Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '08

 
Kategori
Siyaset
 

Ergenekon bir zihniyettir

Ergenekon bir zihniyettir
 

Topal Osman


İddianame “Ergenekon terör örgütü” diye tanımlıyor, kamuoyunda genel olarak “çete” diye anılıyor, ancak sözkonusu yapı sadece bir örgüt veya çete değil esas olarak bir “zihniyet”tir. Bu zihniyetin temeli, öyle iddianameyle alay etmeye çalışanların öne sürdüğü gibi efsanevi Agarta’ya falan dayanmaz. Zaten iddianamede öyle bir iddia yok, bu konu sadece sanıklardan Sevgi Erenerol’un kaleme aldığı bir metinde geçiyor. Ancak iddianme açıklanmadan önce “Ergenekon’u sulandırma cephesi” Agarta komikliğini ortaya atıp epeyce eğlenmişti.

Bu zihniyetin geçmişi esas olarak yaklaşık yüz yıl öncesine, İttihat ve Terakki’nin Teşkilatı Mahsusa örgütüne dayanır. Teşkilatı Mahsusa, İttihat ve Terakki muhaliflerini öldürerek işe başlamıştı. Daha sonra İttihat ve Terakki’nin bu tip özel işlerinin yanı sıra Ege bölgesindeki Rum nüfusu korkutup Yunanistan’a göçe zorlama ve Ermeni tehciri gibi işlerde görev aldı. Yönetici kadrosu İttihat ve Terakki ileri gelenleri ile zabitlerden, alt düzey icra kadrosunun önemli bir bölümü ise hapisaneden bu kirli işler için salıverilen katillerden oluşuyordu. Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle İttihat ve Terakki’yle birlikte Teşkilatı Mahsusa da tasfiye oldu. İttihatçıların önde gelen liderleri yurt dışına kaçtı. Ancak bu ülkede devlet etme geleneğine Teşkilatı Mahsusa zihniyeti bir daha hiç çıkmamak üzere yerleşti. Bu zihniyet devletin hukuka değil bir çete örgütlenmesine dayanmasını temel alıyordu. Ona göre bu şekilde işler daha kestirme yollardan halledilir, devlet de çok daha kolay yönetilirdi. Muhaliflerin söylediklerine kulak verip önerilerini dikkate almak, gerektiğinde bunları uygulamaya koymak veya hiç değilse onlara tahammül etmektense ortadan kaldırmak çok daha kolay bir çözümdü bu zihniyete göre...

Osmanlı çöktü ve dağıldı; İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Teşkilatı Mahsusa kapandı ama onun zihniyeti yok olmadı. Zaten en tepedeki yönetici elitin dağılmasına karşın orta ve alt kademe kadro hemen hemen olduğu gibi kaldı. Bunlar bir süre sonra Ankara Hükümetine yanaşıp kendi bildikleri yöntemlerle çalışmaya başladılar. Milli Mücadeleye yardım etmek amacıyla Rusya’dan Anadoluya gelen zamanın Türkiye Komünist Partisi Lideri Mustafa Suphi ve on dört arkadaşının Trabzon açıklarında boğularak öldürülmesi bu zihniyetin bir eseriydi. İnsanları gemi kazanlarına atarak, mağaralara, kiliselere doldurup yakarak öldüren Topal Osman gibi çeteciler bu zihniyetin temsilcisiydi. (Topal Osman daha sonra Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal’in korumalığını üstlendi, onun muhaliflerinden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’i öldürdü, sonra da kendisi öldürüldü. Atatürk, bu İttihatçı ve Teşkilatı Mahsusa artıklarını bazen kullandı, bazen de onların hedefi oldu. İzmir suikastı girişiminden sonra da bu takımı tasfiye etti.)

Burada zihniyetin sürekliliğini iyi anlatan bir örnek verelim. Ergenekon davasını sanıklarından Veli Küçük Giresun’da jandarma bölge komutanı olduğu sırada Topal Osman’ın heykelini diktirmek için çok uğraştı ama başaramadı.

İzmir suikastından sonra zihniyet biraz geri plana çekildi. Zaten ortada önemli bir muhalefet kalmamıştı. Ta ki İkinci Dünya savaşı yıllarına kadar... 1945 yılında Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Kalkın Ey Ehli Vatan” başlıklı yazısı yayımlandıktan sonra solcu Zekeriya ve Sabiha Sertel’in sahibi olduğu Tan Matbaası aralarında çok sayıda öğrencinin de olduğu binlerce kişi tarafından basılıp tahrip edilmişti. Baskıncıların arasında kimler vardı dersiniz? Çok tanıdık gelecek: Ergenekon davasının sanıklarından İlhan Selçuk!

Muhalif solcu yazar Sabahattin Ali’yi öldüren de yine aynı zihniyetti.

Bu zihniyetin Cumhuriyet dönemindeki en çarpıcı eylemlerinden biri 1955 yılındaki 6-7 Eylül provakasyonuydu. Yine bir gazetede yayımlanan “Atatürk’ün evi bombalandı” haberinden sonra on binlerce kişi İstanbul’da gayrimüslimlere ait binden fazla mağazayı yağmaladı, dört bin evi, 73 kiliseyi, azınlıklara ait okulları tahrip etti. İki papazı ve ayrıca 15 kişiyi öldürdü. Atatürk’ün evinin bombalanması haberi yalandı. Olay tamamen bir tertipti. Daha haber yayınlanmadan önce çeşitli illerden binlerce kişi örgütlenmiş ve trenlerle İstanbul’a getirilmişti. Örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116 kişi yağmaladıkları mallarla geri dönerken yakalanmıştı. Sonradan bu olaya ilişkin bir açıklama yapan Özel Harpçi general Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül muhteşem bir özel harp operasyonuydu” diyecektir.

Zihniyetin adı dönemlerle birlikte değişti. Bir dönem “Özel Harp”, “Kontrgerilla” gibi isimlerle anıldı. Yöneticileri ve etkili elemanları sessizce köşelerine çekilip yerlerini yenilerine bıraktı, zaman zaman eylemlerini azaltıp uykuya yattı ama hiçbir zaman ortadan kalkmadı, kaldırılmadı. Bir özelliği daha vardı. Zihniyetin temsilcileri yasadışı eylemleri, cinayetleri yüzünden hiçbir zaman yargılanmadı, cezaya çarptırılmadı.

Dünyada 1968 yılında esen özgürlükçü, sosyalist ve antiemperyalist rüzgâr bütün dünyayla birlikte Türkiye’yi de etkisi altına almıştı. Sosyalist hareketlerin güç kazanmasıyla bu zihniyete bir kez daha bahane doğdu. Aynı yıllarda birden pıtırak gibi Türkiye’nin her tarafında sivillerin adam öldürme, sabotaj gibi konularda eğitim gördüğü "komando kampları" açıldı. Öte taraftan ordu içinde çeşitli cuntalar türedi. Bu cuntalardan birine kimin adı karıştı dersiniz? Siyasetle birazcık ilgisi olanlar hemen bilecektir: İlhan Selçuk! Ancak 12 Mart darbesini Selçuk’un yakın olduğu cunta değil de onun rakibi olan cunta gerçekleştirince Selçuk ve arkadaşları iktidar makamı yerine işkencehaneyi boyladı.

Devlet içinde yuvalanmış bu çeteci zihniyet en vahşi eylemlerini 1970’li yıllarda sergiledi. Binlerce kişinin öldürülmesine yol açan kaos ortamını yaratması bir yana, bizzat düzenlediği kanlı provakasyonlarla halkı birbirine düşürdü. Malatya Belediye Başkanı’nı bombalı paketle havaya uçurarak kentte Alevi Sünni çatışması yaratmayı denedi. 1 Mayıs 1977’de Taksim’de işçilerin üzerine ateş açarak onlarca kişiyi katletti. Kahramanmaraş’ta yarattığı provakasyonda Sünnileri Alevilerin üzerine saldırttı. Hamile kadının karnının yırtılıp rahmindeki bebeğin öldürülmesi gibi alçakça vahşiliklerin yaşanmasına neden oldu. Aynı senaryo daha sonra Çorum’da tekrarlandı. 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nde solcu öğrencileriin üzerine bomba atıp tarattı. Nihayetinde de arkasından bildiğimiz 12 Eylül darbesi geldi. 12 Eylül darbesi yapılır yapılmaz eylemler her nedense birden bire kesildi.

İkinci bölüm için: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=122695

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..