
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Arkeolog olarak arkeoloji, Eski Çağ tarihi, günümüzde sit ve çevre sorunları başlıca ilgi alanlar..