Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Erguvan zamanı

Erguvan zamanı
 

Tepelerden gelen hafif esintiyle, ağaçların dalları hareketleniyor, erguvanlar nazlı nazlı sallanıyor. Parmaklarımı saçlarımda gezdirip, yüzüme gelen tutamları, rüzgarın yine dağıtacağını bilerek, boşa bir çabayla kulağımın arkasına sıkıştırıyorum. Çimlerin üzerinde bağdaş kurmuş, başımı geriye doğru atıp, öğleden sonra güneşinin yüzümü okşamasına, beni iliklerime kadar umutla doldurmasına izin veriyorum. Biliyorum ben sormasam da eninde sonunda, hazır olunca anlatacak… Ama işte dayanamıyorum ve soruyorum.
‘Şimdi ne olacak?’
Kucağındaki çizim yaptığı defterden başını kaldırıyor, cevabı görebilir, duyabilir ya da sezebilir umuduyla hayatı derinlemesine içine çekiyor, sonra umduğunu bulamamış bir insanın hayal kırıklığı ile aldığı nefesi adeta iade ediyor.
‘Bilmiyorum. Bilmek istiyor muyum ondan da emin değilim ya…’
Pelerinimi yastık yapıp, üzerine uzanıyor ellerimi başımın altında birleştirerek gökyüzünü seyre dalıyorum. Bulutlar belki bana yol gösterebilirler diye umuyorum ama şansıma bulutsuz bir gün.
‘Kaçabiliriz mesela’ diye öneriyorum gayet sıradan bir şekilde. Sanki her gün yaptığımız, günlük aktivitelerden biriymiş gibi.
Tüm ciddiyetiyle bana baktıktan sonra, öpmekten hiç bıkmayacağım dolgun dudaklarından, duymayı istemediğim sözler dökülüyor.
‘Sen ciddi misin? Her şeyi bu kadar kolayca bırakıp gidebilir misin?’
Yan dönerek dirseğimin üzerinde doğruluyorum, gözlerimi gözlerinden ayırmadan cevap veriyorum. ‘Her şeyi bırakmıyorum en önemlisini yanımda götürüyorum’
Bakışları yumuşuyor, gözlerinde derin bir özlem beliriyor. ‘Seni bu şekilde koparamam ki ait olduğun topraklardan. Her çiçek her toprakta büyümez ki…’
‘Evet ama benim toprağım sensin… Ben de senin çiçeğinim’ diye itiraz ediyorum, bana ait olmayan bir cesaretle.
‘Böyle olsun istemedim… Hiç istemedim. Planlarımda yoktu ki seninle karşılaşmak diyor.’
Geldiğimizden beri uğraştığı kara kalem çalışmasına bakmak için doğruluyorum. Önce göstermek istemiyor ama sonunda inadını kırmayı başardığımda, daha önce yüzlerce kez yaptığı gibi yine beni çizdiğini fark ediyorum.
Yıllarca birbirimizi görmeden hatta nerede olduğumuzu dahi bilmeden her gece uykusunda beni gördüğünü ve her sabah uyandığında rüyasındaki beni resmettiğini biliyorum. Biliyorum çünkü defalarca anlattı. Büyüdükçe değişen, karakteri şekillenen beni tanımadan bile sevdiğini, yıllarca beni hayal ettiğini biliyorum. Çünkü ben de onu gördüm sürekli rüyalarımda, onsuz geçen ve içimde yaşattığım adını koyamadığım özlemle dolu yıllarda.
Bizim hikayemizi henüz kimse bilmiyor ama er geç öğrenilecek ve öğrenildiğinde ise dilden dile yayılacak. Önce kınayarak anılacak ama zamanla insanlar bizim açımızdan bakmayı, bizi anlamayı başaracak. İşte o zaman, torunlarımız ve belki de onların torunları bizim soyumuzdan gelmekten gurur duyacak.

Ayağa kalkıp eteklerimi silkeliyor, şapkamı başıma yerleştiriyorum. ‘Yalan söylüyorsun’ diyorum lafı dolandırmadan, bir yandan şapkamın kurdelesini boynumun altında bağlarken. ‘Böyle olmasını istedin. Hep olacağı günü bekledin. Hep sana ait olacağımı bildin. Buraya da bunun için geldin’ dedikten sonra yerdeki pelerinimi alıp omuzlarıma atıyorum. Arkamı dönüp onunkinin yanında duran ve bir ağacın gövdesine dayalı olan bisikletime doğru gidiyorum.
Ne ayağa kalkışını, ne arkamdan koşuşunu ne de bana yaklaşışını duyuyorum. Tek bildiğim kendimi bir anda onun kollarında bulduğum. Tek hatırladığım beni kendine çekip, tutkuyla öptüğü ve saçlarımdaki şapkayı usulca çözdüğü...

O anı hayalimde canlandırarak duraklıyorum ve elimde olmadan tebessüm ediyorum. Taptaze bir genç kız olan meraklı torunum, beni sorularıyla hayaller dünyasından alıp gerçeğe çekiyor.
Dedesi yani kocam vefat edeli 10 sene olmuştur ama ben onunla ilgili her ayrıntıyı tüm detaylarıyla anımsıyorum.
‘Anneanne hiç pişman oldun mu geride bıraktığın serveti düşünerek?’ diye soruyor tüm açık yürekliliğiyle.
‘Hayır. Elbette deden benim babam gibi zengin değildi. Gerçi çok az kişi babam kadar varlıklı olabilir. Ama hiçbir şeyin eksikliğini çekmedim’
Hatta her şeyden fazlasıyla vardı diye düşünüyorum. Tek özlem duyduğum Boğaz ve Erguvanlar oldu belki de kim bilir…
Kocam olarak yıllarca sevip saydığım Ayhan, bir zamanlar evin kahyası olarak adlandırabileceğimiz bir adamın biricik oğlu, benim büyürkenki oyun arkadaşım, ilk ve son aşkım, yokluğunda eksik hissettiğim kişi. Daha çocuk yaşlarda aramızda filizlenip büyümeye başlayan aşkı yıllarca sessiz sedasız yaşayıp, kendimize bile itiraf edememişken babamın fark edip onu çok uzaklara yolladığı Ayhan. Ben o zamanlar babamın bu düşünceli davranışının nedenini, okumaya istekli ama imkanı olmayan bir gence yardım etmek olarak algılıyorum. Yıllar sonra Ayhan okumuş, başarılı bir mimar olarak döndüğünde gerçekler ortaya çıkıyor. Karşı karşıya geldiğimizde, telafisi olmayacağını düşündüğümüz aradan geçen onca zamana rağmen, çekilen tüm hasret bir anda siliniyor. Sadece ikimiz varız ve 11 yaşındayken birbirimize sıkı sıkıya sarılıp veda ettiğimiz o an.
Ne yazık ki, yıllarca ondan haber alamamak ve onunla sadece rüyalarda kavuşmak, tekrar bir araya gelme umutlarımızı gün geçtikçe kırmış yeni anlıyorum. Babamın benim için bulduğu hayırlı, başka bir deyişle oldukça varlıklı, kısmetin evlilik teklifini kabul ediyorum. Evlenmek için onun askerden dönmesini beklerken, Ayhan çıkageliyor bir gün… Ansızın… Tıpkı gittiği gibi… Öylece… Ondan uzak durmaya çalışıyorum, kendime nişanlı olduğumu, başka bir erkeğe verilmiş namus sözüm olduğunu hatırlatıp duruyorum. Ama ben ondan kaçtıkça, o benden kaçtıkça kader bizi bir araya getirip duruyor. Böyle olmaz, bir bitiş olmalı diyorum. Konuşmalı, anlatmalı, paylaşmalı, beraberce hıçkıra hıçkıra ağlamalı ondan sonra ayrılmalıyız. Bu düşünceyle gerçekleşen ilk buluşmayı, daha kaç buluşma takip ediyor hatırlamıyorum. İşte o buluşmaların sonuncusunda, tam arkamı dönmüş hayatından çekip giderken, kolumdan yakalayıp beni bir daha bırakmamak üzere kendine çekiyor. İşte o zaman nerede ve nasıl olduğunu umursamaksızın ilk kez onun oluyorum, her şeyimle. İşte o zaman nişanlıma verdiğim sözü tutmayacağımı anlıyorum..İşte o zaman aşkımızın meyvesinin tohumu düşüyor içime…Ve işte o zaman, tam da bu zaman…


Erguvan zamanı.

 
Toplam blog
: 4
: 742
Kayıt tarihi
: 18.03.09
 
 

Evli,çocuklu ve çocuk ruhluyum. İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olduğumdan olsa gerek, İngiliz tari..