Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '11

 
Kategori
Siyaset
 

Ergenekon Davası Kapsamında Baskı Ve Sindirme Olduğunu İddia Etmek

Ergenekon Davası Kapsamında Baskı Ve Sindirme Olduğunu İddia Etmek
 

Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?

Bu soruyu sorarak başlamamdaki neden, birkaç gün önce, MB’nin değerli kalemlerinden Sayın Hasan Kuyucak’ın Facebook sayfasında, Ergenekon Davası kapsamındaki son tutuklamalardan hareketle, Türkiye’nin en önemli sorununun, şu anki iktidarın Ergenekon Davası kapsamında uygulamış olduğu baskı ve sindirme politikalarını işaret ederek, memlekette bu sorundan daha önemli bir sorun olmadığını ve aksini iddia edenlerle de konuşmayacağını ilan etmiş olmasıydı. Bu husustaki düşüncelerini bir hayli köşeli bir şekilde ortaya koyması bakımından Hasan Bey’in bu tavrını ne yalan söyleyeyim hayli tuhaf buldum. Tuhaf bulmamdaki neden, Hasan Bey’İn daha tartışmayı baştan bitiriyor olmasıydı. Oysa Hasan Beyi tanıdığım kadarıyla söylüyorum, MB’de rahatlıkla tartışabileceğim ender kişilerden birisi Hasan Bey. Zira bu dava kapsamındaki hukuki sürece ilişkin eleştirilerim olsa da, ki bu eleştirileri çok zaman yapmış birisiyim, Hasan Bey’in (Kuyucak) bu husustaki serzenişini fazlaca duygusal buluyorum. Ergenekon Davası kapsamındaki tutuklamaları baz alarak, ülkenin ciddi bir baskı sürecine girdiği iddiasından hareket eden bir düşün dünyasının, ülkenin gerçeklerine dair bir hayli ters düştüğü kanaatini taşıyorum. Belki geçmiş zamana dair bir düşünsel yapıya sahip olsaydım, sanırım ben de Hasan Bey’den pek farklı düşünmeyecektim Ergenekon Davası kapsamındaki tutuklamalar sonrasında. Oysa bu konunun serinkanlı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ısrarla söylemekteyim ve bu noktaya bir parantez açarak, iktidar partisinin güven vermeyen halinin zihinsel dünyamızda soru işaretleri yaratacağını ve yarattığını da çok zaman ifade ettim. Bu dava kapsamındaki gelişmelere dair Ulusalcı-Milliyetçi kanadın iddialarını ise ciddiye dahi almıyorum.

Ulusalcı-Milliyetçi kanadın ülke sorunlarına bakış açısında emperyalizm olgusu önemli bir yer tutuyor. Her hangi bir tartışmanın merkezine “emperyalizmin oyunları” argümanını yerleştirmeleri, bu çevrelerin ülke de yaşanan genel sorunlara ne kadar uzak olduklarına dair somut verileri de önümüze sunması açısından Ergenekon Davası’nın yerli yerince tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

Gerçekten Ergenekon Davası kapsamındaki gelişmeler, ülkede aydınlara ilişkin bir baskının olduğunu iddia etmemize neden olur mu?

Ülke de aydın olarak tarif edilen bir çevrenin, Ergenekon Davası kapsamında gözaltı ve tutukluluk hali ile yargılanıyor olmaları, bu ülkenin uzak ve yakın tarihi adına fazlaca bir şey söyleyemeyecek olan insanlar için ciddi bir baskı ve sindirme olarak tarif edilebilir. Oysa biz biliyoruz ki ülkemizin uzak ve yakın tarihi, devletin onulmaz bir şekilde ülke aydınlarını baskı ve sindirmelerden geçirdiği bir tarihtir. Sadece aydınlar mı? Pek tabii ki hayır… Ülke insanımız her dönemde devletin baskı ve sindirmesinin muhatabı oldu. Bu konuda bundan doksan yıl öncesine de, kırk yıl öncesine de gitmek istemiyorum. Devlet ve halk, devlet ve aydınlar arası yaşanan çatışmalarda, 12 Eylül 1980 sonrasına küçük bir göz atmak bile yeterlidir. Özellikle 1980 sonrasında boşaltılan köyler, dışkı yedirilen insanlar, ailesinin, çocuklarının gözleri önünde işkenceye maruz kalan insanlar, gözaltı bahanesiyle kaybedilenler… Bu gün bu ülkede “Cumartesi Anneleri” denen bir gerçek vardır. Bu insanların dramını görmezden gelen hiçbir zihniyet dünyası bana bu ülkeyi tanıdığını, bildiğini söylemesin. Gülerim… Eğer bir gün Türkiye’nin baskı ve sindirme tarihi yazılırsa, o tarihte baş köşeye Cumartesi Anneleri oturacaktır. Bu ülkede zulmün kitabı yazılacaksa, boşaltılan köyler, yerini yurdunu terk eden Kürtler, dışkı yedirilen insanlar o kitabın en müstesna noktasında kendilerine yer bulacaktır. Bu ülke de Ergenekon Davası kapsamında zulümden, baskı ve sindirmeden, devlet şiddetinden bahsedenlerin, daha yakın zamanda Engin Çeber cinayetine bakmalarında fayda vardır diye düşünüyorum. Sadece bir gazete dağıtımı yaptığı için gözaltına alınıp, işkenceye tabii tutularak öldürülmüştü Engin Çeber. Ancak kamuoyu takibi sonrasında, Engin Çeber’i işkenceyle öldürenler ceza alabildi. Kaldı ki bu verilen cezalar dahi vicdan yaralayıcı nitelikteydi. Metin Göktepe’nin dövülerek öldürülmesi ve sonrasındaki dava süreci ise akıllara durgunluk veren cinstendi. Hayata dönüş operasyonları ise tarihe kara bir leke olarak geçti.

Ya şimdi…

Bu gün Ergenekon Davası kapsamında aydınlıkları kendinden menkul kimilerinin sırf darbe girişimlerine gözcülük yapmış olmalarından sebep, gözaltı ve tutukluluk hallerinin devam ediyor olmasını baskı ve sindirmeyle açıklamak bana hiç de akılcı bir açıklama olarak gelmiyor. Toplasan ikiyüzelli kişilik bir zümre ve bunların içerisinde yine toplasan sayıları yirmiyi dahi geçmeyecek, istihbarat oyunlarına alet olmuş gazeteciler… Ve buradan hareketle baskıdan, sindirmeden bahsetmek… Kusura bakmayın ama bu durum beni hiç ikna etmiyor. İşin ilginç tarafı, şiddetle ikna olmaya ihtiyacı olan birisiyim ve ikna olmak adına, baskı ve sindirme olduğunu iddia eden çevrelere zihnimi, gönlümü sonuna kadar açmışım.

“Bu ülkenin sence temel sorunu nedir?” sorusunu kendime sorup, cevabını vermeye çalışayım.

Uzun zamandan beri üzerinde en fazla durduğum şeylerden birisi, Türkiye’deki iktidar mücadelesinin hangi kesimler arasında sürdürüldüğü hususudur. Bir tarafta atanmışlar ve o atanmışlara payanda olan sivil çevreler… Diğer bir tarafta ise seçilmiş iktidarlar… Biz biliyoruz ki cumhuriyet tarihimiz, bu iki kesim arasındaki iktidar savaşlarının tarihidir. Atanmış olarak tarif ettiğimiz asker ve sivil bürokratik elitle, iktidara seçim yolu ile gelmiş olanların hükümet olurken, iktidar olabilme savaşıdır. Bu sorun son derece önemli bir sorundur. Ülke gündeminin ilk sorunu olmakla birlikte, AKP’nin direngen tavrı sonrasında, asker ve yargı vesayetinde gerilemeler yaşandı ve şu anda seçilmişlerin birkaç adım daha ileride olduğunu görebiliyoruz. Bu durum cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez yaşanan bir durumdur. Ben bu durumu tuhaf bulmadığım gibi, ülkenin olağan bir demokratik sürece girmesi gerektiğini, halkın daha fazla yönetimde söz alabilmesi adına gerekli görüyordum. Zira siyasal yapım gereği, otoriteye karşı alerji duyan birisiyim ve özgürlüklerin sınırlarının sürekli genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şu son gelişmeleri de hiçbir komplekse kapılmadan olumlu buluyorum. Ergenekon Davası kapsamında, basın özgürlüğü hususuna ilişkin eleştirilerimi de baki tutuyorum.

Ergenekon Davası kapsamındaki sürecin daha bir detaylandırılması sonrasında, ülkenin en önemli sorunu olarak nitelemiş olduğum Kürt Sorununun çözüm sürecine gireceğini ve Kürt Sorununun çağın gerektirdiği normlar neyse, o şekilde çözüme kavuşturulacağına inanıyorum. Zira Kürt Sorununu, Ergenekon Davası kapsamının dışında düşünmeyi doğru bulmuyorum. Çünkü Ergenekon Davası diye nitelemiş olduğumuz dava, en nihayetinde askeri otoritenin ülke iktidarına hükmetmesi anlamı taşıyor ki benim için, iktidara hükmetme isteği ile yanıp tutuşan bu çevrelerin, iktidarı elinde tutabilmek adına neler yapabileceklerini dahi kestiremiyor oluşum. Balyoz Darbe Planı kapsamında, askerin neler yapmaya tevessül ettiğini düşünürsek, bundan daha tehlikeli bir şey düşünmek mümkün mü? Kürt Sorununun on yıllardan beri çözümsüz kalmasında TSK’nın ve TSK’ya sivil kanattan destek verenlerin payı yok mu sanıyorsunuz? Bu kesimlerin Kürt Sorununu güvenlik ve asayiş sorunu olarak ele alması bize hiçbir şey anlatmıyor mu? Bu ülke de var olan sorunların çözüm aracı sivil siyasettir. TSK’nın müdahil olacağı sorunlar ise salt ayakları hava da bir takım ulusal kaygılardan ötürü, çözümsüzlüğe itiliyor. Çözümsüzlüğe itilen sorunlar ise başımızda bela olarak dönüp duruyor. Bu ülkeye yazık değil mi?

Bir kez daha yinelemekte fayda görüyorum…

Ergenekon Davası önemlidir ve daha da detaylandırılması gereken bir davadır. Bu ülke de sorunların çözüm sürecine girebilmesi için Ergenekon Davası’nın daha sıkı bir şekilde soruşturulması gerekmektedir. AKP iktidarı bunu yapar mı? Bilemiyorum…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..